Baskın Oran

2010

Kabukçu Volkan deniz ürünleri satar: Kabuk, sünger, mercan kolyeler. Güler yüzlü, şakacı çocuk. Dün bana bir e-posta yolladı; Bodrum esnaf geleneğini sürdürüyor. Ama önce, bu gelenek nedir, bizim “Dalavera’nın Bodrum Tarihi”nde Dalavera abimiz anlatıyor: Eşeğe tükürme davası “Şalvarağa’nın furununun önünde o zamanlar çok lâkalar [çukurlar] vardı. Biriken su buz tutardı, don. Eşek geçiyo, hani kekik yağı, nane yağı, elma yağı var ya, Ali Cengiz’in babası Tosunoğlu Memet köylere gidiyo satmaya. Tabii eşek kayıyo, düşüyo, bir kilo elma yağı kırılıyo. Tosunoğlu Memet eşeği galdırıyo, sona bi tokat vuruyo, bi de tükürüyo eşeğe. “Bütün kaptanlar da, o sırada, o Penguen [pastanesi] var ya, orda poyraz havala [havada] güneş vuruyo ya, ısınıyolar. Güldüler. Dediler; hakim bey o kadar duruyo [boş oturuyor], söyleyelim de, çağırsın mahkemeye de, eşeğe niye vurdu bi de tükürdü! Tabii, hakime dediler böle böle; tamam dedi, ver ismini. Bi celp yazıyo hakim, gidiyo celp, “Allah Allah, ben bişey yapmadım, niye şeyapsınlar bene?” diyo. “Tabii, zamanı geliyo, mahkemeye gidiyo. O zamanlar mahkeme şimdiki gibi Hükümet Konağında değil; hani şimdi Baraz Oteli’nin bulunduğu yerin karşısında, mahalle arasında; Kaymakam Sokağının yanındaki sokakta. Mapusane de orda. “Mahkeme günü gidiyo, salona bi bakıyo, bütün arkadaşlar orda. Kıs kıs gülüyolar. Sırası geldi, hakim çağırdı. Namusuna vicdanına falan yemin ediyo, hakim diyo: ‘Sen eşeğe bi tokat vurdun bi de tükürdün’ dedi. O zaman bilmezler ki özür dileyim. ‘Hakim efendi’, dedi, ‘kusura bakma’ dedi, ‘ama benim eşeğin bu kadar akrabası arkadaşı olduğunu bilmiyodum’ dedi. Hakim bey başladı gülmeye. Tabii, salondakiler de gülüyo. ‘Haydi, beraat!’ dedi, kalkıp geldik. Bu adama yaptılar bunu. O zamanlar şaka çoktu.” Popo üzerine çeşitlemeler O zamanlar Bodrum köy imiş; vakit bol. Şimdi tam turizm sezonunun göbeği. Kabukçu Volkan’ın işi başından aşkın; sabaha karşı kapatıyor, Berk kapatmadıysa acele bir tek atıyor, doğru gidip yatıyor. Ama Volkan kışı bekleyememiş, “mütalaamı almak için” bana dün şunu fwd etmiş: “Protokole Girdim Diye Sevinenlerin Dikkatine: Protokol, dilimize eski Latince ve Yunancadan geçme bir sözcük. Daha doğrusu, ‘Proto’ ve ‘Kolos’ sözcüklerinin birleşmesinden türeme bir deyim. Lügat anlamıyla ‘Proto’ birinci demek. ‘Kolos’ ise poponun çoğulu. Birleştirdiğimizde, deyimin tam karşılığı ‘Önde Gelen Popolar’olarak çıkıyor. Toplum içinde yükselip de protokole giren bazılarının zamanla ‘poposunun kalkması’ bundandır.” (Popo’nun yerinde, ortasında ... olan 3 harfli bir kelime vardı, ben müsaadenizle değiştirdim efendim). Önce iki satır etimoloji dersi: Proto’nun anlamı doğru. Baktım, ‘kolos’ da tutkal demek imiş; Fransızca “colle”; biz de ‘kolalamak’ deriz ya. Ama ilişkiyi kuramadım. İstanbul’dan dostum Frango Karaoğlan’ı aradım. Meğer bu kelime, resmî mühür de ihtiva eden, “papirüslerin üzerine yapıştırılan ilk yaprak” anlamında kullanılırmış. Peki bu çocuk bunu nereden bulmuş diye internete girdim. Ahmet Dursun diye birinin blogunda “ÇÜK’ler niye ısrarla protokolosa girmeye çalışırlar” diye bir zevzeklik, hemen altında da Bekir Coşkun’un Habertürk gazetesinde “ÇÜK olmaya bizim de hakkımız var” başlıklı köşe yazısı (19.01.10): “Very Important Person (VIP), yani Çok Ünlü Kişiler (ÇÜK) dünyanın her yerinde varsa da (önemliler aynı zamanda ünlüdür) kendi kendime ‘Bu bakan olmuş ama ÇÜK olamamış’ dedim”. Buyurun, burdan yakın. TDP kitabını güncellerken dünya kadar vaktimi aldı bizim Kabukçu. Acaba dalga mı geçti veletler? Geçen haftaki yazı için epey mektup geldi. 30 yıldır Kanada ’da oturan İstanbullu Haik bey dostum yazıyor: “Yazınızın en hoşuma giden kısımlarından biri de, dalga geçsinler diye, gece kulübünde Feyhan Hanımın elini öpmek için sıraya giren gençler oldu. Gençliğimi hatırladım. Kınalıada, sene 1950-51 olmalı. Biz de böylesine şeyler yapardık. Mesela, arkadaşımızın da bizimle beraber olduğu bir zaman, annesine rastladığımızda, hemen sıra ile elini öper, ‘Nasılsınız Digir Misakyan? Baron Misakyan nasıllar?’ diye boş laflar ederdik. Şu anda hâlâ gülüyorum. Gençlik işte. Ekmek elden, su gölden, babamızın annemizin evinde rahat hayat...” Bunu Feyhan’a okudum, “Yok canım, onlar bizim mahallenin çocuklarıydı, tanıyınca saygıdan öptüler elimi!” dedi. Artık bilemiyorum. Doktrinde tartışmalı bir durum. Haik beycim devam ediyor: “Semt pazarındaki Giritli kadınların konuşma tarzı ve ‘ne bekliyorsun, evlendirsene...’ gibi takılmaları da aynen bizim Ermenilerde olduğu gibi. Kanada’da dahi, bugüne kadar böylesine devam ediyor bu âdetler. Arkadaşlarımızın anneleri (babaları böyle işlere hiç karışmaz), bizi her gördüklerinde, ‘Haydi, güzel bir kız bulalım da çocukları evlendirelim’derler. Virginia yanımda olmazsa, ‘Bir tane de bana bulun da...” diye ben de kendilerine takılırım. O oldu mu, pişmiş kelle gibi, ‘Sağ olun’ der, kısa keserim... İşin sonunda garajda yatmak var!” Haik bey, bahçe konusunda hoş şeyler söyledikten sonra, yine Virginia hanımla bitiriyor: “Virginia da tam Feyhan hanım gibi imiş. Ben de sizin gibi pek kolay kolay laf yutanlardan olmadığım için, Virginia’nın bir kulağı radar gibi devamlı beni tarar. Margaritalar bol olsun!” Vanlı Metin’in kısa CV’si Gelen mektuplar hep Metin ile oğlu Egecan’ı soruyordu. Müşteri seyrelince oturup biraz konuştuk. Soruları ayıklayarak sadece cevaplarını yazıyorum: “72 doğumluyum. İlkokulu okudum. 4’ü kız 4’ü erkek 8 kardeşiz. Benim 1 kızım 2 oğlum var. Egecan burada doğduğu için öyle koyduk. Öteki oğlan orada doğdu, Doğucan koyduk. “Bodrum’a 95’te geldim. 89’da babamla İstanbul’a gitmiştik iş aramak için. 2-3 sene çalışıp askere gittim. Malatyalı bir ablanın yanında çalışıyordum, bahçesine evine bakayım diye aldı beni Bodrum’a getirdi. 5 senedir de Bebek Otel’deyim. Kışları otelin tamiratında, yazları plajında. Yılda 15-20 gün Van’a giderim. Egecan Van’da okur kışları; burada servis parası falan çok tutuyor. Ailem Van’da. Hanım 8 yıl burada oturdu ama kira çok geldi. Kızın adı İpek; o da burada doğdu. Egecan’la otelin koğuşunda yatarız. “Üstte başta pek yoktu İstanbul’a gittiğimizde. Babam pazara götürdü, pantolon aldı, bir de bez ayakkabı. Çalıştığım yerdeki bayanlar güldü. “Bu kız pantolonu, pabucu!”dediler. Çok utandım hocam. Ama müdür duymuş, bana erkek pantolonu, pabucu aldı. Çok sevindim. “Van’ın içinden değil, Özalp’tanım. Evet, 33 Kurşun meselesini bilirim, bizim orada hep konuşurlar; kaçakçılık yapan köylüleri vurdurmuş Muğlalı komutan. Ben de kaçak yaptım; İran ’dan atla mazot getirirdim. Bir gün geldiler, bizim de adamlarımızı geçir, dediler. Baktım her gün bir şey istiyorlar, çıktım geldim. Evet, bizim oraya Org. Mustafa Muğlalı Kışlası yaptılar. Evet, Mayıs ayında arka tarafında patlama oldu; askerler yanlışlıkla bırakmış. 2 çocuk öldü, 3 çocuk yaralı.” Not: Dalavera kitabını karıştırırken, ekmekleri elleyip duran Giritli kadınlara fırıncı Şalvarağanın Ömer’in “Ton kolo su epyases?!”diye bağırdığını görüverdim. Yani, “Kıçını mı tuttun, ne bileyim!”. Bir lamba yandı. Hemen Türkiye ’de Yunanca bilen nadir profesörlerden Engin Berber dostumu aradım. Meğer kolos hani o malum, ortasında ... bulunan 3 harfli kelime anlamına da gelmez miymiş Rumcada! Hadiii, Frango’yu tekrar ararsın, “mütemmim malumat” alırsın: Gündelik konuşmada oramıza kolos, daha “terbiyeli” olarak pisinos/opisthia/popos, anatomide proktos, argoda da patos denirmiş. Ulan Volkan, senin gırgırın yüzünden dünya kadar vaktim gitti, ama ne hayati bilgiler edindik!
Kabukçu Volkan’ın protokolü
  • 08 Ağustos 2010

[caption id="attachment_3741" align="alignright" width="400"] Kabuk, sünger ve mercan kolyeler satan Kabukçu Volkan, Bodrum esnaf geleneğini sürdürenlerden.[/caption]Kabukçu Volkan deniz ürünleri satar: Kabuk, sünger, mercan kolyeler. Güler yüzlü, şakacı çocuk. Dün bana…

Bodrum, bu sefer harbiden!
Bodrum, bu sefer harbiden!

[caption id="attachment_3745" align="alignright" width="400"] Bodrum Paşatarlası plajının iki çalışanı: Vanlı Metin ve oğlu Egecan.[/caption] Geçen haftaki “Bodrum” yazıma “Aldattın bizi!” tepkileri geldi. Eh, azcık “alümözlük” (gösterip gösterip de...) yaptığımı itiraf…

Bodrum anlatayım da accık gevşeyin
Bodrum anlatayım da accık gevşeyin
  • 25 Temmuz 2010

[caption id="attachment_3749" align="alignright" width="245"] Poyrazköy davasına tek tip ceketle gelen sanıklar.[/caption] Memlekette olup bitenden benim aklım bulandı gari. Siz de aynı olmalısınız. Biraz Bodrum dinlemek ilaç gibi gelebilir. Manzaramızın bu…

Sivil topluma helal olsun
  • 18 Temmuz 2010

[caption id="attachment_3754" align="alignright" width="400"] Urfa Siverek te tam 17 sivil toplum kuruluşu örgütlenerek ortak bir yürüyüş yaptı.[/caption] İki tarafın da, ‘kendi meşrebine göre’ diyerek söylüyorum, “devlet”i var. Bir de sivil…

Kılıçdaroğlu ile Başbuğ, CHP ile asker
Kılıçdaroğlu ile Başbuğ, CHP ile asker
  • 11 Temmuz 2010

[caption id="attachment_3759" align="alignright" width="271"] Kemal Kılıçdaroğlu ve İlker Başbuğ.[/caption] Kılıçdaroğlu bana çok sempatik geliyor. CHP Genel Başkanı olmadan önce bir de umut verici idi. Özellikle, ABD’nin başına nasıl bir siyah…

Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt 3

Kemalistler Taşnaklar ile Koalisyon Halinde. İkisinin de Amacı Türkiye'Nin AB'ye girmemesi     

Kürtlerin özerkliği meselesi
Kürtlerin özerkliği meselesi
  • 04 Temmuz 2010

[caption id="attachment_3763" align="alignright" width="400"] Radikal ve Taraf ın haberleri.[/caption] Sabahleyin gazeteleri okuyoruz, Taraf’ta sürmanşet: “Kürtler özerklik ilan edecek” (25.06.10). Feyhan, neler oluyor gibilerden baktı bana. BDP’li belediyeler “Merkezi hükümetten tamamen…

PKK ve Yargı üzerine düşünceler
  • 27 Haziran 2010

Son haftanın önemli iki gelişmesi: 1) PKK saldırılarının artarak kentlere inmesi; 2) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (4. HD), Prof.Mehmet Haberal’ı tahliye etmeyen 9 yargıca 1500’er lira şahsi tazminat yüklemesi ve…

Fahrenheit 451 (veya) Santigrat eksi 18
  • 20 Haziran 2010

Bu işin buraya geleceği belliydi. “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” kuralı yine doğrulandı. “Anayasa Mahkemesi [AYM], anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceleyebilir, esasa giremez” diyen Anayasa md.148, 5 Haziran 2008’de…

"Türk Milleti Adına"...
“Türk Milleti Adına”…
  • 13 Haziran 2010

[caption id="attachment_3775" align="alignright" width="400"] Mahmur ve Kandil'den gelenler Habur'da coşkuyla karşılanmıştı.[/caption] Hem davet et... Malum; PKK’nın içinden 34 kişi, karşı çıkanlara rağmen, Kandil ve Mahmur’dan Habur’a geldi. 19 Ekim 2009. Silahlı herhangi…

İslam hakları yok, insan hakları var

Bizzat ABD’nin, hoşlanmadığı ülkeler için icat ettiği bir terim var: Haydut devlet (rogue state). İsrail’in devlet terörü, silahsız sivilleri bu sefer de uluslararası sularda katletti. Tam bir Jüdeo- faşizm , tam bir…

Diyarbakır’ın güzel halleri
  • 30 Mayıs 2010

En mutlu bu sefer döndüm. En az iki sebepten: 1) Çocuklardan oluşan o dilenci orduları artık yok. 2) Konferanslardaki sorular güzeldi ve öğrenmek-tartışmak amacını taşıyordu. Bir üçüncü sebep tamamen şahsi:…

Akıntı doğrultusundayız
  • 23 Mayıs 2010

Dışişleri’nin “21. Yüzyılın Başında Türk Diplomasisi ve Bölgesel/Küresel Düzen” konferansındayız. Açılışın ön konuşmasını yapan, Princeton’dan Prof. R. Falk tam sözünü bitiriyor ki, takdim edeceği Davutoğlu’nun önüne o bitmez tükenmez kartlardan…

Danıştay Başkanı İnsan, millet, devlet mi
Danıştay Başkanı: İnsan, millet, devlet mi?

[caption id="attachment_3786" align="alignright" width="192"] Danıştay Başkanı Mustafa Birden.[/caption] Danıştay’ın 142. yıldönümünde Başkan Mustafa Birden çok önemli şeyler söyledi. Ama doğru şeyler söylediğinden emin değilim. 1) “TBMM’de kabul edilen anayasa değişiklik…

Eksen kaydırma meselesi
Eksen kaydırma meselesi
  • 09 Mayıs 2010

[caption id="attachment_3790" align="alignright" width="234"] Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.[/caption] Kırk küsur yıldır yazı yazarım, bugün ilk defa iktidardaki bir devlet adamını öveceğim. Ama, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşundan iki asır önce eğitime başlayan…

1839'dan 1915'e yuvarlanan süreç
1839’dan 1915’e yuvarlanan süreç
  • 02 Mayıs 2010

Resmi ideolojinin kalesi Ankara’da 24-25 Nisan’da yapılabilen ilk Ermeni konferansında verdiğim bildirinin başlığa aldığım adı buydu. Çok kısaca özetleyeyim. Türkler Anadolu’yu fethedince Kürtler coğrafya sayesinde yarı-özerk yaşamaya devam ettiler, Ermenilerin…

Maksimum rezillik Nefret suçu
Maksimum rezillik: Nefret suçu
  • 25 Nisan 2010

[caption id="attachment_3833" align="alignright" width="400"] Taner Yıldız(solda). Ahmet Türk.[/caption] Şimdi de Bakan Taner Yıldız’ınkini kırdılar. Büyük geçmiş olsun. Ama belki de bu sayede bu rezillikler nihayet gerektiği gibi, yani “nefret suçu”…

Bir kelimenin iki millete ettiği

Biri Türkiyeli Türk, diğeri Fransalı Ermeni. İkisi de aynı yaş kuşağından. Aynı sosyal sınıftan. Biri, Serezli ailesi her şeyini geride bırakıp Yunanistan’dan kaçmak zorunda kaldığı için; diğeri, Erzurumlu ailesi Tehcir’in…

Habitus’un dayanılmaz yükü
  • 18 Nisan 2010

1299’da (veya 1303’te) Osmanlı Beyliği’ni kurdu. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni. Baştan büyük itibar sahibiydi. Şimdi bu itibarı imhayla meşgul. Ama oraya geçmeden, yakın tarihte kısa bir ufuk turu. Özlem ve gerçekleştirilmesi…

Türk adaletine Leeds United isyanı
Türk adaletine Leeds United isyanı
  • 11 Nisan 2010

[caption id="attachment_3839" align="alignright" width="400"] Orhan Miroğlu, Leeds taraftarı Kevin Speight, Festus Okey (soldan sağa)[/caption] Leeds United’ın başkanı çok sert konuşmuş: “Bu şekilde bir adalet sistemine sahip olan Türkiye’nin AB ’de yeri yok!”…

Türkiye'yi kurtarabilecek adam
Türkiye’yi kurtarabilecek adam
  • 04 Nisan 2010

[caption id="attachment_3843" align="alignright" width="400"] Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, hapse girmeden önce.[/caption] İçeride yattığına bakmayın. Dün gece rüyama geldi, bütün gece konuştuk. “Kurtarıcı”lığı şuradan: Türkiye’yi içine battığı Kürt sorunundan…

Ulusalcılık mitomani midir?
  • 28 Mart 2010

Büyük Larousse bu terimi şöyle tanımlıyor: “Yalanlar ve hikâyeler uydurmaya yol açan yapısal eğilim”. Dil-Tarih mezunu bir kadın bakanımızın eşcinsellik için “Hastalıktır!” buyurması üzerine, tıpta çoktan halledilmiş konu yine ısıtılıp…

Milli onur asıl nasıl korunur
Milli onur asıl nasıl korunur?
  • 21 Mart 2010

[caption id="attachment_3853" align="alignright" width="400"] Ermeni protokolleri için olumlu açıklamalar yapan Dışişleri Bakanı, Ermeni tasarısının onaylanmasından sonra söylemini sertleştirdi.[/caption] Biz milli onuruna düşkün milletiz. Baskıyla bir şey yaptırılmaktan hoşlanmayız. Ama zaman…

Maçlarda psikolojik harekât
Maçlarda psikolojik harekât: İstiklal Marşı
  • 14 Mart 2010

[caption id="attachment_3858" align="alignright" width="400"] Bursa-Diyarbakır maçından.[/caption] Çok değil, 15 yıl öncesine kadar İstiklal Marşı sadece milli maçlarda söylenirdi ve fevkalade anlamlıydı. Şimdi, birkaç yüz kişinin gittiği altküme maçlarında bile söyleniyor.…

Doğramacı & Doğramacı
Doğramacı & Doğramacı
  • 07 Mart 2010

[caption id="attachment_3866" align="alignright" width="194"] İhsan Doğramacı ve KenanEvren.[/caption] Biri, Hacettepe ve Bilkent üniversitelerinin yoktan var edicisi olarak gazetelerde günlerdir övülen. Öteki, bu işleri yapış yöntemleri “açık sır” olarak yıllardır bilinen.…

Ordu ve yargı üstüne iki öykü
  • 28 Şubat 2010

Önce, 1975’ten bir anı: 1974’te ilk defa dört aylık yedek subaylık çıkmış, o sırada Cenevre’ye bir yıllığına doktora-sonrası araştırmaya gitmişim, o zamanlar için büyük olanak, ama kaçırmamak için yarısında döndüm…

Asker ve Yargı: İki öykü, bir not
  • 28 Şubat 2010

Önce, 1975’ten bir anı: 1974’te ilk defa dört aylık yedek subaylık çıkmış, o sırada Cenevre’ye bir yıllığına doktora-sonrası araştırmaya gitmişim, o zamanlar için büyük olanak, ama kaçırmamak için yarısında döndüm…

Turkish Foreign Policy
Turkish Foreign Policy, 1919-2006

Edited by Baskin Oran Utah Series in Middle East Studies At the intersection of many powerful global forces, modern Turkey—a region of enduring interest for power politics—has often been treated…

Yargıtay 4. Hukuk Dairesini takdimimdir
Yargıtay 4. Hukuk Dairesini takdimimdir
  • 21 Şubat 2010

[caption id="attachment_3897" align="alignright" width="400"] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi aldığı kararlarla, üniversite hocaları Halil Berktay ve Mustafa Erdoğan?a tazminat ödetti.[/caption] Yargıtay’ın 4. Hukuk Dairesi (4. HD), Türkiye’de bağımsız olmak isteyen yargının…

Yavaş yavaş neler oluyor
  • 14 Şubat 2010

Şu anda Habur sınır kapısında iş makineleri toprağı deşiyor. 200 faili meçhulün kemikleri aranıyor. Aslında aranan kemik değil, korkunç zincirin yeni baklaları. Susurluk “kaza”sı. Savcısını açlığa mahkum ettiren Şemdinli bombalaması.…