Son haftanın önemli iki gelişmesi: 1) PKK saldırılarının artarak kentlere inmesi; 2) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (4. HD), Prof.Mehmet Haberal’ı tahliye etmeyen 9 yargıca 1500’er lira şahsi tazminat yüklemesi ve sonuçları.
Göründüğü kadarıyla birinci gelişme anlaşılır gibi değil, ikincisi çok iyi. Oysa biraz yakından incelerseniz, iki olay da çok farklı görülebilir. 4. HD’nin kararından başlayalım.
“Ergenekon Davalılarına Mahsustur”
Türkiye yargısı tutuklamayı cezaya çevirmiştir; kronikleştirmiştir. Özellikle, sol ve Kürt davalarında. Örneğin Ercan Kartal DHKP-C davasından 13 yıl tutuklu kaldı. Bu türden sayısız örnek var. Onun için 4. HD kararı, yargıçları insafa getirmek açısından çok yararlı bir başlangıç olarak düşünülebilir. Ama, durun biraz:
1) Bu karar, gereksiz tutuklamaları insafa getirmenin öncüsü falan değil. “Sıradan insanlar” için bu konuda çıkarılmış “Ceza Muhakemeleri Kanunu md. 141-144” var ama, beraat etmek lazım. En yakın ağır cezaya gidiliyor, iki kuruşluk tazminatı da devlet ödüyor. “Sol” veya “Kürt” kelimeleri geçen davalarda kullanılması ham hayal; yargıç yargıcı mahkum etmez. Burada nasıl etti, çünkü burada insan hakları değil, 1930 ve Soğuk Savaş değerlerinin muhafazası söz konusu. Prof. Haberal’ın avukatları Medeni Kanun’un şahsi tazminat hükümlerinden açtılar, dosyalar doğrudan Yargıtay 4. HD’ye gitti.
Ben bu dairenin encamını çok anlattım; 21.02.2010 tarihli Radikal İki yazım yeter. Bu Daire tarafsızlık denilen şeyden Neptün gezegeni kadar uzak. Fena halde “Ergenekon Sanıklarına Mahsustur” kokan bir karar bu. Tutuklu yargılanan garibanlarla hiçbir ilgisi yok. Sağlık ve eşitlikten bahsediliyor. Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, derhal tedavi edilmediği takdirde trombozdan her an gidebilecek durumda olduğu halde iddianame bile düzenlenmeksizin 5 ay tutuklu bırakıldı da, ancak 3. rapordan sonra dizden aşağısı mosmor kütük gibi bacakla zor tahliye edildi; şimdi İbni Sina’da tedavi görüyor. Doktorlar ameliyattan çekiniyorlar. E. Org. Hurşit Tolon gibi sağlıklı değil maalesef.
2) Bu şahsi tazminat yöntemi Türkiye’de ilk defa uygulanıyor ama, Ergenekon’da ve hatta Ergenekon öncesi Derin Devlet davalarında savcı ve yargıçlara baskı açısından epey eski bir zincirin yeni baklası. Zinciri hatırlayın:
Kenan Evren’e darbecilikten dava açmak isteyen Savcı Sacit Kayasu’nun Şubat 2003’te Yargıtay tarafından, Şemdinli davasında KKK Org. Büyükanıt’ı suçlayan bir iddianame yazan Savcı Ferhat Sarıkaya’nın da Nisan 2006’da HSYK tarafından meslekten atılışı. Şemdinli davasında 2 astsubay ile 1 itirafçıyı mahkum eden Van 3. Ağır Ceza heyetinin dağıtılması (Radikal, 29.06.07) ve davanın Yargıtay tarafından askerî mahkemeye transferi. Askerî mahkemenin bu üç sanığı ilk duruşmada tahliye edişi (NTV-MSNBC, 15.12.07). Erzincan Ergenekon davasındaki 4 savcının özel yetkilerinin HSYK tarafından kaldırılışı (Akşam, 18.02.10). Davadaki 1 numaralı sanık Org. Saldıray Berk’in ifadesinin alınamayışı. 3 numaralı sanık Albay Ali Tapan’ı dinleme kararı verdi diye üye Yargıç İsmail Şahin hakkında bizzat mahkeme tarafından suç duyurusunda bulunulması. Şimdi de Ankara 4. İdare Mahkemesi Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e karşı yargı yolunu açmış bulunuyor (Radikal, 11.06.10).
Yargıtay 4. HD’nin Domino Etkisi
3) 4. HD kararı açıklandı (Radikal, 16.06.10), 3 gün sonra etkisi başladı: a) Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Ergenekon davasında Savcı Cihaner’i ve diğer tutukluları CD üzerinden inceleme yaparak tahliye etti ve Erzurum 2. Ağır Ceza yargıçları hakkında suç duyurusunda bulundu; b) Aynı gün Balyoz davasında 14 kişi birden serbest bırakıldı (Radikal, 19.06.10); c) 22 Haziran’da yine Balyoz’dan 12 general ve albay daha tahliye edildi. Dava delillerinde sahtecilik bulgusuna rastlanmadığının (Radikal, 22.06.10) TÜBİTAK raporunda açıklandığı gün.
Tekrar edelim: Türkiye yargısının tutuklamalar konusundaki kronik hastalığı bu davalarda da bol bol mevcut. Ama süreç çok tedirgin edici. Balyoz tahliyelerinin temel gerekçesi şu: “Planın icra edildiğine dair delil bulunamamıştır” (Radikal, 22.06.10). Lafı uzatmamak için size bir manşet: “Töre Planına Özgürlük Zırhı”. Diyarbakır’da sevgilisine kaçan kız için aile meclisi infaz kararı alıyor, anne ihbar ediyor, dava sonucu beraat! Gerekçe: “Karar düşünce aşamasındadır. Kimse düşüncelerinden sorumlu tutulamaz”(Sabah, 22.06.10). Anlatabildim mi?
4) Hrant, 301’den mahkum edildiğinde “Yargıtay onaylarsa ben ülkemi terk ederim” demiş, bunun üzerine kendisine bir de TCK 288’den (“Dava devam ederken savcıları, yargıçları etkilemek amacıyla beyan”) dava açılmıştı da, bundan ancak katledilmesi sayesinde kurtulabilmişti kardeşim benim. Şimdi, dava devam ederken verilen bu 4. HD kararı savcıları ve yargıçları etkiledi mi etkilemedi mi? ‘Sanıkları tahliye edeceksin!’ denmiş oldu mu olmadı mı? Bu, dava bitmeden davaya müdahale mi değil mi? Şimdi bunu TCK’nın hangi maddesine sokacağız?
“Cihaner dosyası 5.000 km. yaptı” diye alay eden gazete yazılarına temas edip bu bahsi kapatalım. Avukatım Oya Aydın, TİT imzasıyla 2 yıl önce Mersin’den bana yapılan ölüm tehdidi hakkında Ankara’da suç duyurusunda bulunmuştu. Ankara bekletti bekletti, yetkisizlik kararı verip (ne ilgisi varsa) dosyayı İstanbul’a gönderdi (454 km). İstanbul yetkisizlik kararı verip Adana’ya yolladı (939 km). Adana bekletti bekletti, 2 ay önce yetkisizlik kararı verip İstanbul’a gönderdi (939 km). Son olarak İstanbul geçen hafta yetkisizlik kararı verip Ankara’ya yolladı (454 km). Şimdilik eder 2.786 km. Bir yanda birisinin birkaç ay süren tutukluluğu, diğer yandan birisinin ölümle tehdidi. Bilmem anlatabildim mi.
Şimdi gelelim PKK saldırılarına
Şimdi de son PKK saldırılarını deşelim. Bu ülkedeki 12 milyon Kürt kökenlinin hiçbiri asimile edilememiş olsa bile, geriye 60 milyon nüfus kalır. Bunların nefretini kazanmak Kürtlere yaramaz. Çıkmaz sokaktır. Bu yeni durum Kürtlere bir ölçüde sempati duyanları bile yabancılaştırıyor. Sadece Türk faşistlerinin elini güçlendiriyor. Fakat bu konuda da gerçek bu kadar basit değil. Ahmet İnsel 22.06.10 tarihli Radikal’de çok güzel yazdı; üzerine gidelim:
Bir kere, insan öldürmek hiçbir ideolojiyle meşrulaştırılamaz ama, ya “öldürtmek”? 15 günlük er Mutlu Saydam’ı (Taraf, 20.06.10) Şemdinli dağ karakoluna göndererek başka ne yapıyor TSK? İkincisi, hep aklımızda tutalım ki PKK’yı 12 Eylül faşizmi yarattı. Barışçıl Kürt hareketlerini de aynen silahlılar gibi ezmek suretiyle Apo’yu da yine o rakipsiz bıraktı. Kürt halkını PKK’nın arkasına sıkıyönetimler, OHAL ’ler, köy yakmalar koydu.
Üçüncüsü, bazı kişi ve kurumlar TCK md. 220’den (örgüte yardım ve yataklık) yargılansa yeridir. Sen Kandil ’den adam çağır, sonra geldi diye tutukla (Radikal, 18.06.10). A. Türk’e yumruk atıp burnunu kırana 4,5 yıl iste, aynı olayda makam arabasına tekme atana 6,5 yıl (Taraf, 27.05.10).
Seçimlerde Kürtçe propagandayı suç olmaktan çıkart (Radikal, 11.04.10), parti grubunda Kürtçe konuşan A. Türk’e dava aç (Radikal, 09.06.10) ve Türkçe seçim konuşmalarında Kürtçe selam veren 3 kişiyi mahkum et (Bianet, 07.06.10). Gece görüş dürbünüdür, Heron uçağıdır, bilmemnedir diye milletin vergilerini İsrail’e ve uluslararası silah şirketlerine dağıt, sonra “Sis vardı, ancak 20 m. yaklaşınca farkına vardık”, “Biz kaçakçı sanmıştık” de. Dağa çıkandan şikayet et, çıkmayanın partisini kapat. Taş atan bebelerin yıllardır içeride olmasını hiç karıştırmıyorum, utancımdan.