Baskın Oran

Kılıçdaroğlu ile Başbuğ, CHP ile asker

Kılıçdaroğlu ile Başbuğ, CHP ile asker
Kılıçdaroğlu ile Başbuğ, CHP ile asker

Kemal Kılıçdaroğlu ve İlker Başbuğ.

Kılıçdaroğlu bana çok sempatik geliyor. CHP Genel Başkanı olmadan önce bir de umut verici idi. Özellikle, ABD’nin başına nasıl bir siyah geldiyse CHP’nin başına da bir Dersimlinin gelmesi değişik bir devrin başlangıcı olabilir diye düşünmüştüm. Genel başkan seçildiğinin ertesi günü (23.05.10) “Türkiye Türklerindir” Hürriyet’te çok anlamlı bir yazı çıktı. Soner Yalçın imzalı, “Kılıçdaroğlu hakkında bilinmeyen tek gerçek” başlıklı. Malzemesi, TRT Avrasya TV’de yapılmış bir programın 15 sayfalık çözümü biçiminde, yazara Kılıçdaroğlu tarafından iletilmişti.

Aslını inkar (veya) sübjektif kimlik (veya)?

Buna göre, kendisinin mensup olduğu ve TV’de “Kureyşan Ocağı” diye geçen Dersim Kureyşan aşireti, Zaza değil Türkmen idi. Kendisinin aşiret mensupları (yani akrabaları) arasında Ahi Evren veya diğer adıyla “Hace Nasreddin” yani Nasreddin Hoca da bulunmaktaydı. Hoca, aynı Ocak’tan olup, “kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle cezbeye tutularak dağlara düşüp bir süre dolaştıktan sonra Akşehir’e dönen” Seyyid Mahmud Hayrani’yle bağlantılı olarak düşünüldüğü için, Kılıçdaroğlu’nun “Seyyid” yani Hz. Muhammet sülalesinden olması gündeme gelmekteydi. Üstelik, Kureyşan da 12 İmamlar ile akraba.

Programın kesin vuruşu ise epey tanıdık bir isimden geldi: “Devletimiz bütün gizli Ermenileri ev numaralarıyla biliyor ve izliyor” diye açıklayan Prof. Yusuf Halaçoğlu, Kureyşan Ocağı’nın Oğuzların Bozok kolunun Beğdili boyundan olduğunu yazmıştı. Herhalde, Kılıçdaroğlu Seyyid de olduğu için, Araplıkla birlikte düşünülmek üzere. Şimdi, ben durumun içinden tam çıkamadım. Çünkü:

a) Kendisinin Kureyşan aşiretinden olan babasının adı Kamer. Kamer Genç gibi Areyli aşiretinden olan anasının adı Yemuş. Doğduğu Nazımiye, Kürtçe/Zazaca’nın ve Alevilik inancının merkezi; Munzur Suyu’nu kutsal saymacasına (oraya HES yapılmasına halkın karşı çıkış sebebi de bu). Hikmet Çetin gibi Türkçeyi ilkokula gidince mi öğrenmiş bilemem ama, bugün Tunceli’den tam 11 kişiyle konuştum, anadili Dımılî (Zazaca). Hatta, görüştüğüm bir kadın “Anası onu lori [ninni] söyleyerek büyütmüştür, ne diyorsun sen!” dedi. Ama şunu da söylemek lazım ki objektif kimlik, yani ana karnından çıkarken getirilen kimlik, gayri iradî olduğu için, fazla bir anlam taşımaz.

b) Kendini Türk hissettiği için öyle bilinsin istiyor olabilir. Bir insan kendini nasıl hissediyorsa, odur. Bu sübjektif kimlik, iradi olduğu için saygıdeğerdir.

c) Aşiretinin Zazalaşmadan önceki etnik kökeni hakikaten Oğuz Türklüğü ise, TRT Avrasya programını Hürriyet’e bu nedenle yollamış olabilir. Fakat bu durumda, “önceki” objektif kimliğe ricat var demektir; uzun lafı önlemek için lütfen (a) şıkkının son cümlesine dönünüz.

Gandi’mize ne oldu?

AKP’li Şaban Dişli, Dengir Fırat ve Deniz Feneri’yle olan ilişkileri de hatırlanırsa, “Ben şuyum, fakat kendimi şu gibi hissediyorum, önemli olan da Kürt veya Türk değil, insan olmaktır” demesi beklenirdi. Ama (yan cebime koy yöntemiyle) hem Oğuzluk (Türklük) hem Seyyidlik (Sünnilik) iddia etti, hem de uzun bir tutarsızlık zinciri kurdu. Oysa, umut yaratıcı, doğru şeyler söylemiş idi: “35 yıldır terörü silahla susturmaya çalıştılar. Akıl mantık yok bunlarda; kan, kanla yıkamakla temizlenmez” (R, 22.06.10), “Terör sorunu sadece askeri önlemlerle çözülemez; yanında ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik önlemlerin alınması lazım” (R, 23.06.10), “Türbanlı kızlar üniversiteye gidebilecek mi?” sorusuna karşılık da şunu demişti: “Herkesin okumasını sağlayacağız. Kimsenin endişesi olmasın biz bu sorunu çözeceğiz” (R, 01.07.10).

Derhal ardından, TÜSİAD hakkında kendi yardımcısı ve parti sözcüsü “Bu söylem bir PKK söylemidir, bu görüşler terörün siyasi ve bölünme politikalarına alet olmaktır” dedi (Taraf, 26.06.10). Kılıçdaroğlu da “Ben, ‘Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’ demedim” diye ‘düzeltme’ yaptı (R, 02.07.10).

Ne oldu bizim dürüstlük timsali Kılıçdaroğlu’muza? Ne olacak, CHP lideri oldu. Doğası 1930’lara dönmekten ibaret olan bir partinin lideri o artık. Toplumun eksi 273’te dondurulması, üsttekinin üstte alttakinin altta kalması için uğraş verecek. Hatta; farklı zamanda, farklı mahalde, farklı yükseklikte kum torbalarının önünde resim bile çektirecek. Maalesef bu kadar basit. Bunlar Kılıçdaroğlu’nun kabahati değil. CHP genel başkanının yazılı kaderi. Kılıçdaroğlu adam olmaz diye bir şey yok; CHP adam olmaz; olursa, CHP olmaz. Bizim aklımızı bütün karıştıran, “Ortanın Solu” sloganı oldu; oysa TİP’in yarattığı büyük dalgayla başedebilmek için ortaya atılmıştı sadece; maalesef bu da bu kadar basit…

Başbuğ’un “özeleştirisi”…

Telefonuma birkaç saat önce bir mesaj düştü: “Genelkurmay Başkanından Özeleştiri”. “Teröre insan odaklı bakıyoruz” dediğiyle devam ediyor. Bir yandan mesajı açıyorum, bir yandan içim açılıyor. Başbuğ mesela bir Kıvrıkoğlu’ndan çok farklı; bu nazik dönemde bir başkası olsaydı Türkiye çok daha fazla çekebilirdi. Biraz da, “Türkiye Halkı” terimini dile getirmesinden (R, 15.04.09) veya “Terörist de neticede insandır” demesinden (Bianet, 14.04.09) etkilenmiş olacağım ki, ‘Terör yapanlar da neticede bizim evlatlarımız’ veya ‘Öcalan yakalandıktan sonra reformları bir gayret tamamlamalıydık’ mealinde bir şeyler demiştir sandım.

Okuyunca ayıldım: “Bir terörle mücadele var, bir de bölücü terör örgütüyle mücadele var”. Ne menem bir ayrım olduğu bir yana, birinciyle kastedip de telaffuz edemediği: Kürt Sorunu. Ağzına alamıyor, anlıyor musunuz? Devam ediyor: “Öldürüldü demiyoruz, etkisiz hale getirildi diyoruz. Çünkü terörle mücadeleye insan odaklı bakıyoruz”. Anlayamadım, nasıl yani?

Devam ediyor: “PKK aslında şanslı bir örgüt. Tam çökme noktasına geliyor ama maalesef konjonktürel durumlar hep lehine cereyan ediyor”. Başbakan’ın 19.05.10’da Zonguldak maden işçileri için “Kaderleri böyleymiş” demesinden ne farkı var bunun? Demek, Türkiye’nin en büyük sorunu şansa bağlı. Şöyle bitiriyor: “1999’dan 2004’e kadar eylem yok, ancak örgüt bitmedi. Biraz daha doğru algılasaydık o dönemde, daha sağlıklı tedbirler alabilirdik” (Hürriyet, 05.07.10). Allah korusun, ya yanlış algılamasak? 2001-2004 AB Uyum Paketleri de çıkmazmış, anlaşılan.

Aynen Kılıçdaroğlu gibi, Başbuğ’u da birey olarak sempatik buluyorum. Ama o, doğası şiddet olan askerin başı. Üstelik, PKK’nın had safhada yanlış saldırılarının azdığı bir dönemde, emekli olmadan önce silah arkadaşlarının içini soğutuyor. Bu iki insan kötü değil; onları oturdukları koltuk böyle ediyor.

Not: PKK saldırılarının “bir tür fayda”sı da var: Şimdi yine çözüm aramaya girişiriz. Tabii, “töre icabı”, K. Irak’a saldırmakla başlayarak…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı