Baskın Oran

“Türk Milleti Adına”…

"Türk Milleti Adına"...
"Türk Milleti Adına"...

Mahmur ve Kandil’den gelenler Habur’da coşkuyla karşılanmıştı.

Hem davet et… Malum; PKK’nın içinden 34 kişi, karşı çıkanlara rağmen, Kandil ve Mahmur’dan Habur’a geldi. 19 Ekim 2009. Silahlı herhangi bir eyleme katılmamışlardan oluşarak ve Öcalan’ın davetine uyarak. Ama herhalde davetçi sadece Öcalan değildi ki, sınırdan girdiklerinde hiçbir sorun çıkmadı. Üstelik, dört saat içinde serbest bırakılacakları önceden açıklandı. Haberi duyan Cumhurbaşkanı Gül “İyi ya, güzel haber, öyle değil mi?” dedi (Taraf, 18.10.09). Habur’a merkezden bir vali yollandı, ifadeler Diyarbakır’dan helikopterle gönderilen özel yetkili dört savcı tarafından alındı. İçlerinden beşi Öcalan için “Sayın” ve “Önderlik” ifadelerinin tutanağa geçmesi için ısrar ettiklerinden yargıç karşısına çıkarıldı. Tümünün, şu ortak ifadeyi verdiği öğrenildi: “Biz Türkiye’ye tıkanan barış sürecinin önünü açmak için, silahların susması, barışın sağlanması amacıyla önderimiz Sayın Öcalan’ın çağrısı üzerine geldik”.

Sonuçta, “etkin pişmanlık”tan (TCK 221) yararlanma durumu hâlâ bir sır olmakla birlikte, “Pasaport Kanunu’na muhalefet”ten tutuksuz yargılanmak üzere tamamı salıverildi (R. Başaran, Radikal, 21.10.09). Bundan sonra gelecek diğer iki “Barış Grubu”nun ve belki de PKK’nın silahlı mücadeleyi artık bırakmasını isteyen başka grupların önü açılmış görünüyordu. Gelişmeyi AB de “Olumlu bir ilk adım” diyerek destekledi (Radikal, 22.20.09).

Sonra işler karıştı. Çünkü kendilerini karşılayan 50 bin kişiyi otobüsün üzerine çıkarak selamlamışlardı. 1000 araçlık konvoy 30 km’lik Silopi-Cizre yolunu ancak dört saatte alabilmişti. Yol boyunca lastikler yakılmış, havai fişekler atılmış, büyük sevinç gösterileri olmuştu.

… hem dava aç

Bunun üzerine birtakım insanlar ayağa kalktı. Anadolu insanının kederini üç gün ağıt, sevincini üç gün düğünle yaşadığını düşünmeyenler. Gösteri yapanların tabut beklerken oğul geldiğine sevindiğini umursamayanlar. Bu insanların devlet tarafından, terörün sona ermesini başlatmak için davet edildiğini hiç hesaba katmayanlar.

Yolu, tabii, Baykal açtı: “Teröristi kahraman yapmak her babayiğidin harcı değil. AKP bunu başardı” (Radikal, 23.10.09). İstanbul Barosu Başkanlığı “teslim sürecinde hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkeleri ihlal edildi” dedi. Yargıtay Başsavcılığı “gerilla kıyafeti” olarak nitelenen kıyafetle DTP’ye ait otobüs üzerinden konuşma yapıldığı için inceleme başlattı (Milliyet, 23.10.09). Sokaklarda protestolar başladı: “Meclis’te PKK istemiyoruz”; herhalde PKK’yı dağda istiyorlardı. Genelkurmay Gn. Sekr. Tümg. Güler, 1632 s. Askeri Ceza Kanunu md. 148/C’yi hiç umursamadan siyasi açıklama yaptı: “Yaşanan olayların hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir”. Diyarbakır Başsavcısı D. Kavak’ın “Pişmanız demediler, demeleri şart değil. Örgütten ayrıldıklarını söylediler” (Radikal, 24.10.09) demesine rağmen, HSYK durumu incelemeye aldı (Milliyet, 24.10.09).

Başbakan Erdoğan ise, “Bu giyim şekliyle Türkiye’ye girmeleri dahi, batıdaki vatandaşları rahatsız eden şeyler” dedi. Bunu söylerken, ‘üniversite öğrencisi kızların giyim şekli’ni hiç aklına getirmediği anlaşılıyordu. Yine de, “Kimse de bizim gibi cesaret etmez bu işe. Birçok riski göze alarak adım attık” demesi de haksız değildi.

Sonuçta, gelenlerden 17’si, 17 Haziran Perşembe günü 7,5 yıl hapis istemiyle yargıç önüne çıkartılacaklar: Öcalan için “Sayın” ifadesini kullanarak “örgüt propagandası yapmak, suç ve suçluyu övmek”ten. Bir de, bu yazıyı yazarken haber geldi, 1999’da aynı biçimde Avrupa’dan gelmiş olan İmam Canpolat tutuklanmış. Taa o vakit kullandığı pasaportunda bir sorun olduğu içinmiş… Güzel de, devletin sözüne nasıl itimat edecek vatandaş? Tutarlılık ne içindir?

O sırada Türkiye

O sıradaki başlıca haber, Ceylan kızın koyun otlatırken havaya uçmasıydı. Bir diğeri şuydu: “Yerel gazetede ‘Her şehit için 5 DTP’li öldürülsün’ diyen köşe yazarı Işın Erşen hakkında önce savcılık sonra mahkeme takipsizlik kararı verdi. Yargıtay 8. Ceza da suç bulmadı” (Radikal, 23.10.09).

11.04.10 tarihli Radikal’de ise şöyle bir haber çıkmıştı: “Kürtçe propaganda artık serbest”. Seçim Kanunu değişmişti. Cezası “6 aydan 1 yıla kadar hapis” olan Md. 58’deki “… seçim propagandalarında Türkçeden başka dil ve yazı kullanılması yasaktır” kalkmış, yerine şu gelmişti: “Siyasi partiler ve adayların yapacakları propagandalarda Türkçe kullanılması esastır.” Biraz “utangaç” idi, ama yine de Kürt milliyetçiliğini besleyen çok saçma bir yasak kalkmıştı. Yasa değişikliği 10.04.10’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Fakat, o da ne, 07.06.10 tarihli BİANET’te Midyat muhabiri Mehmet Halis İş şöyle yazmaktaydı: “Seçimde ‘Kürtçe Selam, Türkçe Konuşma’ya Altı Ay Hapis”. Midyat Sulh Ceza Mahkemesi, 2010/258 sayılı kararında üç kişiyi Türkçe seçim konuşmalarında Kürtçe selam verdikleri için altışar ay hapse mahkum etmişti. Haber bu kadardı.

Şimdi, iki açıdan sıkı durun: Bir kere, karar tarihi 21.04.10. Yani yasanın değişmesinden 11 gün sonra. Bu gibi konularda hep danıştığım arkadaşım Yard. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’a da doğrulattım, yasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girme tarihi: 10.04.2010. Bu durumda, çok büyük ihtimalle yargıç kararını verirken yasa değişikliğini atlamış. Gerçi yine aynı yasadaki md. 151. “Bu kanunun 58/1. maddesine aykırı hareket edenler 6 aydan 1 yıla kadar hapis alırlar” diyor ama, yeni 58/1 aynen şöyle: “Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbuat üzerinde Türk Bayrağı ve dini ibareler bulundurulması yasaktır”. Yani, yargıç buraya dayanarak da karar vermiş olamaz. Bu durumda tek ihtimal yasa değişikliğinin kararda dikkate alınmadığı. Kerem bir de şunu diyor haklı olarak: “Bu durum biraz da Türkiye’deki sakatlıktan. Mahkeme kararının başına, olaya uygulanacak kanun maddesinin yazılması gerekir.

Böyle olsa, kararı yazmadan önce mevzuata bakmak zorunda kalır yargıç”.

İkincisi, acaba bu kadar iyi bir haber yakaladığı halde, Midyat’taki muhabir niye bu kadar “özlü” yazıp bırakmış? Onu ancak kuvvetle tahmin edebiliriz: Çünkü, İstanbul’da İrfan Aktan’ın yeni yediği ibret-i âlem cezadan sonra, Midyatlı bir muhabirin, Midyat’taki bir ceza yargıcı için “11 gün önce çıkan yasadan haberi yok” demesi beklenemezdi herhalde. Ankara İletişim mezunu gazeteci İrfan Aktan, tam da Kandil ve Mahmur meselesinin kamuoyunda büyük beklenti yarattığı dönemde, Eylül 09’da, 16 yıldır radikal barışçı çizgisiyle bilinen Express dergisinde bir haber yazıyor. Somut verilerle, bu iyimser tablonun yanıltıcı olduğunu ve PKK’nın gelişmelere göre yönünü her an şiddete döndürebileceğindan bahsediyor. Bunun için de, kimi PKK’lılardan kısa alıntılar veriyor. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden 04.06.10 tarihli karar: “Topluma haber verme amaç ve kastı aşılarak örgüt propagandasının yapıldığı anlaşıldığından, 1 yıl 3 ay hapsine…

Karar, AİHM ilkelerini hiç duymamış (bkz. benim Türkiye’de Azınlıklar, 5. Baskı, s. 111): 1) Şiddete teşvik veya hakaret yok, 2) Yazı sahibinin ve derginin başkalarını etkileme gücü yok; hem İ. Aktan çok ılımlı bir yazar hem de Express’in Türkiye satışı 1.080 tane, 3) Etkileme ortamı ve şekli açısından bakıldığında, Av. Tora Pekin’in mahkemeye sunduğu Yay-Sat raporuna göre o nüsha bütün Güneydoğu’da 8 (sekiz) adet satılmış.

Bunları yazan tosun, Türk Milleti Adına Baskın Oran olsun.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı