Baskın Oran

Dışişleri’ne Refah modeli: Bazı mükemmelleştirme önerileri

Yeni Yüzyıl’da yılın ilk günü Özlem Hersan imzalı önemli bir haber çıktı: “Dışişleri’ne Refah modeli”.

Öneriye göre, giriş sınavına Arapçadan girmek mümkün olacak. İmam Hatiplilere Dışişleri’nin kapısı açılacak. Yurt dışında görevli diplomatlarımız Ramazan’da oruç tutacak, her türlü “dinî vecibelerini” aksatmadan yerine getirecekler. Yurtdışı temsilciliklerimizde birer mescit açılacak, cuma günleri ve dinî bayramlarda ezan okunacak. Ayrıca, yabancı temsilciliklerimiz, bulundukları ülkelerde Müslümanlığı yaymak için misyoner faaliyetleri yürütecekler.

Yeni diplomatlarımız göreve başlayınca, artık şahsiyetli dış politika yürütülecek. Öyle, evsahibi dışişleri bakanlığının her istediği zaman diplomatik görüşme yok. Çünkü bugün bayram, ertesi gün cuma, ertesi gün kandil, arkasından Üç Aylar geldiği için yeni diplomatımız niyetlidir. Herkes herkesin dinine saygı göstermekle yükümlü olduğu için, bu bir diplomatik sorun çıkarmayacaktır.

Herkesle de görüşme yok. Hele karşındaki diplomat kadınsa, “Haydin eller havaya” muhabbeti. Kadın elini uzatacak, eli havada asılı kalacak. Diplomatımız, aptesi kaçmasın diye sıkmayacak. Ama, bu da  mesele çıkarmayacaktır: Müslüm Gündüz üstadınki gibi, cima (pardon, el sıkma) öncesi bir imam nikâhı kâfidir.

Yalnız, bu durumda başka bir sorun çıkabilir. Yabancı ülkede “ha!” dediğin zaman el sıkmak icabettiği, ama imam bulmak mümkün olmadığı için, yabancı temsilciliklerimize diplomatlarımızın yarı sayısı kadar da imam kadrosu şarttır. Yabancı diplomatların yarısı kadın. İki diplomatik görüşmeye gidenden birinin yanına bir tane imam vermelidir.

Tabii, bu konuda da iyi düşünülmelidir. İmam, diplomat olacağından, yeni kurallara göre iyi Arapça bilecek ama, yabancı diplomat kadın bilmeyecektir. Onun için yabancı temsilciliklerimize en azından bikaç tane de Arapçadan İngilizceye tercüman kadrosu verilmelidir. Bütün bunlar RP’nin önerisinde aceleye gelmiş, unutulmuştur. İlâve gerekir.

RP’li kurmaylar belki de unutmadılar; şimdilik bu kadarı çıksın, nasıl olsa ihtiyaç doğunca arkası da istenir, dediler. Eğer önlerine tasarruf tedbirleri engeli çıkarsa,  bir büyükelçilik talimatı yayımlanır, beyaz çoraplarını çekip resmî kokteyllere gidecek yeni diplomatlarımızın  elele tutuşmaları, birbirlerinden ayrılmamaları tebliğ edilir (zaten kültürleri ve sosyal sınıfları icabı bunu insiyakî olarak da yapacaklardır). Böylece işler grup halinde halledileceğinden, her misyonumuza örneğin iki adet imam, iki adet de tercüman kadrosu kâfi gelebilir.

Düşündükçe zihnim küşâyiş buluyor, açılıyor: Eğer Maliye, Dışişlerimizdeki bu yeniliklere itiraz ederse, bu Arapçadan İngilizceye tercümanların aynı zamanda imam nikâhında şahitlik görevi ifa edecekleri, böylece “nikâh şahidi” kadrosundan tasarruf yapılmış olunduğu söylenerek engellemeler önlenebilir.

RP’nin yenilik önerisinde ihmal edilmiş başka hususlar da var. Bu türden devrimci nitelikteki değişiklikler böyle aceleye getirilirse, çok yönlü dış politika uygulayıp ülkemizin imajını düzelteyim derken başka sorunlar çıkabilir. Şimdi, büyükelçiliklerden cumaları ve bayramları ezan okunacak. İstenen faydanın sağlanması için bunun civara mümkün olduğunca duyurulmasının temini, bunun için de hoparlörle okunması gerekir.

Bu açıdan, birbiriyle çelişkili iki husus geliyor aklıma. Birincisi, civarda oturanların çoğu ezana alışacaklar. Bu sefer başlayabilirler, bu Müslümanlar sadece cumaları ve bayramları mı namaz kılıyor, diye tezvirata. Onun için, ezanların beş vakit okunmasının temini şarttır.

İkincisi, az da olsa sabah ezanına “Uykumuzdan uyandırıyor” diye itiraz eden münafıklara ne yapılacağı hususudur. Bilindiği gibi, Batılı ülkelerde sayıları çok az olan gruplar büyük gürültü koparabilmektedirler. Gerçi, uzun ve hattâ orta vadede bu küçük gruplar, büyükelçiliklerimizin yürütecek olduğu misyonerlik faaliyetleri sonucu ihtidâ edeceklerdir, yani İslam’a kazanılacaklardır, ama kısa vadede gösteri yürüyüşü ve benzeri yöntemlerle yabancı temsilciliklerimizin yeni imajını zedelememeleri için, komşuların önceden kapı kapı dolaşılarak iknâ edilmeleri hususu ihmale gelmez.

Bunun için de özel eğitim görmüş “muknî” timlerin, yani bir nevi Müslüman Özel Tim’lerin görevlendirilmesi akla geliyor. Bu iş için, Tunceli’de (veya, Siverek’te de olabilir) büyük deneyim kazanıp hava değişimi için Antalya’ya gönderilenler arasında İslam kültürü tatmin edici seviyede bulunanların, taltif kabilinden geçici vazifeyle yurtdışı temsilciliklerimize tayini düşünülebilir.

Yeni diplomatlarımıza büyükelçiliklerimizde ve vazife gereği katılacakları resmî kokteyllerde İslamî usullere uygun aptes yeri veya taharet bezi temini gibi meselelere bir başka yazımda temas edeceğim.

­­­­­­­­­­­­­­­­­­­————————-

Bülent Bey’e not: “Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği”nin yeni baskısı bu ay sonuna doğru çıkacak. İlginize teşekkür ederim. B.O.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı