Baskın Oran

Bela aramak

Erkek olmasa, şu sözleri söyleyenin resmen ağzından öpmek geliyor içimden: “Ben Türk değilim, Kürt’üm. Türkiyeliliğimle gurur duyuyorum, Türklükle değil. Ben Misak-ı Milli sınırları içinde, demokratik koşullarda yaşamayı isteyen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kürtler AB demokrasisi istiyor. AB standartları kimlik sorunumuzu çözer”.

Neşe Düzel’in 28 Kasım tarihli Radikal’deki röportajında, Hakkâri Belediye Başkanı Metin Tekçe söylüyor. Gerçi “aslî unsur” hatasına o da düşüyor ama, bu enfes sözleri söyleyen beyin onu da düzeltecektir.

Şemdinli’de de şu muhteşem pankartın asıldığını daha önce yazmıştım: “Avrupalıyız, Türkiyeliyiz, Kürdüz”.

٭٭٭

Hadi bakalım. Adamlar ben “Türk değilim” diyor. Ne yapacağız, öldürecek miyiz? Yoksa zorla Türk’üm mü dedirteceğiz?

Söyleyenlerin dilinde tüy bitti: Türk’ü üst kimlik mi kabul ediyorsunuz, mükemmel! Hiçbir sorun yok! Ama kabul etmeyeni ne yapacağız? Yukarıda sorduğum iki şeyden birini mi yapacağız? Bu memleketteki 12 (on iki) milyon Kürt’ün en azından yarısı “Ben Kürd’üm, Türk değilim” diyor.

Ama, aynı cümle içinde ekliyor: “Türkiyeliyim. AB standartlarını istiyorum”.

Yahu, daha ne istiyoruz, belamızı mı? Adamlar kimliklerini koruyarak bu memleketin ayrılmaz unsuru kalmak istediklerini daha ne kadar dürüst, daha ne kadar açık, daha ne kadar bilimsel, daha ne kadar güzel söylesinler? Bu insanlarla “Türkiyeli”den başka hangi ortak paydayı bulmayı düşünüyoruz?

٭٭٭

Yoksa, acaba, ortak payda bulmaya çalışmak gibi bir derdimiz yok mu.

Yoksa, bir zamanlar koskoca Mülkiye’de siyaset sosyolojisi doçentliği yapmış parti lideri gibi “Üst kimlik Türk’tür. Bunu demeyen bu ülkeyi Yugoslavya gibi parçalar” diyerek Türk milliyetçiliğinin oylarını mı avlamaya çıkıyoruz? Ecevit’in halinden hiç mi ders almadı “sosyal demokrasi”miz?

Yoksa,  maazallah, “çözüm” öneriyoruz da, bu çözüm, köşesinde “Çözüm felaket mi?” diye başlık atan yazarın “çözüm”ü gibi bir çözüm olmasın?

Yani, “Kürt nüfusun bu artış hızıyla 2025’te ülkenin geri kalan nüfusuna eşit olacağı”nı, yani 12 milyon’un yirmi yıl sonra 70 – 12 = 58 milyona ulaşacağını hesaplayarak, “Bu şartlar altında felaket niteliğinde bir ‘çözüm’ ihtimali[nin] giderek gerçeklik kazan”dığı kanısına mı varacağız? (Radikal 24 Kasım) Yahu, hiç mi hesap bilmiyoruz veya hiç mi dayak yemedik veya ne yapıyoruz?

Buradan da kalkıp, “Türk milletinin olası tepkisini küçümseyenlerin akıllarını başlarına alması için zaman gelmiştir, hatta geçmektedir” diyerek, artık nasıl şey olduğunu söylemeye dilim varmıyor, “herkesten önce Kürt asıllı vatandaşlarımız için büyük bir felaket olacak” (Radikal 26 Kasım) bir “çözüm” mü öneriyoruz?

٭٭٭

Türkiye’nin en iyi eğitim almış, en fazla umur-ı devlet görmüş, en işleyen beyinlerinden birinin önerdiği çözüm bu iken, Başbakan Erdoğan üst-alt kimlik konusunda söylediği A’dan Z’ye doğru ve bilimsel şeyleri unutturmak istercesine davranıyor.

Bütün saldırılara rağmen yiğitçe ve vatanseverce “Üst kimlik TC vatandaşlığıdır” diye direnen insan, ertesi gün kalkıp, bir de “Ortak değer İslam’dır” diyebiliyor. Bırakın onu, bütün olayı birdenbire sıfırlarcasına, “Şemdinlili vatandaştan tanık olarak istifade edemezsiniz, çünkü PKK tehdidi altındadır” diyebiliyor. Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu “Tanıklar uzaydan mı gelecek?” diye soruyor; kibar adam, az söylüyor.

Aynı saatlerde, Şemdinli’de Renault içinde yakalanan iki astsubayın görev yazısının olay gününe, yani 9 Kasım’a ait olduğu ortaya çıkıyor (Milliyet, 29 Kasım).

Türkiye, “çözüm” olarak, önüne gelen yazara “devlet yargı organlarını alenen aşağılamak”tan ve “kin ve düşmanlığa alenen tahrik”ten dava üzerine dava ikame ediyor, adeta AB sürecine savaş açmışçasına dimdik yürüyor…

Not: Kürtlerin üzerinden jet uçurmak, o bir Türk Klasiği. “Üreme” hesabı yapmak ise orijinal; yeğenim Adil’e doğrulatmak ihtiyacı hissettim. Şöyle diyor: “Hesap doğru. Türkiye’nin artış hızı, Kürtler dahil, yılda yaklaşık % 2. Eğer yeni doğanların 16 yaşına kadar çocuğu olmaz dersen, o zaman Kürtlerin artış hızının yaklaşık %17 olması gerekir. Tabii, gayri-Kürtlerin hiç artmaması şartıyla.”

Önceki Yazı
Sonraki Yazı