Baskın Oran

Yumurta ile tavuk

Ahmet Türk geçen gün K.Irak’ta Talabani’yle görüşmesinin ardından şöyle dedi: “Biz PKK’ye söylüyoruz. Silahlı mücadele Kürtlere zarar veriyor. Askerin elini güçlendiriyor, kuvvetlendiriyor. PKK de bize diyor ki: ‘Bir adım atılsın, bir proje ortaya konulsun, biz de buna son verelim.”

Arkasından da ekledi: “Devlet bu sorunu askerî yolla çözmekte ısrar ediyorsa biz bir şey yapamayız. Siyasi bir çözüm ve proje ortaya getirilirse ve PKK savaşı durdurmaz ise biz de PKK’ye karşı çıkarız” (Radikal, 15.05.08)

PKK silahı bırakmadığı için mi devlet demokratik reform yapmıyor, devlet demokratik reform yapmadığı için mi PKK silah bırakmıyor? “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” sorusu insanlık tarihi kadar eski olduğu için bendeniz tartışmaları izleyip bir fikir sahibi olmaya çalışıyorum. Bu konudaki son 2 aylık gazete haberleri şöyle:

33 Kurşundan mahkum generalin adı kışlaya verildi

– İktidarın tutumu: Başbakan Erdoğan “PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmedikçe DTP’yle görüşemem” dedi. (Milliyet, 14.03.08). Başbakan, bölgenin sorunlarını anlatmak için gelen Diyarbakır heyetini dinlerken Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun Kürtçe eğitimle ilgili taleplerine kızarak “Yalan konuşuyorsun” demiş, bunun üzerine başkan toplantıyı terk etmişti. (N.İflazoğlu, Radikal 09.04.08)

– Ana muhalefetin tutumu: Baykal, TRT’nin Kürtçe yayın yapacağını açıklayan Başbakan Erdoğan’a yüklendi: “Devletin TRT’sinden resmî dil dışında ulusal bütünlüğü tehlikeye atacak bir anadil yaygınlaştırmasının kapısını açacağını söylüyor!” (Radikal, 15.03.08). (Bilgi notu: Lozan Barış Antlaşması md.39/4: “Herhangi bir Türk vatandaşının gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın veya her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.”)

– TSK’nın tutumu: 1943’te Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsünü kaçakçılık yaptıkları gerekçesiyle ve mahkeme tarafından serbest bırakıldıkları halde “İbret-i alem olsun diye” ellerini-gözlerini bağlatarak kurşuna dizdiren (ve bu yüzden 1949’da mahkum olan) Org. Mustafa Muğlalı’nın adı, Özalp’teki kışlaya verildi (16 Mart 2004). 33 köylünün torunları dava açtılar. Mahkeme iki yıl sonra dosyayı askerî mahkemeye yolladı. M.S.B. bu durumu “Merhumun cezası süresiz değildir” diyerek savundu (M.H.Benli, Radikal, 05.05.08) (Bilgi notu: 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş’i anma töreni, herhalde cezası süresiz olduğu için, bu yıl İstanbul Emniyeti tarafından yasaklandı. Kars eski milletvekili Mahmut Alınak Kars’ta bir caddeye D.Gezmiş’in adının verilmesini isteyince hakkında “suçu ve suçluyu övmek”ten dava açıldı. (13.05.08, www.politikars.com).

Yargının “kaş-göz” yasağı

DTP’nin Nevruz için bastırdığı, üzerinde “Kum saati içinde bir çift göz ve kaş”ın yer aldığı afiş, “muhtemelen Abdullah Öcalan’a ait olduğu” ve ayrıca “Edi Bese” (Artık Yeter) cümlesinin Zazaca, İngilizce ve İspanyolca versiyonlarını içerdiği için Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nce toplatıldı. Karar Van’da da uygulandı. (Bilgi notu: yine Lozan md. 39/4’e bkz.). (Radikal, 20.03.08)

Diyarbakır Başsavcılığı, Kayapınar Belediyesi ile sendika arasında imzalanan toplu iş sözleşmesine işçilerin Nevruz’da “idari izinli” sayılmalarıyla ilgili bir madde konulduğu için soruşturma başlattı. (Radikal, 20.03.08)

K.Irak ziyareti sırasında “Türkiye Kürdistanı” terimini kullanan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında soruşturma başlatıldı. (Radikal, 20.03.08)

Hazırladığı bir iddianamede “Sözde Kürt halkı” diyen savcı hakkında Kürtçe bir şikayet dilekçesi veren yayıncı Mehdi Tanrıkulu, dilekçesinde w, q, gibi harfler bulunduğu için 1928 tarihli “Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun”a muhalefetten mahkemeye verildi. Duruşmada tercüman yardımıyla Kürtçe ifade ve ayrıca Kürtçe yazılı savunma veren Tanrıkulu “Koridorlarda Türkçe ama duruşmada Kürtçe konuşmuştur, maksadı üzüm yemek değil bağcı dövmektir” gerekçesiyle ve “suç işleme konusunda ısrarlı pervasız tutumu, kastının yoğunluğu, geçmiş mahkumiyet durumu dikkate alınarak”  5 aya çarptırıldı. Savcılık, Kürtçe yazılı savunma için yine 1928 tarihli yasaya muhalefetten M. Tanrıkulu hakkında şimdi ikinci bir dava daha açtı. (İ. Saymaz, Radikal, 31.03.08) (Bilgi notu: Lozan md. 39/5: “Türkçeden başka bir dil konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır”. Buna göre mahkemelerde Türkçeden başka dillerde sözlü savunma yapılır ama yazılı savunma yapılamaz. Yapılması halinde yargıç dikkate almaz. Ama bunun için ceza istenmesi yeni bir uygulama).

Davet edildikleri ABD’de sekiz dilde şarkı söyleyen Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu’ndan üç çocuğa, 1940’da yazılmış “Ey Raqip” adlı Kürtçe bir marş da okudukları için “terör örgütünün propagandasını yapmak”tan 5 yıl istemiyle dava açıldı. (Bianet, 10.04.08)

Öcalan’a “Kürt önderi” diyen L. Zana “suçu ve suçluyu övmek”ten 2 yıla çarptırıldı.  Mahkeme Zana’nın beş sayfalık savunması için de ayrıca suç duyurusunda bulundu. (Radikal, 11.04.08)

Öcalan’la görüşmesini basına açıklayan DTP milletvekili Aysel Tuğluk hakkında “terör örgütü propagandasını yapmak”tan 5 yıla kadar hapis istendi. (Milliyet, 10.05.08)

Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarka başbakanına mektup yazan 53 DTP’li belediye başkanı  “Terör örgütüne yardım”dan 2 ay 15’er güne mahkum oldu. (Radikal, 16.04.08)

Bir sohbet sırasında “Dağdaki PKK’lılar şehittir” dediği ihbar edilen çiftçi İbrahim Tilaver “Terör örgütünün propagandasını yapmak”tan 10 aya çarptırıldı. (Radikal, 24.04.08).

Mardin’in Derik ilçesinde askerlik dersine girip operasyondan geldiğini ve PKK’lılarla çatışmaya girdiğini anlatan teğmen ile öğrenciler arasında çıkan tartışma sonucu lise müdürü ve bir öğrenci “örgüt propagandası yapmak, propagandaya göz yummak ve Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret”ten dava açıldı. (Radikal, 01.05.08). Müdür ayrıca “Terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek”ten tutuklandı. (Radikal, 07.05.08)

Anneler Günü’nde “Çocuklarınızı askere göndermeyin” çağrısı yapan DTP’li kadınlar tutuklandı. (Radikal, 19.05.08). Bülent Ersoy hakkındaki dava da devam ediyor.

Mersin cezaevinde elleri ve ayakları çarşafa bağlı olarak tavana asılı bulunan PKK’lının cenazesini belediye ambülansıyla memleketi Van Gevaş’a götürdükleri için DTP’li belediye başkanı dahil üç kişi “Görevi kötüye kullanmak” ve “Taşıt Kanunu’na muhalefet”ten toplam 3,5 yıla çarptırıldı. (Radikal, 04.05.08)

Benim anladığım

Yumurta mı tavuk mu anlayamıyorum çünkü neredeyse Pe-ka-ka yerine Pe-ke-ke diyenlere de dava açılacağı için tartışma olamıyor. Ama şu kafama takıldı: Ağzı laf yapmayan ve eli kalem tutmayanlar bu durumu görünce ne yapıyor? Korkup susuyorlar mı, yoksa bir yerlere gidip orada meramlarını başka bir dille mi anlatmaya girişiyorlar?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı