“Demokratikleşme Paketi” açıldı. Memlekete hayırlı uğurlu olsun. Olsun da, SHP, önceki bildirilerine, programına, söylevlerine, her bişeyine aykırı düşen Ekonomik Paket’e “he!” demesinin gerekçesi olarak, arkadan bu paketin geleceğini göstermişti. Şimdi paket açılınca ve dibi gözükünce, oluşacak şoku bu partinin nasıl atlatacağı merak konusudur.
Birden fazla nedenden ötürü. SHP zaten bizzat kendi üyeleri tarafından iktidar için iktidarda kalmakla, bu yüzden eriyip gitmekle ve DYP’nin programını uygulayan bir araç olmakla suçlanıyordu; şimdi de, paketin yalnızca ambalajdan, hem de kötü ambalajdan ibaret oluşu karşısında fena darbe yiyecek.
SHP bu kadarcık oy desteğiyle bundan iyisini yapabilir miydi? Hayır. Diğer sosyal demokrat partiler zahmet edip de destek veriyorlar mıydı? Hayır. Ama bu güçsüzlüğünün de bilincinde olması gerekir miydi? Evet!
Partilere üye olma yaşını 21’den 18’e indirmek. Milletvekili olma yaşını 30 yerine 25’e getirmek. TBMM’de milletvekillerinin nasıl transfer yapacağını tekrar düzenlemek…
Dışarıdan Türkiye’yi tanımayan biri baksa, bu ülkenin her bişeyinin tastamam olduğunu, sanayi çarşısı deyimiyle “keyfe keder” iyileştirmelerin yapılmakta olduğunu sanır. Daha vahimi, pakette alay var. İnsanlarla düpedüz alay. Anayasa değişikliklerinden söz ediyor. Daha önce yapılmış anlaşma olduğu halde Üst Kurul’a SHP’den adam seçmeyen sağ partiler, Anayasa değişikliği yapacak!
Üstelik, takvim falan da yok. Hoş, olsa ne olacak? 500 gün diyen zat Cumbaba olup kaçtı, (artık reddettiği) kızı durmadan erteleme yapıyor ve bakalım o nasıl kaçacak.
Tekrar ediyorum: SHP’nin gücü Türkiye’nin bugün çok acilen gereksinme duyduğu ciddi değişiklikleri yaptırmaya yetmezdi. Ama, insanların evlerinden sivil giyinmiş güvenlik güçleri tarafından sabaha karşı alınıp bir daha geri dönmediği bir ülkede, yüzlerce köyün zorla boşaltılıp insanlarının sürüldüğü bir ülkede, şiddeti savunmadığı halde 2 sayfa yazı yazan ve hatta bir kongreye 2 satır mesaj gönderen aydınların 30 ay içeri atıldığı bir ülkede, takvim dahi vermeden “84. madde değişikliği” ve 21’i 18’e indirmek gibi sululuklardan söz etmek nasıl iş?
Yahu, anlamıyorum, bu nasıl devlet? Bunlar ne mantıksız işler?
1) “Terörcüleri daha kolay temizlemek” için bölgedeki Kürt yurttaşı bu kadar yerinden yurdundan ettikten, bu kadar tedirgin kıldıktan, kolunu kanadını bu kadar kırdıktan sonra, kan davası geleneği içinde yoğrulmuş bu insanların sevgisini, sadakatını bir daha nasıl sağlayacaksın?
Bir yandan PKK’yla mücadele ederken, diğer yandan da “bu iş bittikten sonra” hangi rahatlamaların, hangi özgürlüklerin geleceğini neden ilan etmezsin? Yoksa, yoksa, böyle bişey yapmaya, bu özgürlükleri getirmeye hiç niyetin olmadığından mı? “Harç bitti, inşaat paydos” veya ağaçtan yere atlayınca “Kurban mafiiiiiş” olacağından mı? Bu Kürt ayaklanmasının sonunda, diğerlerinde olduğu gibi, herşeyin tıpkı eskisi gibi olacağı umut edildiğinden mi?
Sahi, devletin var mı böyle bir umudu?
2) Bu devlet, aydınlarını kıyma makinesine koyup öğüttükçe abad mı olacak, harap mı? Dünyaya karşı görünümü hep böyle rezil mi kalacak? Toplumun bir güvenlik subabı olmayacak mı? Yolsuzlukların ve hırsızlıkların halkı devletten buz gibi soğuttuğu bir ortamda, gerçek alternatifleri bu devletin durmadan içeri atıp durduğu aydınlar üretmeyecek de kim üretecek? “Evet efendim, sepet efendim” diyenler mi, yoksa hırsızlar mı?
Not: Baskın Oran’ın geçen haftaki yazısının başlığı yanlışlıkla “Vurmanın Tam Zamanıdır” diye çıkmıştır. Doğru başlık “İşi Sululuğa Vurmanın Tam Zamanıdır” olacaktı. Düzeltir, özür dileriz.