Baskın Oran

Süryani genelgesi ve paranoya

Ben bu memlekette birtakım insanlarla birlikte yaşamaktan utanıyorum, çünkü bu memleketin canına okuyorlar, bizi rezil ediyorlar. Kimler derseniz, bu satırları şu veya bu biçimde okurlarsa şöyle diyecek olanlar tabii ki: “Beğenmiyorsan … olur gidersin!”

Yok kardeşim; bu memleketin sahibi sizin gibi adamlar değil, benim gibi adamlar. Göndermeye meraklıysanız siz gidiniz; bu memleketi daha az eleştirilir bir hale getirmek için bendeniz kalmak zorundayım.

Eğer, “kol kırılır, yen içinde kalır, bunları niye yazıp bizi teşhir ediyorsun?” diyenlerdenseniz, bendeniz iki kere kalmak zorundayım, çünkü bu zihniyet bu ülke için en zararlısıdır. Türkiye’yi düzeltmeyi en fazla erteleyecek olan zihniyet budur.

Bugünkü konumuz, yine akıllara ziyan bir olay. Güneydoğudaki terör ortamından yılıp yurt dışına gitmek zorunda kalmış Süryani vatandaşlarımız köylerini ziyaret etmek istediklerinde kendilerine engel olunuyor. Bunun üzerine 12 Haziranda Ecevit genelge çıkartıp, “engellemeyin” demek zorunda kalıyor. Buna rağmen hâlâ gece konaklamaya izin yok, ancak tur operatörleri nezaretinde ziyarete izin var. Yabancılar 48 saat önceden mülki makamlara bilgi verecekler (B. Yinanç, Milliyet, 15 Haziran 2001).

Genellikle kuyumculuk gibi ince işlerle uğraşan ve artık birkaç bin kişi, yani kelaynaklar kadar kalan bu dünyanın en sakin insanlarının köylerini neden ziyaret ettiklerini, kimbilir bunun altında neler neler yattığını düşünüyorsanız, size diyebileceğim bişey yok,  bu yazının başlığındaki son kelimeye sözlükten bakarsınız.

Bugünkü durumu konuşmadan önce, sizinle iki kelime Süryani dersi yapalım. Önce, Süryaniler kimdir, onunla başlayalım. Süryani terimi iki anlama gelir. Geniş anlamı, Hıristiyanlığı ilk kabul etmiş Aramilerdir (İsa Aramca konuşuyordu) ve bu insanlar İS 451’den sonra Fener Rum Patrikliğinden ayrılarak farklı mezhepler (Nasturi, Asuri, Keldani, Yakubi, vb) oluşturmuşlardır. Dar anlamı ise, bu farklı mezheplerden biri olan Süryani Kilisesidir ki, İngilizcesi “Suriyeli” anlamında Syrians’dır ve ayrıca Batı Süryani, Süryani Ortodoks, Süryani Kadim diye de anılırlar. Başlıca din kurumları Mardin’deki Deyrüzzafaran manastırıdır.

Süryanilerin 451’deki dinsel ayrılış nedenleri, Bizans etkisinden ve baskısından kurtulmaktı. Bu yüzdendir ki 1071 Malazgirt’i ve arkasından da laik Türkiye’yi sevinçle karşıladılar. Din hariç her bakımdan tamamen entegre oldular.

Bugün, Lozan’da gayrimüslimlere azınlık hakları getirilmiş olmasına rağmen Süryaniler bu haklardan yararlandırılmazlar. Örneğin Rum, Ermeni ve Musevilerin aksine, 40. Maddeye göre “kendi okullarını kurmak, yönetmek, denetlemek ve oralarda kendi dillerini kullanmak” hakkına sahip değillerdir.

Neden değillerdir, çünkü söylendiğine göre Cumhuriyet kurulunca patrikleri “Biz Türklerden çok memnunuz, azınlık hakkı istemiyoruz” demiştir. Bu olayın ne derece doğru olduğu bilinmez ama, bu azınlıklar konusunu ve biraz da uluslararası hukuku bilen birisi olarak ben size şunu söyleyeyim: Azınlık hakları uluslararası hukukta gruba değil, bireye verilir. Yani, bir grubu temsil eden veya ettiğini ileri süren bir kişi veya kurumun (örneğin patriğin) kalkıp da cemaat bireylerinin bu haklarından vazgeçmesi mümkün değildir. Böyle bir şey külliyen geçersizdir.

Lozan’ı bilmeyenler (ve işin asıl kötüsü, bildiklerini sananlar) iki tür önemli hata yaparlar. Bu hatalardan birincisi, Lozan’ın 37.-44 maddeleri arasında getirilen hakların yalnızca azınlık hakları olduğunu sanmaktır. Oysa burada insan hakları da getirilmiştir ve biri gayrimüslimler olmak üzere tam dört tane hak grubu oluşturulmuştur. Ama bugün buradaki konumuz bu değil.

İkinci hata, Süryanileri ilgilendirir. Bu Lozan-bilmezler, bu antlaşmanın bu maddelerinde yalnızca Rum, Ermeni ve Musevilere hak getirildiğini, yani azınlıkların yalnızca bu üçünden ibaret olduğunu sanırlar. Oysa, burada bu üçünün adı katiyen geçmez; burada azınlık olarak sözü geçen “gayrimüslimler”dir (aslında, Lozan’da azınlık tanımı yapılmamıştır ama, aynı dönemde yapılan diğer bütün azınlık koruma antlaşmalarında “soy, dil, din azınlıkları” geçen her yer Lozan’da “gayrimüslimler” olarak değiştirildiğinden ve bir de uluslararası garanti altına konulan haklar yalnızca gayrimüslim hakları olduğundan, Lozan’da azınlık deyince yalnızca gayrimüslimleri anlamak uygundur). Yani, bu üç azınlık dışındaki gayrimüslimler de Lozan’dan yararlanmak hakkına sahiptir. Oysa, örneğin Süryaniler yararlandırılmamaktadır.

Bu, Türkiye açısından büyük hatadır. Çünkü, daha önce de söyledim, bu Süryaniler dünyanın en efendi, en sakin, en kendi halinde insanlarıdır. Laik cumhuriyete de müthiş bağlıdırlar. Üstelik, sayıları da birkaç bini aşmaz.

Bu durumda, bunlara hak tanımazsan, üstelik Lozan’da yazılı hakları tanımazsan, kime tanıyacaksın?

Bunlara tanımazsan, adın “hak tanımaz”a çıkar mı, çıkmaz mı?

Haklı olduğun yerlerde de haksız çıkarılır mısın, çıkarılmaz mısın?

Böyle bir durum Türkiye’nin lehine mi olur, aleyhine mi?

Benim gibiler mi bu ülkeden bilmemne olup gitmelidir, yoksa paranoyaları sonucu Türkiye’yi bu hale düşürenler mi?

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı