Baskın Oran

Şehit olmak…

En sonunda doğruyu söylettik. Uğraşa uğraşa söylettik. Hepimize tebrikler olsun.

Hem de, bir şehidin dul hanımına. 14 Ağustos’ta PKK terörü tarafından vurulan Albay Rıdvan Özden’in acılı eşine. Bn. Tomris Özden bakın ne diyor:

“[Eşim] Bu sorunun ölmek ve öldürmekle çözülmeyeceğini biliyordu…Çünkü hükümetler siyasî çıkarları için askerleri kullanıyor…Ben kocamı şehit olarak kabul etmiyorum. Şehit olmak için, başka bir ülkenin insanı ile savaşta ölmesi gerektiğini düşünüyorum.” (Latif Sansür’ün haberi, Cumhuriyet, 16 Ağustos)

Bu sözler, Kürt Sorununa yanlış teşhis ve tedavi uygulayarak Türkiye’nin yetmiş yıldır kemir kemir kemirilmesine yol açanların suratına şimdiye kadar  patlatılmış en anlamlı tokattır.

Sanırım yaş olarak benden küçüktür ama, ağıt yakarak tabuta kapanacak yerde  bu kadar acısının arasında bu büyük gerçeği soğukkanlılıkla bu kadar yalın ve doğru biçimde ifade ederek kocasını yücelttiği için Bn. Tomris Özden’in ellerinden öpüyorum.

Ve, tanımak şerefine ne yazık ki erişemediğim rahmetli Rıdvan Albay’ı,  böyle bir eşi olduğu için, ebedî istirahatgâhında olsun kutluyorum.

Acaba bu tokat, Kürt Sorununu şimdiye kadar yalnızca silahla halletmek istemiş ve istemekte olanları bir nebze sarsacak mı?

Hiç sanmam. Böyleleri böyle şeylerden sarsılmazlar. Bunlara göre, Bn. Özden’inki gibi sağduyunun sesleri birer vatan hainliği örneğidir.

Ama, hem Doğu’da iş alanı açmayıp bu insanları yoksulluğa mahkum edenler, hem de bu insanları her devirde ölüm mangalarıyla zapturapt altında tutmaya yeltenenler vatanseverdir. Öyle mi?

Dinleyin öyleyse. Bir subayın, hem de bir Korgeneralin anılarından iki alıntı okuyacağım size. Evet, Türk Ordusunun şimdiye kadar yetiştirdiği en medenî ve en dürüst subayların başında gelen, 27 Mayıs’ta da Tabii Senatör olmayı reddeden Cemal Madanoğlu’nun anılarından. (Anılar, 1911-1953, İstanbul, Evrim Yayınevi, tarihsiz [1983?]). Doğu’da bir orduevinde, Celal Bayar, dayısı ve vali konuşuyorlar. Dayısı, İktisat Vekili Bayar’dan fabrika yatırımı istiyor:

“Bayar dedi ki: Siz Behçet Beyefendi asker kökenlisiniz. Telefon burada emrinizde, şimdi Mareşal’i arayalım, bulalım, siz konuşun. Mareşal izin versin, ben Diyarbakır’a da Urfa’ya da birer fabrikanın temelini atayım. Gelecek yıl sonuna dek fabrikalar kurulmuş olur. Ama, müsaadeyi alın bekalım. Mareşal izin vermiyor, engelliyor” (s.126).

Bu alıntıyı, Doğu’daki içler acısı durumun devletin suçu olmadığını, bu durumun doğal bir “bölgesel gelişme farklılığı” sonucu ortaya çıktığını iddia edenler için buraya koydum.

Dolayısıyla bu insanların tembel, ilkel ve nankör olduklarını ve “dış mihraklara” kapılmak yüzünden durmadan isyan ettiklerini, dolayısıyla en sert biçimde  bastırılmaları gerektiğini düşünenlerin dikkatine sunmak istedim.         Güneydoğu’nun yeni komutanı Korgeneral Altay Tokat’ın yıllar önceki deyimiyle “Ot bile bitmeyecek” biçimde, örneğin.

Bir de şunu dinleyin. Yüzbaşı Madanoğlu, Siirt’e izinli gitmek isterken zorla binmek istediği kamyonun sahibi direnince, adamın çenesine iki yumruk patlatıyor ve arabaya biniyor:

“Bir özeleştiri yaptım…ben dağdan geliyordum. İki yıla yakın bir süre çarpışmalar için yaşıyordum…Bir an önce kent özlemine girmiştim…Ama dağ yasalarını özümsemişim. Uyum sağlayamadım kentin kurallarına…Bunca çarpışmadan sonra ister istemez insanın kişiliğinde bir değişim olmaz mı?”

Bu alıntıyı da, Kürt Sorununun sırf silahla çözümü için bir simge haline gelen Özel Tim’in niteliğini bir daha düşünelim diye aktardım.

Disipliniyle tanınmış Türk ordusunun en insancıl subaylarının başında gelen Madanoğlu oradaki korkunç ortamın sonucu böyle yaparsa, özellikleri arasında “disiplin” faktörünün en başta geldiği pek de söylenemeyecek polis örgütüne bağlı bugünün Özel Tim’i hem görevdeyken, hem de sivil hayata geçince neler yapmaz?

Öyle bir Özel Tim ki, o zamanlar bendeniz de dahil (bkz. “Sayın Genelkurmay Başkanı, ne yaptığınızın farkında mısınız?”, Devlet Devlete Karşı, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1994, s.60-63) bir sürü bağımsız düşünen  insanın alarm çığlıklarına rağmen bir MHP gençlik kolu gibi kuruluyor. Böyle olduğu da, MHP’nin organı Ortadoğu gazetesi tarafından övünçle yazılıyor. (Hürriyet, 6 Ağustos 1993).

O Özel Tim ki, ne olduğu, MHP Gn. Başkanı Alpaslan Türkeş’in ağzından  “Özel tim MHP’liyse ne olmuş ulan?” diye göğüs gere gere ilan ediliyor. (Milliyet, 7 Ağustos)

O Özel Tim ki, devletin valisinin yüzüne karşı parmaklarıyla kurt işareti yapıp “Komünist Vali!” diye slogan atarak yürüyor. Üç hilalli bayraklar, bozkurt amblemli yüzük ve kolyeler taşıyor. Kendi valisine karşı terör uygulayan böyle bir grubun yapacağı (daha doğrusu, yaptığı) devlet terörünün, PKK terörünü halkın gözünde sevimli kılması mı  amaçlanıyor?

O Özel Tim ki, bizzat Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, bütün bunları kabul ediyor, ama “Provokasyon” olarak yorumluyor. 4 kişiyi görevden uzaklaştırdığını, 39 kişinin görev yerlerini değiştirdiğini söylüyor. (Milliyet, 9 Ağustos).

Kimin provokasyonu acaba? “Dış Mihraklar”ın mı, PKK’nin mi?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı