Her şeyde değil ama, “her şerde bir hayır varmış”, pek inanırım. Suudi Arabistan’daki şeriatçi rejimin kelle uçurmaları da, gerçi çok aileye acı vermektedir ama, Türkiye’de bisürü samimiyetsizliğin ortaya çıkmasına yol açtığı için hayır getirmiş sayılabilir.
1) Benim basınım.
Yaz aylarında haber sıkıntısı çeken basın, mal bulmuş magribî gibi oldu. Görebildiklerimden Milliyet birdenbire Suudi Arabistan’ın “kaynadığını”, muhalefetin bu ülkede büyük boyutlara ulaştığını keşfetti. “Keşfetti” demek belki bu ülkede ciddi bir muhalefet olduğu sanısını doğurabilir, onun için “icat etti” demek daha doğru.
Gene Milliyet, bu idamlarda hep Müslümanların kesildiğinden kalkarak, “Acaba organlarını almak için mi kesiyorlar?” gibi korkunç bir kuşkuyu gündeme getirerek puan topladı. İdamlar başladı başlayalı, böbrek nakli için Hindistan’a giden Suudilerin sayısı azalıvermişti.
Ama, gazeteci “ilginç” bişey yakalayınca aklı başından gidiyor olacak ki, sonradan bu korkunç kuşkunun korkunç bir cehaletten kaynaklandığı ortaya çıktı: Ölmüş bir insanın ancak gözlerinden yararlanmak mümkündü.
Ne gam. Gazete hemen kafayı çalıştırdı ve boynu uçurulan bu insanların, böbreklerinin önceden ameliyatla alınıp diyalize bağlanmış olabilecekleri gibi parlak bir çözümle işi tatlıya bağladı.
2) Benim şeriatçılarım.
Muhterem halkımızdan şu sıralarda pek itibar görmekte olan Refah Partisi fena kontrpiyede kaldı. Sonuç itibariyle, Suudi’de çalışan işçiler yada oraya mal taşıyan şoförler, yani halk çocukları “Adil Düzen” tarafından kıtır kıtır kesilmekteydi.
Bu durumda Necmüddin Hoca “Suudilere sorun” demekten başka çare göremedi. Türkiye gazetesi “tercüme hatası”na yordu. Tayyib Hocam ise, dürüst bir tarafı olacak ki, “Suçu bile bile işliyorlar, cezalarını çeksinler” dedi ve ekledi: “Bunları kurtarmaya çalışanların amacı İslam’a küfretmektir”.
3) Benim devletim.
Medya bu işi bu boyuta getirene değin kılı kıpırdamayan Tansu Hanımın demeci, Türkiye gazetesinin yazdığından daha ciddi değildi: “Aileler rahat olsun, verilen bilgiler olumludur”.
Oysa, özel elçi olarak gönderdiği dinci profesör Yalçıntaş’ın (aslında, benim favorim Korkut Özal’dır) eli boş dönmüş olması bir yana, Mekke Radyosu “İdamlar sürecek” diye ilan etmiş, Suudi yönetimi de açıklamıştı: “Kimsenin hatırı, Allah’ın hatırından üstün değildir”.
Bu arada, Suudilere “İdam etmeyin” diye ricada bulunan Türkiye, kendisinde de idam cezasının halen yürürlükte olduğunu herhalde unutmuştu.
Aradaki tek fark, idam olayını Suudilerin boyun keserek, Türklerin ise boyun kemiğini kırarak (çünkü asılarak idamda ölüm bu yüzdendir) gerçekleştirmesiydi. Üstelik Suudiler, idamdan önce, hastanelerde ameliyat öncesi yapılan sersemletici iğneden yapmak “medeniyetini” gösteriyorlardı.
Ayrıca Türkiye, Şah aleyhtarlarına kanlı Şah rejimi sırasında kaç kez yaptığı gibi, bu sefer de Humeyni rejimi aleyhtarı 115 İranlıyı, kendilerini banko idam edecek kanlı Humeyni rejimine iade etmeye hazırlanan bir ülkeydi.
Üstelik, “Mülteci, kaçtığı ülke sınırından sınırdışı edilmez” diye de bir devletler hukuku kuralı varken.
4) Benim halkım.
Boynu kesilenlerin ve kesilmek üzere sırada bekletilenlerin zavallı ailelerini hariç tutarak söylüyorum:
Biz ne biçim insanlarız?
Bir cuntacı çıkar, “Asmayıp da besleyecek miyiz?” der, onu avuçlarımızı patlatana dek alkışlarız, ama “Kesmeyip de besleyecek miyiz?” demeye getiren Suudilere küfrederiz.
17 yaşında, üstelik suçu kanıtlanmamış çocuğu yaşını büyüterek, sırf göz korkutmak için idam eden rezil cuntaya yüzde 97,5 oy veririz.
Gözyaşartıcı bomba atarak en nihayet yarım saat içinde canlı ele geçirebileceği halde, güpegündüz yargısız infaz yapıp ölü ele geçirmeyi “tercih” eden, üstüne bir de “yürüyüş” yapan polislere çılgınca tezahürat yaparız.
Eğer, yargısız infazların fazla artması üzerine eleştiriler de ayyuka çıkar da, polis silahsız göstericileri öldürmeden yakalama yolunu seçerse, bu sefer de “Vur, vur” diye tempo tutarız.
Ondan sonra da, Suudilere kalkıp laf ederiz.
Bu olay, gerçi Refah Partisinin gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir ama, bazı gerçek yüzsüzlükleri de göstermiştir.
Kaç zavallı kadın, kaç zavallı çocuk ıstırap içinde beklemektedir.
Ama, gene de, galiba her şerde bir hayır vardır. Çünkü halkımız, en azından, şimdiye kadar hiç aldırmadığı idam konusunun ne rezil bişey olduğunu bir miktar algılamıştır.