Müslüman Türkiye’de canlı hacı ticareti, turizm acentelerinin dışında da yapılıyor ve iki yıldır önem kazanan da bu.
Bir kere, Şeriat düzeninin hüküm sürdüğü ve bu düzeni diğer ülkelere ihraç etmek için büyük faaliyetler içinde olan S.Arabistan Krallığı’nın “güven” ve “iltifat”ına mazhar olan parti genel başkanlarına, hatta parti önemli kişilerine “özel” kontenjan geliyor. Bu insanlar bu kontenjanları ya yakın adamlarını “memnun” etmek için kullanıyorlar, ya da satıyorlar. Böylece, Al Baraka misali İslam bankalarıyla resmen giren ve Türkiye’yi harmanlayan S.Arabistan dinci sermayesi, bir de böyle giriyor keselere.
İkincisi, kaç gündür basınımızı hop oturtup hop kaldıran konu: Birtakım parti liderlerine gelen özel kontenjanlar dışında, bu yıl Refah Partisi’ne özel olarak ve Türkiye’ye tanınmış 60.000’lik resmî kontenjana ek olarak 5.000’lik bir kontenjan geldi.
Bu işin siyasal izdüşümünün Refah’ı ne kadar güçlendireceğini hiç mi hiç hesaba katmadan yapacağınız en basit aritmetik hesapla, bu şeriatçı “kıyağı”nın Refah’a çıplak para olarak katkısı 700 dolar çarpı 5.000 eşittir tam 3,5 (üç buçuk) milyon dolardır ve tam seçim arifesinde bu muazzam bir cukka’dır. Öyle bir cukka ki, Siyasal Partiler Yasası’nın partilerin yurt dışından bağış kabul etmeleriyle ilgili koşullarının “neresine sokulacağı” da büyük merak konusudur.
Peki, Refah ve şeriatçı destekleyicisi S.Arabistan’ın bu faaliyetleri Türkiye’nin haberalma örgütlerince bilinmiyor muydu?
Durun, oraya henüz varmayın, birtakım “Müslüman” holdingler muazzam devlet kredileri ve muazzam devlet müsamahalarıyla devlet içinde devlet durumuna gelirken hiç mi dikkat çekip incelemeye alınmadılar? Böyle, yırtık çoraptan çıkan başparmak gibi birdenbire büyümeleri “Laik” Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç mi dikkatini çekmedi şimdiye kadar? Parti liderlerine gelen kontenjanların üzerine gitmek hiç mi düşünülmedi? Baku üzerinden Moskova’ya bavul içinde binlerce pasaport götüren parti militanları, bu işi polise “çaktırmadan” mı yaptılar, yoksa normal yolcuların geçtiği turnikelerden geçmeden mi gerçekleştirdiler?
Daha dünlere kadar, “İsteyen Müslümanın istediği gibi yaşamasını” dilemek dışında bir talepleri olmayan (ve bu açıdan, bendeniz de dahil, birçok laik’in desteğini sağlayan ve bu kadarıyla kaldıkları takdirde sağlamaya da devam edecek olan) din kardeşlerimiz söz konusuydu. Bunların bazıları şimdi “Kendilerinden başka Müslümanların nasıl yaşayacaklarına da karar vermeyi talep etme” aşamasına geldiler. Hatta, Sivas’ta Madımak Oteli’nde, din uğruna insanları yakmak gibi toplu cinayetleri, şeriat aleyhine yazanları evlerinin önünde vurmak yada havaya uçurmak gibi “gaza eylemlerini” yakalanmak korkusu olmadan, kahve höpürdetir gibi gerçekleştirmeye başladılar. Bu muazzam sıçrayış şimdiye kadar “laik” devletin hiç mi dikkatini çekmedi?
Şimdi, düzenin partilerinin pamuk içinde büyüttükleri yaratık yerel seçimlerde başa güreşmeye başlayınca, Dr. Frankenstein kendi elleriyle yarattığı yaratıktan ürkmüşe benziyor. Birbiri ardına vurmaya çalışıyor ona. Refah’ın 5.000’lik kontenjanı haberinin, Doğu Perincek’in açıkladığı korkunç bandın, Milliyet’te Yalçın Doğan’ın açıkladığı 500.000 dolarlık Refah çekinin patlayıvermesi, bütün bunlar bu ürküşün ilk göstergeleri.
Acaba basınımız bu belgeleri milyonlarca evrak arasından yıllarca çalışarak bir bir mi çıkardı, yoksa seçimler arifesinde bunlar Dr. Frankenstein tarafından mı sızdırılıverdi? Bekleyin, Dr. Frankenstein daha basına neler sızdıracak. Genel Merkezinin bulunduğu binayı bile kağıt üzerinde “Etap İş Hanı” diye takdim edecek kadar ihtiyatlı olan Refah’ı nasıl pataklamaya çalışacak.
Eh, doğaldır. Gogol da, “Ölü Canlar”ın ilk bölümünü bitirip de, “bir bütün olarak Rus insanının” nasıl acımasız bir dökümünü yapmış olduğunu görünce çok ürkmüştü. O dehşet içinde, romanın yazmış olduğu bölümünü ateşe atarak yakmayı denedi. Yakamamış olacak ki, bugün okuyoruz. Dr. Frankenstein da yazdıklarını yakmayı deniyor, bu kadar basit bir benzerlik.