Baskın Oran

PKK ve terör

Türkiye’de PKK’dan pek çok kimse şu veya bu biçimde şikayetçi. Ben de şikâyetçiyim:  Eşimle tartışmama, üstelik de haksız çıkıp mahcup olmama  yol açtı! Geçenlerde  şehirlerarası üç otobüste bomba  patladı  ya, Peri hemen tanısını koydu: “Gene PKK yapmıştır!”. Ben karşı çıktım: “PKK’nın   yaptığı sanmam, örgüte çok zarar verir bu. Asker otobüsü değil, bişey değil. Çok mantıksız. Hiç sanmam!”. “Yapmıştır, başka kim yapacak!” yanıtını alınca da otoriter biçimde kestirip attım: “Yahu, bu Kürt konusunda sen mi çalışıyorsun, ben mi?” Kızcağız, benim bu kesin uzmanlık gösterim karşısında sustu.

Ertesi gün, PKK olayı üstlendi. Peri beni hiç yüzlemedi ama, iki gün yüzüne rahat bakamadım.

Siyasette terör, günümüzde bir sürü yöntemden biri olarak kullanılmaktadır.  Uluslararası politikada savaşın da bir yöntem olması gibi.

Belli bir düzeye varmış olan toplumlardan söz ediyorum, bu çok etkili ama istisnai  ve iki  tarafı keskin  yönteme,  ancak  çok kontrollu  biçimde ve genellikle belli bir davaya dikkat çekmek gibi  dar bir amaçla sınırlı olarak başvurulmaktadır. Çünkü ancak böyle kullanılırsa kullananın bir işine yaradığı deneyimle saptanmıştır. Böyle toplumlarda, terör yöntemiyle ayrılıp da kendi devletini kurma noktasına varabilmek, ancak, belli bir süre içinde bir toplu halk ayaklanması çıkarabilmekle mümkündür. Bu istisnai durum dışında, süngü için söylenen şey, terör için de doğrudur: Onunla her şey yapılabilir, ama üzerine oturmak pek güçtür.

Aslında, süngünün üzerine oturmak da mümkündür. Ama batar. Yani, belli bir süre ve yoğunluk sonunda terör, kendisini kullanan örgüte zarar vermeye başlar. Çünkü, birincisi, bu sonuç “İstisnai” yöntemlerin doğasında vardır.  Amaca varmak için sınırlı olarak kullanılan bir yöntem, zamanla amacın bizzat kendisi haline geldiği zaman, işin tanımı gereği başarısızlık noktasına varmıştır. Bu durumda, kendini kullananı esir alır ve kısır döngüye sokar. İkincisi, şiddetten canı yananların artmasıyla, örgüte karşı olanların sayısı  ve hıncı  yükselir.

Bu konuda, ASALA, İRA ve ETA terörleri dikkat çekici  üç örnektir.  ASALA, “Ermeni Davasını dünya kamuoyuna duyurmak” için terörü kullanmada başarılı olmuş, fakat teröre bunun ötesinde de devam  ettiği için Orly katliamından sonra kendi kendini ortadan kaldırmıştır. İRA ise, terör yöntemini çok dikkatli kullanmakta, bir yere bomba koyduğu zaman derhal haber vererek insanların tahliye edilmesini sağlamaktadır. Çünkü, “bîgünah” insanların  ölmesinin  örgüte kesinlikle zarar verdiğini görmüştür. Bugün İspanya’daki ETA örgütü de aynı durumla karşı karşıyadır. Bask halkı ETA’ya verdiği desteği kesmiştir.

PKK da Kürt sorununu dünya ve daha önemlisi Türkiye kamuoyunun gündemine getirmek için terörü kullanmada başarılı olmuştur.  Ama bu yönteme yukarıdaki örnekleri ve ilkeleri hiç dikkate almadan devam etmesi, Türkiye’nin yanı sıra asıl kendisine zarar verir hale gelmiştir.

Şimdi, benim bu fazlasıyla duyarlı konuda aşağı yukarı tüm yazdıklarım gibi, bu yazının da, olayın iki ucundakiler tarafından tepkiyle karşılanacağını adım gibi biliyorum. (Ben herhalde mazoşist olmalıyım. Türkiye’nin bu ortamında, hem İsa’yı hem Musa’yı  sinirlendirip, herkesin gözünde “karşı tarafın adamı” sayılmaya yol açacak yazılar yazmanın herhalde başka izahı  zor!). PKK’cılar, “kurtuluş savaşı” değil de “terör” dememe çok sinirlenecekler, onların  karşı ucundakiler de “Bak, bak, terörü açıkça kınamayıp nerelerden sular getiriyor. Bu herif de PKK sempatizanı” diyerek yorumlayacaklar ve  kaşlarını fena halde çatacaklar.

Sinirlensinler ve çatsınlar. Ben ne Kürt milliyetçisiyim, ne de Türk milliyetçisi. Bendeniz,  Türkiye’nin bu kanlı  sorunu bütün vatandaşlarca kabul edilebilir biçimde bir an önce çözmesini dileyen milyonlarca  Türkiyeli’den biriyim ve buna ek olarak da, milliyetçilik ve azınlıklar konularını  bildiği iddiasında olan tarafsız bir bilim adamıyım.

Ama, bildiğim bir şey daha varsa, bu diskurdan sonra sadede geleyim, o da, PKK’nın bir süredir giriştiği otobüs tipi, Borsa Lokantası tuvaleti tipi, Bağcılar PTT’si tipi ve son olarak da Tuzla Tren İstasyonu tipi eylemlerin hem Türkiye’ye hem de PKK’ya zararlı olduğudur. Çünkü, artık “tanıtma”yla falan hiç ilgisi olmayan, amaca hizmet edip etmediğine bakılmayan, halk ayaklanmasına dönüşme olasılığı bulunmayan, örgütün ancak “misilleme” diye rasyonalize etmeye çalıştığı bu eylemler artık “devrimci terör” değil, “bireysel anarşi” kategorisinde sınıflandırılması gereken  toplu öldürmelerdir. PKK’nın bugün gelip vardığı noktada alacağı tek sonuç, Türklerin (yalnız PKK’ya değil) Kürtlere düşman olması ve iki taraflı bir ırkçılığın  hızlanmasıdır.

Bu memlekette birazcık kafası ve birazcık iyiniyeti olan insanların hemen göreceği gibi, bu  ülkede nasıl Türkler Kürtleri yok  farzederek rahat edemezlerse, Kürtlerin de Türkleri bir blok halinde karşılarına alarak hiçbir yere varmaları mümkün değildir. En azından nüfus dağılımı gözönüne alındığında, bu ülkede bu iki unsurun birbirinin sempatisine mahkum olduğunu söylemek, kehaneti gerektirmez.

Yarın, PKK’nın bir başka ciddi hatasını ele almak istiyorum.

 

Yarın: PKK ve Yunanistan

Önceki Yazı
Sonraki Yazı