Baskın Oran

PKK ve Yunanistan

Bugün, PKK konusunda beni rahatsız eden bir diğer konuyu yazmak istiyorum.

Yunanistan, Türkiye’nin çok yakın ve “biraz” sorunlu bir komşusudur. Ben bu konuda da bağnazlığın yeri olmadığını düşünüyorum. Hem insanlık açısından, hem de coğrafyanın iki ülkeyi birbirine mecbur kılmış olması açısından. Yunanistan kimi konulardaki kimi şikâyetlerinde haklıdır.  Hatta, biraz sonra sözünü edeceğim olgu açısından da yaptıkları “anlaşılabilir”. Ama bu anlaşılabilirlik, Yunanistan’ın herkes için çok zararlı bir iş yaptığı gerçeğini değiştirmiyor.

Önce olguyu söyleyelim de, sonra devam edelim: Yunanistan bir süredir Türk-Kürt sorununu  istismarı  bayağı hızlandırdı. Atina’dan yeni gelen bir arkadaşımın çektiği fotoğrafları gördüm, Atina şu posterlerle donanmış:

“Ege’nin güvenliği Kürdistan dağlarına bağlıdır”.

Söylendiğine göre, Yunanistan bu kampanya için 200 milyon drahmilik bir fon ayırmış.  Ayrıca, 19 Mayıs’ı “Pontuslu Rumların soykırımını anma günü” ilan eden bir yasa, Yunan Parlamentosu’nun ilgili komisyonunda  geçen gün oybirliğiyle kabul edildi.

“Ege’nin güvenliği” ve “Kürdistan dağları”… DEP’in son genel kuruluna gelen Yunanlı milletvekillerinin de, Kürt konusu kendilerine anlatılmak istendiğinde, hep insanların lâfını ağızlarına tıkayıp Kıbrıs’ı anlatmaya başladıklarını  biliyoruz.

Biraz önce söylediğim gibi, Yunanistan’ı anlıyorum. Bir ülkenin kendi ulusal çıkarını gütmesi kadar normal bişey olamaz. Ama, terör gibi, bu da iki  tarafı  keskin bir kılıç.

Birincisi, eğer Yunanistan’ın (veya herhangi bir ülkenin) bizatihi varlığı tehlikeye girmişse, Türk-Kürt kavgasını fiilen tahrik etmek gibi çok radikal bir yola gitmek de normal sayılabilir. Ama, Yunanistan böyle bir durum karşısında değil. Hatta, aramızda şu anda somut bir sorun bile yok.  Bu durumda Türkiye’yi böylesi duyarlı bir konuda tahrik edip, onu  ancak çok sıkışacağı zaman başvuracağı birtakım olağanüstü tacizlere zorlamak, kendi ulusal çıkarını düşünmek mi oluyor?

İkincisi, nasıl Yunanistan 1820’lerde kendi ulusal bilincini Türklere karşı kazandıysa, Türkiye de kendi ulusal bilincini 1920’lerde Yunanistan’a karşı kazanmış bir ülke. Türkiye’deki imajı böylesine olumsuz bir  ülkenin, kendi ulusal çıkarını gütme adı altında, Türkiye’deki Kürtleri böyle kullanmasının sonuçlarını tahmin etmek çok mu zor? Ulusal çıkarın güdülmesi, hele çok büyük zorunluluk yoksa, her türlü etik anlayıştan, ahlâktan yoksun olması gereken bir olay mıdır? Osmanlı İmparatorluğu’nun “Millet-i Sadıka”sı Ermenileri tahrik edip edip de, sonra aradan çekiliveren Rusya ve İngiltere, bu insanlara çok mu büyük iyilik yaptı?

Eğer Yunanistan, Kürt bağımsızlığı için fiilen mücadeleye hazırsa ve bu iş için, Yunan Silahlı Kuvvetleri dahil, bütün ulusal olanaklarını harekete geçirme planları yaptıysa, bunu anlarım. Ama yapmadıysa, tek niyeti Kıbrıs konusunda bir parmak ilerleyebilmek için Kürt kanını  aperitif niyetine kullanmaksa, benim böyle bir ulusal çıkar anlayışına veya herhangi bişeye en ufak saygım  yoktur. Bu,  fazlasıyla adi  bir iştir. Yunanistan’a  yakışmayacak kadar.

Üçüncüsü, 19 Mayıs tasarısı kabul edilirken, İçişleri Bakanı yd. Daskalakis  şöyle diyor: “Bu, bir yandan Başbakan A. Papandreu’nun önceden üstlendiği bir yükümlülük, diğer yandan ise milli birliğin sağlanmasına katkıda bulunan bir konudur.”

Milli birliğin sağlanması… Yunanistan acaba nereye kadar milli birliğini Türkiye   korku filmini kendi halkına bir gösterip bir çekerek sağlamaya devam edecek?  Bu ne zavallı bir milli birliktir ki,  yüz yıldır durmadan aynı olumsuz öğeye dayanır? Yunanistan, “Türkiye’nin zararı = benim yararım”  denklemini hangi noktaya kadar tekrarlayıp kendini hipnotize etmeye devam edecek?

Söylenecek şey çok. PKK’yla bitirmek istiyorum. Çünkü bir İzmirli olarak bütün ortak kültürüme, bu ülkeyi ve insanlarını pek sevmeme,  insanları arasında  candan arkadaşlarım bulunmasına rağmen, Yunanistan, Kürtlere oranla benden uzak. Benim sözüm, Yunanistan’dan önce, kendi Kürtlerime olmalı.

Kürtler, bütün tarih boyunca, dışarıdan yardım istedi. Fakat, bazı özel durumlarda  bu işin ne getirip ne götürdüğünü de bir an durup düşünmek gerek. Bir Yunanistan, bir İngiltere veya Irak veya Suriye’den çok farklı. Sevr’deki Güzel Şerif Paşa  misyonu,  Bogos Nubar Paşa başkanlığındaki Ermeni heyetiyle canciğerkuzusarması olduğu için bizzat Kürdistan Teali Cemiyeti tarafından azledilip, Anadolu’nun dört bir bucağındaki Kürtler tarafından lanetlenerek geri çağrılmadı mı? Anadolu o günden bu güne, bu bakımdan, acaba çok mu değişti?  Bosna’daki katliamları açıkça destekleyen bir Atina’yla “Ege’nin güvenliği için” yapılan işbirliğini acaba Kürt halkı nasıl karşılıyor?  Bu işbirliği, bu örgüt açısından, astarı  yüzünden pahalı bir “eylem” olmuyor mu?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı