Baskın Oran

Rahmetli Özal’ın manevi kızı

Milliyet’i bir açtım, Bayan Çiller şöyle demiş:

“Yunanistan karasularını 12 mile çıkarmaya kalkıştığı gün, 24 saat içinde adalara çıkarım!”

Sabah toplantıya yetişmem gerek. Manşetin altını okuyamadan evden çıkmak zorunda kaldım. Fakülte’de odaya girdim, telefon  çalıyor. Londra BBC, olaylar konusunda açıklama ve yorum istiyor. Vay canına, işler ciddi galiba!

Gazeteleri okuyunca rahatladım. Yeni hiç bişey yok.  “Bayrak ve Ezan” edebiyatını pek seviyor ya, Bayan Çiller gazetecilerle konuşurken yukarıdaki sözü edivermiş. Tabii, “yazılmamak üzere”. Gazeteci bu, dinler mi, patlatmış manşeti. Ayıkla pirincin taşını şimdi. Kimbilir Atina gazeteleri nasıl hop oturup hop kalkıyordur! Allahtan, iki taraf bürokratları hem gazetecilerden hem de politikacılardan farklı olarak, durumun iki yanlı bir felâket olacağının farkında.

Uzatmayalım, olay şu:

1982’de Caracas’ta imzalanan (Türkiye’nin imzalamadığı) Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi 16 Kasım’da yürürlüğe giriyor. Çünkü gerekli 60 imza tamamlandı. Bunu  öğrenen basın sansasyon arıyor. Hazır, Bayan Çiller ve Papandreu gibilerini bulmuşken, iki tarafı illâki tokuşturacaklar!

Sözleşme, her ülkeye karasularını 12 mile kadar uzatma hakkını tekrarlıyor. Ege’deki 3000’i aşkın Yunan adasının  bir kısmı Türkiye kıyısı boyunca duvar gibi sıralandığından,  Yunanistan’ın bu olanağı kullanması halinde, şu anda Ege’de yüzde 35 olan Yunan karasuları yüzde 64’e çıkacak. Türkiye’ninki yüzde 8,8’den yalnızca yüzde 10’a çıkacak. Asıl önemlisi, şu anda yüzde 56 olan uluslararası sular yüzde 26’ya inecek.

Bu, şu demek: İzmir yada İstanbul’dan kalkan bir Türk gemisi, Yunan karasularından geçmeden Akdeniz’e açılamaz.

1970’lerden beri Yunanistan bu hakkın kendisine ait olduğunu ama “şimdilik” kullanmayı düşünmediğini  söylüyor. Türkiye ise  bu durumu “savaş sebebi” (kazus belli) sayacağını ilan ediyor.  Yani, mevcut durum devam edip gidecek, ama bırakmıyorlar ki!

Gökçeada’da uzatılacak havaalanına gelince. Türkiye’nin buna ihtiyacı yok. Bir gözdağından ibaret. Ayrıca,  uluslararası hukuk açısından bu Gökçeada yada Bozcaada’da yapılacak bir havaalanı ile Konya’da yapılacak arasında hiçbir fark yok. Çünkü, 1923 Lozan’da Türkiye kıyısındaki adalar, nüfus yapıları nedeniyle Yunanistan’a verilirken, Türkiye’ye ödün olarak silahsızlandırıldılar. Aynı iş, 1947’de Yunanistan’a verilen 12 Ada için de yapıldı. Ama 1923’de Türkiye’ye bırakılan bu iki ada için böyle bir kayıt konmadı.

Peki, Yunanistan’ın itirazı nereden geliyor?

Lozan’ın 14. maddesi, İstanbul Rumlarının yanısıra, bu iki adadaki  Rumları mübadele dışı  bıraktı ve onlara azınlık hakları sağladı: Yerel unsurlardan kurulu bir özel yönetim örgütü ve bu örgütün emrinde bir polis kuvveti asayişi sağlayacaktı. Lozan’ın bu maddesi uygulanmadı.  Bu iki adaya yapılan nüfus transferlerleri sonucu ölü kaldı. Türkiye’nin ayıbıdır. Aynen, Yunanistan’ın ayıbının Batı Trakya’da yapılanlar ve yapılmakta olanlar olduğu gibi. Yunanistan, şimdi, Lozan’a rağmen silahlandırdığı adaları unutturmak için, bu azınlık hakları maddesini silahsızlandırma gibi yorumlama peşinde. Tabii, fazla zorlama oluyor. 14. madde hiçbir biçimde bu iki adanın silahsızlandırılmasından söz etmiyor.

Çiller’in bu acemice sözleri, sansasyon için ölen biten iki ülke medyasına savaş çığlıkları attırıyor. Aslında, bu da yeni değil.  Rahmetli Özal da, Mart 1991’de “12 mil olursa, biz de bazı Yunan adalarına el koyarız” demişti. “O zamanlar 12 Ada’yı alabilirdik” diye hayıflanmıştı. Hatta, Atina’da çıkan Apoyevmatini’ye Mayıs 1991’de şu demeci vermişti: “Bu adalar Yunanistan’ın değildi…Almanlar 2. Dünya Savaşında gelin bunları alın dediler, İnönü gitmedi. Ben olsam gider alırdım.”

Hani, boşuna,  “Kenarına bak bezini al, babasına bak kızını al” dememişler.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı