Bodrum’da bizim evin yanında, Zeki Müren’in müze-evine doğru tarafta Muğlalılar oturuyor. Bahçe duvarımız ortak. Bizim kayrak taşlarından toplanıp sokağa giden sular bu duvarı yalayıp geçiyor. Rutubet yapmasın diye, canım ciğerim 19 yaşında işçi Kerim’e (adı Alişan) söyledim, bizim tarafa harçla eğim verdi, silikonlu boyasını da ben vurdum, bu arada suları duvara yönelten bir kayrak çıkıntısı vardı, Alişan onu da kırdı.
Birden, yüzü buruştu: “Abi, koku geldi!” dedi. Meğer hemen altımızda eski lağım çukuru varmış, ona bir delik açmışız ve gelen pis kokular da oradan geliyor. Derhal harçla kapattık tabii.
Ve yine tabii, bizim lağımın kokusu başka kokuların yanında misk-ü amber kaldı. Washington’dan çıkıp Ankara’daki amplifikatörlerden geçerek kulaklarımıza erişen kokuları kapatmak için harç yetmiyor.
***
Baştan alalım. İç’le uğraşmaktan, dış politikada çok kötü günler geldiğinin farkında değiliz.
Başkanlığa seçilişi fazlasıyla tartışmalı olan, bugünlerde de yolsuzluktan sallanan Bush yönetiminin, 11 Eylül bahanesiyle gemleri iyice azıya aldığı bir demdeyiz. Afganistan’dan sonra, şimdi de, 11 Eylül’le hiçbir ilgisi olmadığı halde Irak’a saldırmanın hazırlığını yapıyor.
Bu işe “hukuken” bile hazırlanıyor. Tüm dünyayla alay eder gibi, savaş suçlarını yargılayabilecek ilk uluslararası kuruluş olan Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) yürürlüğe girmesine 7 saat kala şantaja başvurdu. Amerikan askerlerinin işleyecekleri suçların dışarıda bırakılması için BM Bosna Barış Gücünü sabote etti ve istediğini koparttı. Bir Amerikalı askerin UCM eline kazara düşmesi durumunda Başkan Bush’a askerî operasyon düzenleme yetkisi veren bir tasarıyı komisyondan geçirdi. Gündemde, “herhangi bir ülkenin bir ABD askerini UCM’de yargılamaya sevk etmesi halinde bu ülkeye savaş açılması”nı ve “UCM’yi onaylayan ülkelere karşı silah ambargosu konması”nı öngören tasarılar komisyonda bekliyor.
Amerika eskiden beri hükümetler düşürür, bunun için işgal de ederdi. Ama Can’ın (Dündar; Milliyet 16 Temmuz) dediği gibi, eskiden bu işleri saman altından yürütürdü; artık göstere göstere, bütün dünyanın anasına avradına sinkaf eder gibi yapıyor. Bir asır boyu süperdevlet söylemiyle şişirilmenin üstüne gelen bir şokla, kendi ülkesinde vurulmanın şokuyla sarsılan Amerikan halkı da, bu gemleri azıya alma durumundan çok memnun. İntikam tadı alıyor. Bush da fırsatı kaçırmıyor.
Türkiye’nin sorunu yalnızca bir komşusunun işgal edilecek olması ve oradaki Kürtlerin bir devlet kurabilecekleri hususu değil. Kendisi de bu işe mutlaka bir biçimde karıştırılacak. Kimbilir ne gençleri şehit olacak. Son dönemde gelişerek 2 milyar dolara çıkan ihracat hacmi ve 4-5 milyarı bulan müteahhitlik hizmetleri (Cumhuriyet, 16 Temmuz) ne hale gelecek. Zaten rezalet durumdaki faiz-döviz-borsa üçlüsü nerelere sürüklenecek. Dünyanın en ürkek sektörü olan turizm ne biçim “gümleyecek”. Üstelik, ABD çekip gidecek, Irak orada kalacak. Ne yazıp duruyorum yahu; biz bu filmi daha yeni gördük…
Bunlar Amerika’nın değil, Türkiye’nin derdi. Amerikalı emekli generallerin şu andaki derdi, en büyük Amerikan gazetelerinde sürekli demeçler yayınlatmak: “Irak’a karşı bir operasyonda, Türkiye’den daha önemli bir müttefik olmayacak. Türkiye’nin yardımı kesinlikle istenecek. ABD ihtiyacı olduğunda Türkiye’nin her zaman yardımına koştu” (Cumhuriyet, 11 Temmuz 2002). Emekli olduktan sonra “vatana hizmet” bitmiyor anlaşılan.
Türkiye, Amerika’dan çok şey öğrendi. Çok şey aldı. Bir de bunu alsa iyi olacak: “vatana hizmet” kavramı. Tabii, bu epeyce kıvrak bir kavram. İnsan bazı şeyleri yazarken bazı şeyleri veri olarak almamalı; onları önceden yazmayı okuyucunun zekasına hakaret saymamalı. Açıkça yazmalı bazı şeyleri: “Vatana hizmet”, herkesin kendi vatanına hizmeti anlamına geliyor. Amerikalı’nın Amerika’ya, Türkiyeli’nin Türkiye’ye yani.
Daha resmî temaslar yapılmamış, Dışişleri Bakanlığı neyin ne olacağının çerçevesini çizmemiş, Türkiye’nin yalnızca üslerini mi yoksa topraklarını ve askerini de mi kullandıracağı saptanmamış. Ama Kemal Derviş, işadamı Mustafa Koç’un malikanesinde ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’le buluşup “Irak müdahalesi halinde yeni destek” istiyor (Milliyet, 16 Temmuz). Kendi açısından, ek finansman sağlayarak vatanına hizmet ediyor. Ama, Wolfowitz de Türkiye’nin kaça gideceğini anlamış olmak nedeniyle kendi vatanına hizmet etti bile…
Bir de, tabii, Derviş’ten çok daha iyi “hizmet arz eden” biri var: Tansu Çiller. “Irak operasyonunda ben başbakan olmalıyım” diyor. Tabii ki “vatanına hizmet” için istiyor o sırada başbakanlığı.
Bizdeki hava içinde şaşırtıcı ama, The New York Times K.Iraklı Kürtlerin “Kendi çıkarlarını ABD’nin önceliklerine feda etmek istemediklerini, bir askerî operasyona katılmaya istekli olmadıklarını” yazdı.
Kürtlerin gerekçesi basit: “Amerika’nın tek derdi Saddam’ı düşürmek. Saddam sonrası Irak’la ilgilenmiyor. Riske giremeyiz” (Milliyet ve Cumhuriyet, 09 Temmuz). Ola ki, K.Iraklı Kürtlerden de öğreneceğimiz şeyler var.