Baskın Oran

Parlak Ali’nin raconu

Yerel seçimimizden sonra ekonomik paketimiz de sonunda geldi. Kavuşturana şükür; ama büyük gazete manşetlerinin dilediğinin tersine pek “hayırlı uğurlu” olmadı. İlk günden, dövizi daha da fırlattı.

Ama gene de biz “moralmanımızı” bozmayalım. Nasıl olsa ilk sefer milli olmuyoruz, bizim beşlik taa 24 Ocak 1980’de bozulmuştu, elimizi acıyan oramıza koyup,  bari paketin başarılı olmasının koşullarını konuşalım.  Zaten, anlaşılan, bu “globalleşme” çağında ve  kapitalizmin bu aşamasında bu “acı ilaç”tan başka çare yoktu. Yoksa, böylesine  sevimsiz bir işi kimse kendi iktidarı zamanında yapmak istemezdi.

Tamam. Ama, elek istemenin bile usulü olduğuna göre, paket yapıp açmanın da bi raconu var; o racona uyulmadı. Racon’un bozulması, beşlik’in bozulmasından bile ciddi.

Eskiden, çok da eski değil hani, kırk yıl öncesinin İzmirinde, Birinci Beyler Sokağı’nda Parlak Ali diye çok sıkı bi bıçkın vardı, Urla İskelesi’nden komşum Kaya Abeme sorun anlatsın, üstada yalnızken her bişey yapmak serbestti hatta yapmazsan bozulurdu ama, çarşı esnafının önünde “konu”ya ilişkin en ufak şaka bile yapamazdın, bıçağı çeker ve de vururdu.

Çünkü, artık kendisi artık yok Allahı var,  “o işin”  de raconu elhak böyleydi.

Racon, deyip duruyoruz.  Ekonomik paketin raconu neymiş,  sırasıyla konuşalım:

Birincisi, Bayan Çiller, kamuoyunda arzı endam ettiğinden bu yana ilk kez haklı çıktı: Sokağa çıkması artık oldukça güç. Ama, paketin acılığı yüzünden değil. Niteliği yüzünden.

a- Korkunç bir enflasyonun çalışan sınıfları zaten tepesinden vurduğu bir dönemde, temel gereksinme maddeleri başta olmak üzere havada uçan kuşa enflasyonun çok üstünde inanılmaz zamlar yapıldı. Bu insanlar eve nasıl ekmek götürecekler? İbabil boku mu yiyecek bu insanlar? Üstelik, 24 Ocak 1980’deki zamlardan sonra askerî cunta bile, keyfi de olsa, oturup ücretlerde artırım yapmıştı. Şimdi, fiyatların (köpekler gibi) serbest bırakıldığı ortamda ücretler  (taşlar gibi) bağlanıyor.

b- Ücretlerin yok seviyesine inmesi bile dert değil. Dahası var. Binlerce değil, onbinlerce işçinin ekmek teknesi işyerleri, “Yapısal Dönüşüm” adı altında kapatılıyor. Verilecek tazminatların şimdiden sıfırlandığı bir ortamda bu insanlar düpedüz kapıya konuyorlar.  Bir sabah, her zamanki gibi işe gitmek üzere erken kalkacaklar, pijamalarını çıkarmaya davranacaklar, gerek kalmayacak. Bu ortamda başka iş falan da bulamazlar.

c- Zamlarla ve işsizlikle kalsa mesele, gene iyiydi. Ama, “elle gelen düğün bayram” demeye bile yerimiz yok!

Böyle milletçe belaya girdiğimiz bir durumda, sıkıntıya milletçe katlanmak gerekirdi.  Oysa, fatura, “millet”in çeşitli sınıfları arasında paylaşılmıyor. Faturayı yalnızca çalışan sınıflar ödüyor.        Buna karşılık, sermaye kesimi ne veriyor?

Sermaye kesimi, Türkiye iktisat tarihinde ilk kez, bir defaya mahsus bir servet vergisi vermeye  gönüllü talip oldu. Demek ki, pabucun bu sefer pahalı olduğunu gördü. Ama Bayan Çiller görmemiş olacak ki, bu gönüllü ve ayrıksı öneriye şövalyece bir jestle karşılık verdi: Böyle bir vergi almayı reddetti.

Ya? Ya’sı şu ki, çalışan kesimlerin bu hale sokulmalarına karşılık, sermaye’den bu yıl fazladan  yüzde 10  vergi alınacak ve inanılmaz bişey, o da gelecek yıl iade edilecek!

Raconsuzluğun en az birincisi kadar önemli olan ikinci bölümü, bu “dayanılmaz ağırlık”taki paketin nasıl uygulanacağı  sorusunda yatıyor. Onu da yarın konuşalım.

Yarın:   Ekonomik paket uygulamanın raconu

Önceki Yazı
Sonraki Yazı