Baskın Oran

Kosova’nın kamburları

Balkanlar yine karıştı. Düzelmesi çok zor, çünkü zavallı bölge kambur üstüne kambur.

Genel kambur: Üretim biçimi değiştiği zaman tutunum ideolojisi de, onun toplumu bir arada tutmak için ileri sürdüğü sadakat odağı da değişir.

Son otuz yıldaki derin gelişmeler sonucu (a- 1970’lerde başlayan çokuluslu şirketler olgusu, b- 1980’lerdeki iletişim devrimi, c- 1990’larda Sovyet düzeninin yıkılışı), şu yaşadığımız dönemde kapitalizm, yerini uluslararası kapitalizme bırakıyor.

Böyle durumlarda tüm dünya genel, değişmekte olan düzenin ezdikleri de özel olarak kimlik bunalımına girerler ve olay çok uzun sürer. Şimdi tüm dünyada yaşanan, bu.

Özel kambur: Balkanlarda gerek bireysel, gerekse ulusal kimlik hiçbir zaman serbest gelişme olanağı bulamadı. 19. Yüzyıl sonuna kadar Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının boyunduruğu altındaydılar. Onlar gitti, Büyük Sırp milliyetçiliği tehdidi geldi. O bitmeden, I. Dünya Savaşı geldi. O bitti, tüm Balkanları faşist diktatörlükler kapladı. Onlar gitmeden II. Dünya Savaşı geldi. O biter bitmez, (arkadaşım Dr. İlhan Uzgel’in güzel deyişiyle) proletaryası olmayan bu ülkeler komünistleştirildiler ve şimdi de burjuvazisi olmayan bu ülkeler kapitalistleştiriliyorlar.

Komünizmin ortadan kalkışıyla bin türlü şer gücünün serbest kaldığı bu genel kimlik bunalımı ortamında, bireysel ve ulusal kimliklerini yaşamalarına hiçbir zaman izin verilmemiş bu milletler anakronik (zamanını şaşırmış) bir milliyetçilik kavgasıyla birbirlerini bitiriyorlar.

***

Özel olarak da, Büyük Sırp milliyetçiliği etrafını bitirmeye çalışıyor.

Önce, nüfusunun yüzde 90’ı Arnavut olan Kosova’nın özerkliğini (ki Tito Büyük Sırp milliyetçiliğini zayıflatmak için 1974’te anayasaya koymuştu) 1989’da kaldırdı. Arkasından bunaltıcı baskıya girişti. Bugünlere geldik. Şimdi silahlı Arnavut kurtuluş örgütü karakol basıyor. Karşılıklı terör başladı.

Sırpların, Bosna’dan sonra şimdi de Kosova’yı, yani tüm Balkanları kana boyamakta ısrarı  Türkiye’nin öz çıkarlarına da doğrudan zarar veriyor. Nasıl?

Türkiye, Bosna bunalımında çok aktif davrandı. O kadar derdinin arasında girişimi hiç elden bırakmadı. Boşnakların Osmanlı yadigarı olmasından değil. Ya? Üç nedeni vardı bunun:

1) Avrupa, Bosna’daki Müslümanları içine sindiremezse, Türkiye’yi  hiç sindiremezdi.

2) Türk dış politikası hep statükocu olagelmişti; sınırların zorla değişmesine karşıydı.

3) Türkiye, azınlıkların ayrılıp kendi devletlerini kurmalarına karşıydı.

Bir kere, Kürt Sorunu yüzünden. İkincisi, Balkanların karışmasını kendine çok zararlı gördüğü için. Neden?

Çünkü, Balkanlar Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan tek yol. Hem maddi olarak (karayolu), hem de manevi olarak. Doğu Avrupa’daki 15 ülkeden 9’u Balkan ülkesi. Türkiye, barış içindeki bir Balkanlarda söz sahibi oldukça, Avrupa’da da söz sahibi olacak

***

Biliriz; Arnavutlar da zor halktır. Dağlı olmanın getirdiği bir sertlik, inat, özelliklerine kapanıklık. Bu niteliklerden güç alan ve bir akraba devlete (Arnavutluk) bitişik toprakta yoğunlaşmış olmaktan gelen taşkın bir milliyetçilik.

Yine, 92’de gidip incelediğimde gördüm, bölgedeki sayısal üstünlüğün verdiği güçle, İslam’ı Makedonya ve özellikle de Kosova’daki Türkler üzerinde asimilasyonist baskı kurmakta kullanırlar. Oylamaları boykot ederler, çocuklarını okullara yollamazlar, güzel, ama bu arada bir avuç kadar olan Türkleri de aynı direnci göstermeye zorlarlar; oy veren ve çocuklarını okula yollayan Türkleri “Miloş!” diye çağırırlar. Ama, bu allahın emridir: Her kör, tuttuğunu asimile etmektedir.

Ama, şimdi bunları bırakalım. Zaman, bu muhasebelerin zamanı değil. Zaman, insanların ve milletlerin özelliklerini zorla yok etmeye çalışmanın, yok etmek isteyene de yarar getirmeyeceğini söylemenin zamanı.

Zaman, bu kadar kemikleşmiş bir milliyetçiliğe karşı yalnızca zor kullanarak başarılı olunamayacağını söylemenin zamanı.

Zaman, böyle durumlarda ancak iki önlemin aynı anda uygulanması halinde bir başarı şansı olabileceğini söylemenin zamanı:

Bir yandan bölgedeki ekonomik gönenci artırırken, diğer yandan da bölge insanlarının özelliklerini (özellikle de, dillerini) yaşamalarına izin verecek bir kültürel özerkliği vermek.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı