Baskın Oran

”hocam sizce ülkenin geleceği nasıl ne düşünüyorsunuz”

''hocam sizce ülkenin geleceği nasıl ne düşünüyorsunuz''
''hocam sizce ülkenin geleceği nasıl ne düşünüyorsunuz''

Savcı Zekeriya Öz.

Bana yazan gençlerden Hüseyin “merhabba sayın hocam” deyip aynen bunu sormuş. Büyük harf, noktalama işareti falan aramayın. Kafası karışık. Çok doğal. En az dört gelişme nedeniyle:

1) Bu ülkede ilk kez üst düzey askerlere darbe suçlaması yapılıyor. Çok önemli: Davanın sonucu ne olursa olsun, artık “köpeksiz köyde çomaksız dolaşmak” bitti.

2) Olanlar AKP döneminde olduğu için insanların kafasındaki imaj: “Bir yanda askerî darbe, bir yanda İslamcılar”. Yani, kırk katır mı kırk satır mı? Acaba AKP, kapatma davasına karşı mı açtırdı Ergenekon davasını? (Baykal: “Ergenekon misilleme davası”, Radikal, 08.07.08)

Soru iyi de, ekseni kaymış. Çünkü kronolojiye bakınca tersi doğru. Ergenekon, AKP davasından çok önce: Mayıs 2007’de Cumhuriyet gazetesine bomba, arkasından Danıştay saldırısı. Dava sürerken 12 Haziran 2007’de Ümraniye patlıyor: Bir gecekonduda KKK’ya ait 30 el bombalık kasa. 3’ü eksik; Cumhuriyet’e atıldıkları saptanıyor. N. Hablemitoğlu suikastında adı geçen İ. Çiftçi’yi Ekim 2006’da öldüren el bombası da Ümraniye’dekilerle aynı seriden. Operasyonlar başlıyor, emekli subay ve astsubay evlerinden “Ergenekon” başlıklı belgeler çıkıyor. 22 Ocak 2008’de ilk tutuklamalar: E. Tuğg. Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Susurluk hükümlüsü S. Hoştan (Bianet, 07.07.08). Gerisi malum.

Başsavcı A. Yalçınkaya’nın AKP’ye kapatma davası açması: 14 Mart 2008. Yani Ümraniye’den 9 ay 2 gün sonra. Artık, kim kimi doğurdu, siz bulun.

3) Darbecileri, başta CHP, “Kemalistler” cansiperane savunuyor. Olayı “darbe taraftarı-karşıtı” ekseninden “laik-dinci” eksenine çekiyorlar. Bunlar iki grup: a) AKP’den samimiyetle korkanlar, b) Demokrasiden korkanlar. Bu ikincilerin içinde “ulusalcılar” var, Atatürk tüccarları var, Taraf’ta yayınlanan ünlü Lahika-1’de geçen “iş yemeklerine” davet edilenler var.

4) Bilgi bombardımanı/kirliliği had safhada. Bunun üzerinde biraz duralım.
Kafalar karışık mı, karıştırılıyor mu?

“Photoshoplanmış” fotoğraf gördünüz mü? Güzel bir kadının önüne devasa alet montajı dahil, bununla yapılmayacak şey yok ve anlamanız mümkün değil. Şu anda kimi basın, politikacılar ve bürokratlar Ergenekon’u photoshoplamakla meşgul. Özellikle de Savcı Zekeriya Öz’ün çalışmasını.

“Ergenekon’un avukatı” Deniz Baykal TV’de kükrüyor (Milliyet, 05.07.08): “Nasıl olur da bir belge daha dosyaya girerken gazetelere düşer?” Ülkede istihbarat örgütü maşallah bol olduğu için, kim sızdırıyor anlamak mümkün değil. Bir de, hangi memleketteyiz yahu? Bu ülkede, üstelik sıkıyönetim varken (Kasım 79), Maltepe Askerî Cezaevi’nin kapısına Abdullah Çatlı askerî kamyon dayadı da tutuklu (M. Ali Ağca!) kaçırdı! Bir de, bu yapıldıktan altı ay sonra “Teröre kaynaklık ediyorlar!” gerekçesiyle üniversiteler iğdiş edildi!

Savcı Zekeriya Öz’ü bir halledebilseler, iş goley; başkası zor çıkar. Sürekli: “İddianame neden geciktiriliyor efendim! Nasıl iş! İnsan hakları!”.

Savcı benim Mülkiye’ye asistan olduğum yıl doğmuş. Çalışarak okumuş. İnternete girin bakın (haberaktuel, medyasozluk, vs.): Sosyeteye kokain davasına bakmış. Öğretmen kadını tecavüz edip öldürenler serbest bırakılınca tekrar tutuklattırmış. El Kaideci Sakka’ya müebbet istemiş. Kaçak elektriğe müdahale etmeyenlere görevi ihmalden soruşturma başlatmış. İstanbul’da araba yakan “Neronlar”a ilk davayı açmış. Son olarak da Ümraniye’deki “cephane ev” olayı. Buradan, Ergenekon’a savcı yazıyorlar. İttihat-Terakki’den beri herkeslerin “aman bana dokunmasın da!” dediği belaya bulaşıyor. Sadece ipiyle-kuşağıyla. Bir de, 2 adet korumasıyla. Hoş, şimdi artırılır, çünkü suikast timi ortaya çıkarıldı.

Öldürülmeyi geçin, önünde “ibret-i alem” iki tane “meslekten ihraç” kararı varken. 2000’de Savcı Sacit Karasu K. Evren başta olmak üzere 12 Eylülcülere iddianame düzenledi diye. 2006’da Savcı Ferhat Sarıkaya o günkü KKK Büyükanıt’ın adını Şemdinli iddianamesinde geçirdi diye. İkisi de avukatlık bile yapamıyor, AİHM’ye başvuramıyor. Kararı veren HSYK; kimi kime şikayet ediyon?

Şunları şunları tutuklayın diye yazı yolluyor, burası Maalesef Türkiye olduğu için polisler 83’lük İ. Selçuk’u gidip sabahın köründe alıyorlar. Tabii ki rezalet. “Saatlerce ayakta bekletildiler!”. Tabii ki ayıp. Ama dikkatleri çeken şu ki, bu haberlere isyan edenler sürüyle rezalete (DEP’lilerin TBMM’de tutuklanması mesela) gıklarını çıkarmamış olanlar. Kimbilir nasıl dua ettiler İ. Selçuk içeride ölüversin, ölsün de açılamadan darmadağın olsun lanet dava diye.

“Heryerekon”

Şimdi tahliye edildiğinde kanserden ölen K. Okkır’ı malzeme yapıyorlar (“CHP Okkır olayının peşini bırakmayacak, Milliyet, 08.07.08). Oysa mesela Siirt’te tutuklu 77’lik Ali Çekin kanser, yatalak, serumla besleniyor ve tahliye edilmiyor. İşkenceden felçli İnayet Mete ayda dört kez hastaneye götürülüyor, ne hastalık ararsan var (Bianet, 09.07.08), tahliye yok. Bunlar Okkır’ın ölümünü hafifletmez; nitekim TİHV ve İHD derhal eşine sahip çıktı. Sadece photoshop’u ağırlaştırır.

Kelime süslemek iyi de, konacak neresi var savcının? Genkur’a mı, basına mı, kamuoyuna mı, hatta yargıya mı güvenip konacak? Sürekli kanat çırpıyor. Dört bir yandan gelen baskıya karşı TCK 288’i ani “yargılamayı etkilemeye teşebbüs”ü bile işletemiyor: Diğer savcılar tam siper. İstanbul Başsavcısı A. C. Engin ise çok ilginç: “Ben bu işin dışındayım ha!” mesajını neşrediyor başından beri (bkz. Taraf, 09.07.08).

Buna rağmen Z. Öz, şu anda çok meşhur üç emekli generali “terör örgütü kurmak”tan tutuklattı.

Temel dayanağı da, eski DKK Org. Örnek’in inkar ettiği ama bilgisayarından çıktığı bilirkişi tarafından kanıtlanan günlük. Bunu Org. Tolon bile doğruladı (Taraf, 09.07.08). Eh, bu kadar “ileri” gidince tabii ki aferin demeyecekler. Paşalarımız ifade için niye sıra bekletildi, niye telefonla çağrılmadı diye yazacak insan haklarını aniden hatırlayıverenler. CHP’nin Z. Öz hakkında suç duyurusunda bulunmasından sonra (Radikal, 05.07.08) E. Albay Erdal Sarızeybek de HSYK’ya şikayet dilekçesi verdi bile (Radikal, 07.07.08).

Bu durumdaki bir insanın günlük iş hacmini ve psikolojisini tahmin edin. Oyun oynamıyoruz, askerÓ darbe teşebbüsü için terör örgütü kurma iddiasından bahsediyoruz. İddianamenin geçen haftaki hacmi 2500 sayfa idi. Size bu kadar sayfayı fotokopi yaptırıver kardeş köşedeki kırtasiyeciden deseler, bir gözünüz şehla diğeri şaşı olur.

Photoshop’a tipik örnek: Can Dündar 5 Temmuz günkü Milliyet’te yazıyor: “Ergenekon savcısının odasında 2,5 saat”. Ertesi gün kendisinin boy resmi “büyük gazete”nin birinci sayfasında: “Elinde tespih 2,5 saat anlattı”. Bütün yazıdan alınan, Can’ın bir cümlesi: “… gözümü 2.5 saat boyunca sürekli çektiği tespihinden ayıramayarak anlattıklarını dinledim”. Tespih. Dinciliğin alameti!

Türkiye’de darbeciler yargılansın dedin mi AKP’nin adamısın. Kırk katır’la kırk satır. Yahu, benim ilk eşim bütün gün tespih çekerdi. Feyhan’ın rahmetli eşi, tırnaklarını yememek için, o da bütün gün çekermiş.

Tabii, bu “haber”in hemen üstünde, ana manşet: “Ziverbey Köşkü’ndeki gibi”. Bu köşk, 12 Mart 71’de İstanbul sıkıyönetiminin resmî işkencehanesi idi. Pes be birader. Üç harfli başka bir kelime yazmamak için pes dedim. Siz kardeşim, ya işkence görmediniz, ya yazı yazmasını bilmiyorsunuz. Muhtemelen ikisi birden. Üçüncü olasılık: Niyetiniz başka.

Maganda kendisinden ayrılmak isteyen nişanlıyı öldürüyor, “Çok seviyordum, vurdum abi!” diyor. Evindeki kasanın birinden altın, diğerinden 3 milyon avro çıkan ASO Başkanı Sinan Aygün ise “Atatürk’ü çok sevmekten tutuklandım” diyor (Radikal, 02.07.08).

Genç arkadaşım Hüseyin. Bu kargaşada iki şeyi anla yeter: 1) Kırk katır’la kırk satır’a mahkum olmayacağız, 2) İnsan haklarını “devlet”e zarar sayanların insan haklarına zarar vermeden her şeyi aydınlatacağız.

Tamam mı?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı