Baskın Oran

İmroz ve Bozcaada vitrini

İmroz ve Bozcaada vitrini
İmroz ve Bozcaada vitrini

Gökçeada?da bir avuç Rum kaldı, bunu biz başardık…

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, İsviçreli Sosyalist Andreas Gross’un hazırladığı “Gökçeada ve Bozcaada” raporunu 27 Haziran’da kabul etti.

Ve bildik şeyler tekrarlanıverdi. Birincisi, CHP’li Haluk Koç kalktı ‘Bunlar kabul edilemez;

Yunanistan da B.Trakya’da baskı yapıyor’ dedi. Yine CHP’li Birgen Keleş ‘Rumlar baskıdan değil, ekonomik sebeplerden göç etti’ dedi (H. Köylü, Radikal, 28.06.08). Biri diyor ki, “onun kapısının önünün pis olduğunu söyleyerek kendi kapımın önünü temizlemiş oluyorum” diyor, öteki de “bu insanlar paragöz oldukları için mutlu düzenlerini bozup gittiler” diyor.

İkincisi, Dışişleri Bakanlığı şablon bildiri yayınladı: ‘Rapor, ülkemiz hakkında bir dizi önyargıya dayandırılmış olup, Lozan’da tesis edilmiş mütekabiliyet ilkesini gözardı etmektedir’. Yani diyor ki yazarı önyargılı, ayrıca Yunanistan da bizim soydaşlarımıza baskı yapıyor. Oysa, Rapor’un bütün söyledikleri maalesef fena halde doğru.

Öğrenmek zor meslek

İnsan ana karnında öğrenmez; sonradan öğrenir. Ben de yıllar önce Lozan md.45’in “mütekabiliyet” getirdiğini sanıyordum; okulda öyle öğrettilerdi. Sonra öğrendim (ve bin kere yazdım) ki, bu bir “karşılıklı yükümlülük”tür. Mütekabiliyet tümüyle olumsuz bir kavramdır çünkü sadece ve açıkça “sen benim soydaşıma vurursan, ben de senin soydaşın olan kendi vatandaşımın gözünü patlatırım” demektir. Bu yüzden de insan hakları alanında yasaklanmıştır (1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, md. 60/5).

CHP öğrenmekten muaf (daha ne diyeyim?). Ama Dışişleri Bakanlığı öğrenebilir. Çünkü “tarihi geçmiş bilgi”, aynen“tarihi geçmiş ilaç” kadar tehlikelidir. Savunmada kullanırsan aşağılarlar. Uluslararası alanda aşağılanmak, bir devlet için öldürülmekten beterdir.

Samimi söylüyorum, Türkiye A. Gross’a çemkireceğine ona teşekkür etmeli. En az iki sebepten: 1) Böylesine kapsamlı, dürüst ve objektif bir raporu yazdıracak adam zor bulunur. 2) Rapor gerçekten iyi niyetli. Türkiye’deki kimi iyileştirmeleri övüyor. Olup bitenlerin hep 64 ve 74 Kıbrıs olayları yüzünden olduğunu kabul ediyor. Afaki şeyler de söylemiyor; Türkiye’nin çok işine yarayacak somut öneriler getiriyor: Rum çocuklara bir okul açın (zaten Lozan bunu emrediyor), el koyduğunuz malları geri verin (zaten vermezsen AİHM tazminata hükmediyor).

Amacını ise şöyle belirtiyor: ‘Adalardaki ikikültürlü yapıyı koruyacak bir Türkiye, modası geçmiş milliyetçi refleksleri aştığını ve iyi komşuluk için Avrupa ilkelerini uyguladığını gösterir bir vitrin kurmuş olacaktır’.

Lozan’daki durum

Burada bitirsem yeridir. Ama benim derdim aynı düşünenlerin imanını tazelemek değil. Ters düşünenlere bilgi vermek. Mesela, kurucu antlaşmamız Lozan’ın bu iki ada ile ilgili 14. maddesini hiç duydunuz mu bilmem:

‘Türk egemenliği altında kalan İmroz ve Bozcaada, yerel yönetim ile can ve mal güvenliği bakımından, gayrimüslim yerli halka gerekli bütün güvenceyi sağlayan, yerel unsurlardan kurulu bir özel yönetim örgütünden yararlanacaktır. Bu adalarda düzenin korunması, yukarıda öngörülen yerel yönetim örgütünün aracılığıyla yerli halktan seçilmiş ve bu örgütün emrinde bulunan bir polis kuvvetince sağlanacaktır’. Madde ayrıca, bu iki ada halkının Lozan md. 37 ilâ 43’te gayrimüslimlere getirilmiş haklardan yararlanacağı da belirtiyor.

Yani, nüfusları Rum diye Lozan’da önce Yunanistan’a verilmesi planlanmış bu iki ada, sonra Ankara’nın güvenlik itirazlarıyla Türkiye’ye bırakılıyor. Bir koşulla: Gayrimüslim halka özel bir özerk yönetim kurmak. 14. maddenin sebep-i hikmeti işte bu.

İtiraf edelim: Md. 14’ü hiçbir zaman uygulamadık. Üstelik, aynen Rapor’da belirtilenleri yaptık: Daha 1927’de, Lozan md. 37 ve 40’ı da ihlal ederek Rumca eğitimi yasaklıyoruz (1151 s. yasa, md. 14). 1946’dan itibaren Karadenizlileri yerleştirerek nüfus bileşimini değiştirmeye başlıyoruz. Tarım ve balıkçılıkla geçinen Rum nüfusun tarlalarının kamulaştırılması 1964’te başlıyor.

Gerekçe: 1) Askerî havaalanı yapmak, 2) Yarı-açık cezaevi yapmak, 3) Devlet üretim çiftliği yapmak. 64’te balıkçılığı da yasaklıyoruz.

Allah aşkına; bu durumda Birgen Keleş’inki Rumlar için “ekonomik sebeplerle göç” mü oluyor yoksa CHP için milliyetçi kendini-tatmin mi? Köylü bunlar yahu. Hem fevkalade kanaatkâr insanlar hem de isteseler bile köklerini sökmeleri zor. Demokrat Parti gelince 1952’de Rumca eğitimi tekrar başlatmıştı (5713 s. yasa); 1964’te İsmet İnönü hükümeti (CHP) döneminde Lozan’ın getirdiği bu hak tekrar yasaklanıyor (502 s. yasa). Arkasından, 1960’ların sonunda adadaki Rum vakıf mallarına meşhuuur 1936 Beyannamesi icabı el konmaya başlanıyor. Kiliseler bakımsızlıktan dökülüyor; oysa dindar insanlar bunlar.

Bütün bunlara paralel olarak 73’te Trabzon’dan, 84’te Isparta, Burdur, Muğla’dan, 2000’de Çanakkale, Biga’dan “Beyaz Türk” kolonlar yollandıkça yollanıyor adalara. Ama Rumların asıl büyük derdi, İmroz’da serbestçe dolaşarak kendilerini fena halde taciz eden yarı-açık cezaevinin mahkumları.

Bu cezaevi Aralık 91’de kapatıldı. Rumlara jest? Ne jesti yahu; Rum mu kalıyor o tarihte! Ben size mesela İmroz nüfusunun seyrini yazayım da siz kendiniz karar verin (bu arada, bu adanın da adını 1970’te değiştirip Gökçeada yapıyoruz): 1912’de: Rumlar 9.357, Müslümanlar 99 kişi. 1960’ta Rumlar: 5.487, Müslümanlar 289. 1970’te bu sayılar 4.020 ve 2.571. 1985’te 472 ve 7.138. 1990’da 300 Rum, 7200 Müslüman. Bugün, iki adadaki Rumların toplamı 275 insan. “Bir ayağı çukurda” insan.

Sonuç

Bu raporun bütün, ama bütün dedikleri maalesef doğru. Üstelik, önerdikleri çok çekici bir “vitrin” düzenlemek için büyük bir nimet. Bu adalar Türk-Yunan dostluğuna bir giriş, dünyaya da örnek olur. B. Trakya Türkleri de rahat eder.

Ama raportör Türkiye’den habersiz. Şu anda milliyetçilikten kırıldığımızı bilmiyor. Doğru işi yanlış zamanda yapıyor. Kimsenin dinlemeye niyeti yok çünkü.

Şimdi, karşılıklı olarak tüm Türk-Yunan azınlık sorunlarını işleyecek Michel Hunault raporu sırada. Onu beklerken artık şunu öğrenelim: Böyle karşılıklı azınlık sorunlarında bir azınlığın kurtuluşu ancak öbür azınlığın da kurtulmasına bağlıdır. B. Trakya Türkleri ile Türkiye Rumları el ele vermeden bu iki azınlık huzura ermeyecek.

Bu iki ülke de.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı