Baskın Oran

Fransa’ya neler oluyor?

Fransa’ya pek bişey olduğu yok; olanlar Türkiye’ye oluyor ve bu devekuşu politikası sürdükçe daha da çook olacak.

Farkında mısınız, meşhur film E.T. (Ermeni Tasarıları) çok önemli bir dönemeçte. Türkiye bunu derhal anladı, anladı; anlamadı, sonu fecaattir.

Türkiye’de dünya kadar yatırımı (Renault-Mais yeter), bir o kadar da beklentisi (Telekom uyduları yeter) bulunan Fransa niye politika değiştirsin? Zaten işin vahameti de burada. Buraya bir balmumu yapıştırın, birazdan döneceğiz.

Mülkiye’de 12 arkadaş bitirmekte olduğumuz dev kitap “Türk Dış Politikası, 1919’dan Bugüne, Olgular-Belgeler-Yorumlar”da da açıkça yazıyoruz:

Türkiye’de en ciddi insan hakları ihlalleri 1980-90’da görüldüğü halde dışarıdan fazla bir tepki gelmedi.  Ama 1990-2000 döneminde dünyayı başımıza yıktılar. Çünkü 1) Türkiye’nin stratejik önemini pazarladığı Soğuk Savaş bitmiş, bir İnsan ve Azınlık Hakları devri başlamıştı; 2) 80’lerde mecburen verilen insan hakları taahhütlerinin faturaları gelmeye başlamıştı; 3) En önemlisi, Türkiye AB kapısına vurmuştu.

Aptal yada mazoşist olmadığına göre, zaten Gümrük Birliğiyle “kapısına bağlamış” olduğu sorunlar yumağı Türkiye’yi AB asla bu yaralarıyla kabul etmeyecekti. Bunun için de, elinde 3 tane dipçik gibi gerekçe vardı bugüne kadar: 1) Kıbrıs’taki durum; 2) Kürt sorunu; 3) Ermeni sorunu.

Birinci gerekçeyi AB Yunanistan’ı alet ederek dolaylı kullanıyordu ve bu açıdan maliyeti AB’ye sıfırdı. Simitis enfes bir manevrayla Türk-Yunan sorunlarını AB’ye ciro edince, Kıbrıs artık AB’nin sorunu haline geldi; artık her dile getirildiğinde şimşekleri Yunanistan değil, bizzat AB çekecekti.

İkinci gerekçe AB’nin elinden artık kaçtı, çünkü Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar ve en önemlisi Ortadoğu’da yapacağı taşeronluk karşılığında ABD’nin sihirli eli bu sorunu hiç olmazsa şimdilik ve hiç olmazsa askerî açıdan durdurmuştu. Önce, PKK’yı bitirecek Cobra helikopterlerini, sonra da Apo’nun ambalaj yapılıp Kenya’da “FOB” teslimatını hatırlayınız.

Geriye kaldı, Ermeni sorunu. Türkiye’yi alarga (uzak) tutmak açısından inanılmaz derecede maliyetsiz; üstelik oy gibi bir de getirisi var. Dahası, Türkiye’nin bugüne kadar sergilediği inanılmaz devekuşu politikası sayesinde daha çok uzun süre “çok iyi iş yapacak” bir gerekçe!

Balmumu yapıştırın dediğim yere geldik. Sanırım mesele açık. Bu iş artık AB politikası. AB’nin, böyle bir Türkiye’nin üyeliğini önleme politikası. Benzin buharı hızıyla yayılacak; bütün AB ülkeleri birbiriyle yarış edercesine Fransa gibi yapacaklar.

“Azeri dostlarımızı yalnız bırakamayız!” , “D. Karabağ’dan çıkmadıkça hiçbir ilişki kuramayız!” diye yırtınanlar (kusura bakmayınız, bu gibiler için kullanabileceğim en hafif terim bundan ibarettir) son bir kez daha düşünsünler: Azerbaycan’ı mı düşünüyorlar, Türkiye’yi mi?

“Ermeni Tasarıları Nasıl Önlenir” yazımda da anlattım: Bu E.T.’yi şimdiye kadar 3 prodüktör oynattı. Önem sırasıyla: 1) Ermeni diasporası; çünkü bu “milli dava”ya sarılarak oralarda asimile olmaktan kurtuluyorlar, 2) Üçüncü ülke politikacıları (Fransa vs.); çünkü bedava oy sağlıyorlar, 3) Ermenistan; çünkü perişan bir ekonomik durumda halkına sunabildiği tek ilaç bu.

Tekrar söyleyeyim, ilk ikisi üzerinde Türkiye’nin kalıcı etki yapma şansı her zaman kocaman bir sıfır oldu. Bu ilk ikisini, ancak üçüncüsü yani Ermenistan susturabilirdi.

Hangi şartla? Korkmayın; tazminat, toprak falan değil. Bugün içinde bulunduğu perişan durumdan Türkiye’nin sunacağı Trabzon serbest limanı vs. avantajları ve bir sınır kapısı sayesinde bir nefes alabilmek şartıyla! Çünkü hem bu perişanlıktan ekmek yiyen milliyetçilik (Taşnakçı Koçaryan) tasfiye olacak, hem Ermenistan kendini “olumsuzlukla tanımlamak”  gibi bir süflilikten kurtulacak, hem de rahatlamanın avantajlarını bırakmak istemeyecekti. Rusya ile İran’a muhtaçlıktan kurtulması da caba.

Eğer E.T. filmi bu yeni aşama başlamadan önce Ermenistan Cumhuriyetiyle normal ilişkiler kurabilseydik, Türkiye bu uluslararası oyunu Kristof Kolomb’un yumurtası gibi önlerdi. Oysa şimdi politika değiştirsek bile artık çok geç kaldık.

Ama, belki de “fazla” geç kalmamışızdır. Derhal harekete geçilirse hâlâ sonuç alınabilir.

Ama bir silkinivermek lazım. Gerçi iyi işaretler var; nitekim MHP’den Yahnici 19 Ocakta “Ermeni Patriğinin sözleri aslında doğrudur; Türkiye ne yapıp yapıp bu meseleyi Ermenistan ile çözmek zorundadır” dedi. Ama birilerinin aklı başına gelene kadar biz milletçe “gideceğiz”.

* * *

Yaşar Kemal’e sormuşlar: “Bu Kürtlere dil hakları verirsek, sonra bağımsızlık isterler!”. “Vermezsen, istemezler mi?” demiş Koca Yaşar. “Normal ilişkilerin ardından tazminat, onun ardından da toprak talebi gelir” diyenlere ithaf olunur.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı