Şimdi siz sanıyorsunuz ki, Ford’un ülkemize yatırım yapması için Cumhurbaşkanı Demirel’in Çankaya Köşkü arazisini (biraz şaka, biraz da ciddi) vermeyi önerdiğini falan yazacağım.
Hiç ilgisi yok. Ben kimim böyle memleketboyu işlerle uğraşacak. Benim bahçesinde ebrulii menekşeler açan bir küçük dünyam var, onunla uğraşıyorum, onu bozanlarla didişiyorum. Daha büyük işleri büyüklerimiz bilir. Estağfurullah!
Bu mart başında bir Ford Escort araba aldık. Bikaç gün önce, cuma günü, Bodrum’da bir çanta içinde bisürü şeyimizi, bu arada da arabanın anahtarlarını çaldılar. Araba evin önünde duruyor, birbirimize bakıyoruz, buzdolabı da boşalmış, atlayıp eve haftalık nevale almaya gidemiyoruz. Kontak anahtarı yok.
Ama, bir düşündüm, ben Ankara’dan gelirken bu arabanın bir “kart-anahtar”ını yanıma almıştım. Kartı buldum. Beyaz kartın üstünde siyah plastikten bir Ford anahtarı bulunuyor. Anlaşılan onu kullanarak yenisini yaptırabileceğim.
Beyaz kartın üzerinde de 0800’lü bir numara yazıyor: İstanbul’da Ford Euro-Servis. Hatırladım. Satan arkadaş, adı Hüseyin, başım derde girdiğinde burayı aramamı, kaza falan yaparsam hemen gelip arabayı çekeceklerini, bana otel bile tutacaklarını, altıma da yeni araba vereceklerini söylemişti. Böylesine esaslı bir hizmet.
Hemen telefon ettim. Bodrum’da anahtarın çalındığını, bu kartla ne yapabileceğimi sordum. Yanıt şuydu: “Hemen bulunduğunuz yerdeki Ford servisine gidin, bununla size hemen yeni anahtar yaptırsınlar!”
Hizmet böyle olur. Ne de olsa Amerikan arabası. Hemen Bodrum’daki yetkili servisi aradım. Bağlı oldukları İzmir’i arayıp beni geri arayacaklarını söylediler. Arabanın şasi ve motor numarasını, plakasını, sahibinin kimlik bilgilerini vb. sordular, yazdırdık. Saat 11.00.
Akşama kadar bekledim. 18.00’de servisi aradım. Cevap şuydu: “Muğla’daki merkezimizi aradık. Yapacak tek şey arabanın iki kapısının, kilidinin ve bagaj kapısının kilit göbeklerini değiştirmek!”
Hoppala! Peki bu kart-anahtar ne işe yarıyor? Derdimi anlatmaya çalışıyorum, boşuna. Ben en iyisi İstanbul Ford Euro-Servis’i tekrar arayayım, orası büyük şehir, söylediğimi anlar.
Arıyorum. Karşıma çıkan kişiye bütün meseleyi özetliyorum, sabahleyin kendileriyle konuşmuş olduğum söylüyorum, şöyle diyor:
“O kart-anahtarla herhangi bir oto anahtarcısına gidin, hemen bir tane yapsın”.
Peki nasıl yapacak, çünkü bu plastik anahtar dümdüz. “Olsun”, diyor, “onlar bilir”.
Zahir biliyordur, ben ne bileceğim. Ama, ihtiyaten buradaki servisi tekrar arıyorum:
“Bodrum’da 20 kadar oto anahtarcısı vardır, ama hiçbiri yapamaz. Ford arabaların özel anahtar makinesi vardır, ancak onda yapılabilir, o da bu bölgede yalnızca İzmir’de, Ege Oto’da bulunur”.
Adam muhtemelen doğru söylüyor, çünkü plastik anahtar dümdüz. Tekrar Euro-Servis’i arıyorum. Çıkan zat bu sefer oranın şefi (ismi bende saklı). “Plastik anahtarı yola çıkmadan muameleye tabi tutturmalıydınız” diyor. “Nasıl muamele?” diyorum, “Yani makineye sokturup diş açtırmalıydınız” diyor. Yahu, ben bunu makineye sokturduktan sonra hakiki anahtar yaptırırım, plastikten anahtar mı olur?
Sonra, birdenbire aklına bişey geliyor: “Anahtarın üzerindeki üç sayılı şifreyi okuyunuz”.
Şifre falan olmadığını söylüyorum. “Olmalıydı” diyor. Sonra, beni 10 dakika sonra arayacaklarını söylüyor. Kapatıyorum.
Yirmi dakika sonra ben arıyorum. Beni bir ustayla konuşturacağını söylüyor. Adı bende saklı olan usta bu işi biliyor olmalı ki, “Lütfen arabaya gidin, kontağa sokun, araba çalışacaktır” diyor.
Kuşkuyla, ama umutla arabaya koşuyorum. Kapıyı alarm anahtarıyla açıyorum, plastik anahtarı kontağa sokuyorum, ama bişey olmuyor. Anahtarı çevirsem hemen kırılacak, çünkü plastik. Elimdeki kablosuz telefondan ustaya durumu naklen yayınlıyorum. Cevap: “Çok istisnai bir durum!”
Pek istisnai olmadığını söylüyorum, düz bir plastik anahtar kontağı çalıştırsaydı asıl o zaman istisnai bir durum olacaktı, diyorum. Düşünüyor ve buluyor:
“Anahtarın üstündeki şifre kaç?”
Olmadığını söylüyorum. “Hayır hayır, şifre kitapta olur” diyor. “Hangi kitap?” diye soruyorum, arabanın satışı sırasında verilen kitapçıkları elime almış vaziyette. “Bakım kitabı” diyor. “Bakım kitabını buldum, bunun neresinde?” diyorum. “Sizin elinizdeki bakım kitabında olmaz, size arabayı satan acentenin show-room’undaki bakım kitapçığındadır” diyor. Yemin ederim konuşmaları aynen naklediyorum.
Bu arada şef de dinliyor, bulduğu çözüm için kesin bir tavırla araya giriyor:
“Lütfen adresinizi verin, servisimize haber veriyoruz, hemen oraya geliyorlar!” Tamam verelim de, gelip ne yapacak, üstelik vakit gece yarısına geliyor.
“Arabayı düz kontakla çalıştıracak, Ankara’ya dönüp orada yaptırabileceksiniz”. Vallahi billahi böyle diyor. Kart-anahtarın neye yaradığı hakkındaki fikri şu: “Öyle veriyorlar işte”.