Bizim Dışişleri, olayların arkasında nal toplamaktan nasıl kurtulur? Nasıl kısa ve orta erimli politika üretir ve olayların önüne geçer?
Bu kurtuluş için memur sayısını artırmak yetmez. Çünkü Dışişleri’nde uzmanlaşma diye bişey yoktur. Bir memur merkeze (Ankara’ya) atanınca örneğin Yunanistan dairesine verilir. Temiz bi altı ayını dosyaları öğrenmekle geçiren memur, iki yıl sonunda dışarıya atanır: Arjantin’e. Orada dört yıl kalır, Ankara’ya döndüğünde bu sefer Uzakdoğu veya Protokol dairesine düşer. Orada da aynı kısır döngüye baştan başlayacaktır.
Bir diplomatın tek bir konuda uzmanlaşması, “Déformation professionnelle” (meslekî çarpıtma) denilen ve insanı kendi konusu dışında hiçbir konuyu önemli saymamaya götüren eğilim nedeniyle sakıncalı sayılabilir. Üstelik, “iyi” bölgeler vardır, “mahrumiyet” bölgeleri vardır.
Peki, bu kısır döngü nasıl kırılacak? Dışişleri, olayların peşinden nefes nefese koşmaktan nasıl kurtulacak? Politika üreten bir bünyeye nasıl sahip olacak?
Dışişleri’ni ciddi politika üretir ve uygular bir bakanlık haline getirmek için artık daha fazla zaman geçirmeden yapılması gereken iki şey vardır:
1) Dışişleri’nin bugünkü kadrosu şu iki işle meşgul olmalıdır: a) Yurt dışında Türkiye’yi temsil etmek, b) Dış politika üretmek ve siyasal iktidara önermek, sonra da onun vereceği kararı, uyarı hakkını saklı tutarak, uygulamak. Dışişleri meslek memurları asıl önemli olan ikinci işi yaparken, yarı veya tam zaman çalışacak Bölge Uzmanları’nın vereceği bilgileri kullanacaklardır. Bu kategori şu anda yoktur ve olmadığından dolayı da dış politika planlaması diye bişey yoktur. Çünkü, diplomat herşeyi yapmaktadır!
Bölge Uzmanları, her dairede kuracakları uzmanlık kitaplığını kullanarak, kendi dallarında derinine öğrenecekler, bir belge veya bilgi istendiğinde bilgisayardan anında çıkarıp verecekler, uygulama sürecini kaydedecekler, o dairenin belleği olacaklardır. Bir zamanlar “Hariciye’nin hafızası yoktur” diyen Çağlayangil’in bu sözü hâlâ alabildiğine geçerlidir.
(Ben yıllardır bu konuyu düşünürken, aklımda hep, bürokrasinin direnci sorunu vardı. İyi bilinen bişeydir, kendi işlevini azaltacak olumlu değişikliklere bürokrasi taş koyar. Dışişleri’nde de böyle olur diye, hep, bu Bölge Uzmanlarını yalnızca Ankara’da çalışacak, dışarıya atanmayacak, yurt dışına yalnızca geçici konferanslara gidecek kişiler olarak düşündüm ki, diplomatlar kendilerine rakip çıktı sanıp bu çok önemli reforma çomak sokmasınlar. Oysa, bu Amman’a gidişimde Büyükelçi İrtemçelik’le tanıştım. Yemekte konuşurken, “Peki, ben burada neden yararlanmayayım Bölge Uzmanlarından?” dedi. Endişemi belirttim, karşı çıktı. Önemli bir diplomatın böyle düşünmesi hoş bir sürpriz oldu doğrusu.)
2) Bu Bölge Uzmanları kategorisinin yaratılması Dışişleri’ni nihayet politika üretir duruma getirebilir ama, nasıl bir politika? Resmi politika, tabii. Devlet kafasıyla, devlet politikası.
Ama bu, Türkiye’nin sağlam bir dış politikaya sahip olması için gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir. Karar verecek yetkiliye, alternatif politikalar gerekir. Bunlar da ancak, resmî kafayla düşünmeyen beyinlerden çıkar. Yani, uzun lafın kısası, Türkiye’nin bölge ve konu bazında özel ve ciddi Dış Politika Uzmanlık Enstitülerine gereksinmesi vardır. Dışişleri’ne parayla proje yapacak, bu arada konferanslar ve seminerler de düzenleyecek bu uzmanlık enstitülerinin başlarına, ciddi olduğu kadar bağımsız da düşünebilen bilim adamları geçirilmeli, bunlara her yıl ciddi bir bütçe verilmeli, bütçenin kullanılmasına karışılmamalı, yıl sonunda da kuruşu kuruşuna hesap istenmelidir.
Bunlar yapılmadan, Dışişleri’nin verimli olması beklenmemelidir. Kafkasya’da durum, bugün kurtarılsa, yarın daha fazla batacaktır.