Baskın Oran

CHP nasıl kurtulur?

CHP’nin vaziyeti insanın içine hüzün ve bitkinlik vermeye başladı. Öyle ki, AKP bu partiden daha iyisini bulamaz.
Şöyle anlatayım: AKP’nin oy almasının 2 temel sebebi var:

1) AKP’nin başarısı: ekonomiyi büyük ölçüde düzeltmenin yanı sıra sosyal yardımları çeşitlendirdi, askerî vesayeti de sona erdirdi;

2) CHP’nin başarısızlığı: AKP’ye hiçbir alternatif yokken kime oy versin ki seçmen?

Birincisinin aksine, ikincisi için yapılabilecek çok şey var ama CHP tam tersini yapıyor. Bu parti daima, meşruiyetini halktan almayan 1930’cu devlet kurumlarına sığınıp politika yaptı: onun güvendiği dağlar hep askerlerin höt-zötü, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararları ve cumhurbaşkanı vetoları oldu. ABD’de araştırma yapan S. Ciddi ve B. Esen’in dediği gibi; askerî vesayet kırılınca, 2012 referandumundan sonra AYM değişince, bir de 367 olayının bütün pespayeliği işe yaramayıp cumhurbaşkanı da AKP’li olunca, CHP’nin nefes borusu tıkandı (Milliyet, 21.01.2012).

Böyle olunca, ‘sönen ateş bol duman salar’ misali, partideki ulusalcılar kendilerini kaybetmiş vaziyette partili Kürtlere saldırıyorlar. Hüseyin Aygün kaçırılmış, kaçıranlar kendi dininden ve kendi dilinden, serbest bırakılınca “Dağda son derece saygılı bir tavır gördüm” demiş, haydii, linçe girişiyorlar. Bütün Türkiye Paris infazları diye ayaktayken ölü evine taziyeye gitmiş, gittiği ev Dersim’de, kendi dininden ve dilinden, bunlar Aygün’ün partiden ihracını istiyorlar.

Demek, etnik temizlik olmadı?

Arkasından, Aygün bir tweet atıyor, Kurtuluş Savaşı’nda Rumlara etnik temizlik yapıldığını söylüyor. Bu ulusalcılar böyle şeyleri ilk defa mı duyuyorlar, yoksa biliyorlar da bizi aptal yerine mi koyuyorlar, tam çözemedim:
Kurtuluş Savaşı’nın başlıca liderlerinden Celal Bey (Bayar), Kurtuluş Savaşı’ndan hemen önce, Ege ve Marmara kıyılarında yaşayan Rum vatandaşları “Galip Hoca” adıyla terör yapıp içerilere süren veya canını Yunanistan’a atmak zorunda bırakan kişi değil mi? Çankaya Köşkü’nün ve TBMM’nin muhafızı Topal Osman Ağa, Kurtuluş Savaşı sırasında D. Karadeniz’deki Rum vatandaşları, Kemalizm’in en seçkin kalemi Falih Rıfkı Atay’ın anlatımıyla “gemi kazanlarında yakarak” ve “kendilerine kazdırdığı mezarlara diri diri gömerek”, Rusya’ya kaçmak zorunda bırakan kişi değil mi? Kurtuluş Savaşı’nın şanlı bir mücadele olduğu gerçeği yanında bu gerçekleri de söylemek ayıp mı oluyor?
Asiye’yi hatırlatır biçimde, “CHP nasıl kurtulur?” diye sorulsa, bunun cevabı ancak H. Aygün ve Sezgin Tanrıkulu gibi adamlara kulak kabartarak verilebilir. Çünkü 1930’larda kalakalmış bir CHP’yi dönüştürerek kurtarmak, ancak, böylelerinin getirdiği taze kanı özümseyerek ve 1930’cu takımdan yakayı kurtararak mümkün.

Bu CHP’ye oy kaybettirmez mi?

Önce oy kaybettirir, sonra iktidara getirir. Hatırlayın: CHP tüm tarihi boyunca sandıktan sadece iki kere çıktı: 1973 ve 77. Neye borçluydu bunu? Tabii ki B. Ecevit’in, Orta’nın Solu söylemiyle partiyi 1930’lardan uzaklaştırdığı izlenimini vermesine. “Atatürk üstyapı devrimleri yaptı. Biz altyapı devrimleriyle onu devam ettireceğiz” diye ortaya çıktığında, “Bu partide Atatürk’ü eleştiremezsiniz!” diye çemkiren N. Erim, T. Feyzioğlu, K. Satır gibi ‘o devrin ulusalcıları’nı tasfiye etmesine. Tarihi yakından yaşayan bilge insan Ahmet İsvan’dan dinleyelim: Orta’nın Solu resmen Şubat 65’te ortaya atıldı, Ekim 65’teki seçimlerde CHP hezimete uğradı, 69 seçimlerinde toparladı, 73’te birinci parti oldu ve iktidara geldi. 77 seçimlerinde, tekrar.

Bu arada, hatırlarsanız, İnönü “Ya o, ya ben!” deyince Ecevit, “Genel başkanımız ünlü bir denge politikacısıdır; oysa biz dengeyi değiştireceğiz” diyerek olayı bitirmişti. Tabii, sonradan yaptığı vahim hatalar bu önemli tecrübeyi batırdı, o başka.

Şimdiki ulusalcı takım CHP içinde 20 kişiyi geçmiyor. Parti tabanında da karşılıkları zırnık kadar. Ama sosyal medyada ve 1930’cu basında çıkardıkları şamata çok önemli bir şeyi örtüyor: Başbakan Erdoğan’la koalisyon halinde olduklarını. Erdoğan onlara ciddi umut bağlamış vaziyette. CHP’yi onların üzerinden bölmeye çalışıyor. Ödü kopuyor CHP adam olur diye: “Merak ediyorum, bu CHP Atatürk’ün partisi değil mi?” diyor. CHP’nin Atatürk’ün partisi olması Erdoğan için çok kıymetli!

Kılıçdaroğlu’na fazla değinmek istemiyorum çünkü iyi niyetli bir âdem. İki tarafı da dengelemeye çalışıyor. Bütün tahriklere rağmen, H. Aygün konusunda “Dönünce bakarız” diyor, geçiştiriyor. Ama denge kuracak ya, “Bizim altı okumuzdan biri milliyetçilik, Türkçesi de ulusalcılık. Elbette ulusalcıyız” diyor. Arkasından da yetiştiriyor: “Ama aynı zamanda sosyal demokratız”.

Büyük fırsat kaçıyor

Sonuç olarak, tam da AKP “devlet” olup pusulayı şaşırmışken, CHP ağzını açıp havaya bakmaya devam edeceğe benzer. Erdoğan, “Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum” diyor. Halay çeken ve pankart açan öğrenciler yetmedi, şimdi de onların avukatları tutuklanıyor; müvekkilleri gibi onlar da mahkemeye çıkarılana veya beraat edene kadar aylarca yatacak. Samatya’da gayrimüslimler öldürülüyor. Pınar Selek ve Hrant Dink gibi davalar artık tahammül-ötesi bir hal aldı. Uludere rezaleti hâlâ zifiri karanlık, ama tek sağ kurtulan Servet Encü’ye ‘Pasaport Kanununa Muhalefet’ suçundan iki bin lira ceza kesildi (Cumhuriyet, 22.01.2013). İçki yasağı Eymir Gölü’nde de başladı. Steinbeck ve Yunus Emre sansüre tabi. Askerî darbe dönemleri dışında böyle ortam görülmemiştir.

Dış politikada ise vaziyet: Erdoğan sonunda Suriye’yi işgali de telaffuz edip kurtuldu: “Binlerce, onbinlerce kilometre öteden gelip Irak’a girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz 910 kilometre sınırımız olan Suriye’de eli bağlı, tribünde seyirci olamayız. Gereği neyse bunu yapmamız lazım ve yaparız” (Milliyet, 19.01.2013).

Böyle şeyleri ânında gündeme getirmek yerine, Kılıçdaroğlu’nun partisi, S. Tanrıkulu için “rotamızı değiştirmek istiyor”, H. Aygün için “Zaza milliyetçisi” ve “Seni Atatürk’ün partisine milletvekili yapanlar utansın” diyen 20 kişilik ulusalcı takıma teslim olmaya devam ediyor. Ergenekon davasındaki yanlışları buluyor, ama KCK davasından hiç haberi yok. Allah akıl fikir versin.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı