Baskın Oran

Birinci maddesini inkar eden yasa

Benim amacım burada Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) inceden inceye tahlil edip  çürütmek değil. Ben  Hukuk mezunu değilim. Mülkiye’de okuduğum kadarıyla hukuk bilirim.

Ama Mülkiye’de öğrendiğim hukuk, arkadaşım ve meslektaşım Doç.Dr. İsmail Beşikçi’nin ardından, bir de arkadaşım ve meslektaşım Doç.Dr. Fikret Başkaya’ya yapılan haksızlığı ve hukuksuzluğu teşhir etmeye yeterlidir ve artar bile. Benim burada amacım, Türkiye’mizin düştüğü acınası durumu, bu hukuksuzluklar bağlamında gözler önüne sermek ve bugün daha da sertleştirilmek üzere TBMM’de sıra bekleyen TMK’nın Türkiye’yi daha nerelere sürükleyeceğini örneklemek. Dünden devam ediyorum:

4) Türk Ceza Kanunu’nun, komünizmi ve komünist propagandayı yasaklayan 141. ve 142. maddeleri, hiç olmazsa, bu yasanın birinci maddesini inkâr etmiyordu. TMK’nın “Başkan” Fikret’i 20 aya mahkum eden 8. maddesi, TMK’nın birinci maddesini inkâr ediyor. Bu 1. madde, terör’ü aynen şöyle tanımlamakta:

“Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, lâik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etme, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.”

Yani, suç’un oluşması için baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit” yöntemlerinden birini kullanmak gerekiyor.

Peki, madem ki terör için “şiddet ve tehdit”in olması şarttır, propaganda’da “şiddet ve tehdit’i savunma” öğesi niçin aranmıyor? Aranmadığı zaman, bilimsel tartışma ile propagandayı nasıl birbirinden ayıracaksın? Şiddet ve tehdit’in aranmadığı propagandayı, şiddet ve tehdit’le tanımlanan terör’le mücadele amacıyla çıkarılan yasaya koymak nasıl iş? Bu ne biçim kanun tekniğidir?

Doç.Dr. Fikret Başkaya’nın kitabı baskıyı mı savundu,, cebir ve şiddet kullanmayı mı müdafaa etti, korkutmayı mı, yıldırmayı mı, sindirmeyi mi veya tehdidi mi kullanın dedi de, terör suçu oluştu?   Tam tersine. Kendisine karşı bütün bunları kullanan, onu üniversite kürsüsünden hapis hücresine göndererek kullanan, Devlet’tir.

Terörü önlemek için yasa çıkarıyorsun. Tamam, haklısın.

Türkiye’nin başına belâ olan böylesi bir suçu işleyenlere, başka çeşit suç işleyenlere getirmediğin kısıtlamaları getiriyorsun (Sanık en fazla üç avukat tutabiliyor, cezası paraya çevrilmiyor ve ertelenmiyor,  davasına normal mahkemeler değil DGM’ler bakıyor, avukatıya cezaevinde ancak görevli nezaretinde görüşebiliyor, bu yasayı uygularken “suç işlediği iddia edilen”  güvenlik görevlileri de tutuksuz yargılanıyor, bunların avukat parasını devlet ödüyor, üstelik bu memurların yargılanması için de özel izin alınıyor, vs.).

Tamam, diyelim bunu da kabul ettik. Çünkü terör bu. Alışveriş merkezine bir bomba koyuyor, yüz tane ev kadını ölebiliyor.

Ama, üniversite öğretim üyesinin kitabını,  nasıl oluyor da Terörle mücadele için çıkardığın yasaya koyup “5 yıla kadar” cezalandırabiliyorsun?  Öğretim üyesini, yazarı ne hakla terörcü, kitabı  ne hakla terör silahı ilan edebiliyorsun? Bu durumda makinalı tüfek veya plastik bombayla kitap arasında ne fark kaldı? Unutmayalım, böyle durumlarda kitap okumak daha zor,  bomba kullanmak ise daha çekici hale gelebilir.

Yarın da, bu tartışmanın en önemli noktasına dokunarak bitirelim.

Yarın: Asıl önemli olan, tartışmayı suç olmaktan çıkarmak

Önceki Yazı
Sonraki Yazı