Meclis tezkereyi 1 Mart’ta reddedince, çok uzun zamandır ilk defa yüzümüz gülmüştü. Bu memlekete, birkaç günlük bir sevinç bile harammış.
Tam 2 gün sonra, 3 Mart 2003’te, Kürtler Erbil’de büyük bir miting yaptı. Ayrıntısını Ahmet Işık’tan (Radikal) dinleyelim: “ Türk bayrağının yakılmasını önlemek isteyen grup peşmergelerin koruması altına alınınca, göstericiler peşmergeleri tartaklayıp taş atarak yanıt verdi. Bazı göstericiler bayrakları dişleriyle yırtmaya çalışırken, bazıları ise tükürerek protestoya katıldı…KDP yetkilileri, iki saat süren eylemin kontrolden çıkması ve Türk bayrağının yakılmasından rahatsız olduklarını aktardılar”.
Bu bayrak yakanlar, ABD’nin maaşlı elemanı olup da Irak’ın kuzeyinden Amerika’nın Guam adasına bir zamanlar taşınan, orada yoğun eğitime alınan, şimdi de Bush saldırısı gündeme gelince geri taşındığı haber alınan Iraklı Kürtler olamaz değil mi? Eğer öyleyse, bu ABD müthiş bir ülkedir. Çünkü:
Bundan 2 gün sonra, 5 Mart 2003’te, Genelkurmay Başkanı Özkök’ün (Ertuğrul Özkök’le yalnızca isim benzerliği vardır) çok önemli demeci yayınlandı. Özkök, (10 gün önce Meclis’te reddedilmiş) tezkerenin kabulünü desteklediğini söyledikten sonra, şu acı sözlerle devam etti: “Ülkemizi işgal eden devleti birlikte yendiğimiz zaman dahi, onların bayrağını yakmamış asil bir milletiz. Onlara milli menfaatlerimizi, meşru müdafaa hakkımızı hatırlatır, işbirliği içinde olmalarını dilerim”. Ertesi gün, daha önce limandan dışarı çıkmalarına bile izin verilmeyen ABD askerleri konvoylar halinde Irak sınırına yola çıktılar.
Bundan sonra şunlar oldu: Arınç’ın “Sevkiyat tüylerimi diken diken ediyor. Birinci tezkerede (3 Şubat) verilen izinler konusunda tereddütlerim var” demesi üzerine, zaten 7 Mart’ta bir “bilgi notu” yayınlayarak “Yabancı unsurlarca yürütülen faaliyetler, Meclis yetkisine dayalı mutabakat muhtırasına uygun olarak yapılmaktadır” demiş olan Genelkurmay, Arınç’ın demecine şöyle karşılık verdi: “8 Şubat’ta bir mutabakat zaptı imzaladık, herşey ona uygundur, hükümet gerekli görürse zaptın gizliliğini kaldırabilir”. Yani, ABD kendi kafasına göre harekete geçmiş değildi. Genelkurmay, ikinci muhtıranın Meclis’ten geçirilmesini beklemeden sınıra hareket edebilmesi için, ABD’ye gizlice yetki vermişti. Nitekim, bu mutabakat belgesi 10 Mart tarihli Cumhuriyet’te M.Balbay imzasıyla açıklanacaktır.
Bundan sonrasını gazete manşetlerinden izleyelim: “Amerika Araziye Yayılıyor. Araçlar Yola Çıkarken, ABD Mardin ve Şırnak’ta Binlerce Dönüm Arazi Kiraladı” (Radikal, 7 Mart, Cumhuriyet, 9 Mart), “Amerika 600 Rehber Ordusu Kuruyor. 1500 dolar maaş verecek. 8 Ay ile 2 Yıl Arası Sürecek İş, Kalıcı da Olabilecek” (Milliyet, 7 Mart). Bu sonuncu haber, yaklaşık on beş gün önce çıkan ve işsiz oturdukları halde maaş almaya devam eden Korucular’ı ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kullanmak üzere işe alacağını bildiren haberleri hatırlatıyordu.
Arkasından, Amerikan izni geldi: “Türk Askerine Şartlı Onay. Türkiye ve ABD, Türk Askerlerinin K.Irak’a Tek Başına ve İnsani Amaçlı Geçişinde Anlaştı”. Alt-manşetin devamına gelince: “Mutabakat, Türkiye’nin Topraklarını Amerikan Askerlerine Açmasından Sonra Geçerli Olacak” (Radikal, 9 Mart).
* * *
Buraya kadar, size bilgi aktardım. Şimdi yoruma geçmenin sırasıdır. Acaba, Genelkurmay’ın ABD’ye bu kadar kolaylık göstermesinin temel ve belki de biricik nedeninin, Irak’ın kuzeyine Türk askerini sokabilmek ve böylece “bayrak yakmak ve ötesi davranışları önlemek” olduğunu söylersem çok mu sübjektif olur?
Peki, biz milletçe, provokasyona bu kadar mı müsaitiz? Girip, Amerika’nın himayesinde kurulacağı kesin olan federe Kürt devletini mi önleyeceğiz? Biraz zor. Ama, daha kolay olan şeyler var: ABD’nin Irak’ta kuracağı sayısız üs, Türkiye’nin pek güvendiği jeostratejik önemini çok azaltacak. Sonra, Hegemon Devlet ABD’yle komşu olacağız ve bu sayede, L.Amerikalıların o acı şikayetinin ne demek olduğunu anlamaya başlayacağız: “Tanrı o kadar uzak, Amerika o kadar yakın ki…”
Sonra, 1991’i hatırlayacağız. Çekiç Güç 1991’de 3 aylık izin alarak gelmişti. Şu anda 12. yılını idrak ediyor. Başka bişey eklemek okurun zekasına hakaret olur. Yine sonra, ABD’nin, Hakkari’de çöplük karıştırarak karın doyuran bir Güneydoğu’yu paraya boğmasının nelere yol açacağını düşünmeye başlayacağız. Rüyalarda görülmemiş paralara arazi, dükkan ve TIR kiralamalar, yeşil’le maaş almaya başlamalar, bakalım hangi öngörülmeyen sonuçlara yol açacak. Bundan ötesini söylemeyi de okurun zekasına hakaret sayarım.
* * *
Özetle, Irak’ta Bush’a “Evet”i bastırmış bulunuyoruz. Aynen, bizi hiç olmazsa bu bela sırasında ikinci bir cephede savaşmaktan kurtaracak, Türkiye’nin şimdiye kadar Kıbrıs konusunda karşılaştığı en az kötü proje olan Annan Planına “Hayır”ı bastırdığımız gibi…
İlginçtir, Türkiye’nin kaderini artık ABD’ye bağlayan bu Evet gibi, Türkiye’nin kaderini AB’den koparan bu Hayır da Org. Özkök’ün bir demecinden kaynaklandı. 8 Ocak 2003 günü Denktaş’a tam destek verdi: “Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden ve güvenlik ihtiyacını sağlamayan bir Kıbrıs çözümüyle, Türk’ün Anadolu’ya hapsedilme süreci hemen hemen tamamlanmış olacaktır”. Bu konuşmadan Denktaş, kendisi için hâlâ umut olduğu sonucunu çıkardı ve, 27 Şubat’daki 80.000 kişilik AB yanlısı mitinge rağmen, haklı da çıktı. Kimilerimiz ise, Türkiye’nin Anadolu dışında da emelleri olduğu sonucunu çıkardık, inşallah haklı çıkmayız.
AB ise bir sonuç çıkarmadı. Bir bildiri çıkardı: Rum kesiminin bugünkü yapısıyla “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB’ye tam üye olacağını, bu durumda “Türkiye’nin AB toprağını işgal etmiş sayılacağı”nı açıkladı.
Benim ise aklıma, bugün köşesine çekilmiş sessiz sedasız yaşayan, 1991’in Genelkurmay Başkanı, T.Özal’ın Irak bataklığına girmesini bu makamdan istifa ederek önleyen E. Orgeneral Necip Torumtay düştü. İçimden, gidip bulmak, istifayı imzalayan elini öpmek geldi…