Bu “…kıyamet mi kopar” nakaratı Namık Kemal’in Vatan -yahut- Silistre’sindendir; oyundaki Abdullah Çavuş’un lafıdır. Bugün yine birilerinin çıkıp, “Kürt devleti” için tekrarlaması gerekiyor.
Tezkerenin reddi, saymakla bitmeyecek olumlu sonuçlara yol açtı. Türkiye’ye özgüven geldi, Türkiye insanı ilk defa Meclisini sevdi, Meclis kamuoyunun gücünü anladı, Bush Türkiye’nin Muz Cumhuriyeti olmadığını öğrendi, Türkiye’deki “yerli Amerikalılarımız” ağzının payını aldı.
Daha da önemlisi, kemerler adam gibi sıkılırsa (bu açıdan, nemâların dağıtılması yanlış!), Türkiye dış kaynak köleliğinden kurtulup kendi ayakları üzerinde durabileceği bir zihinsel ortama girebilir. 1974’teki Amerikan ambargosu uçak sanayiinin kurulmasına yol açmıştı.
Ama, galiba Türkiye’nin en önemli kazanımı şu oldu: Tezkerenin iki maddesinin birlikte oylanması sayesinde aynı anda iki zararlı şey çok zorlaştı: 1) Irak’a Bush saldırısı; 2) Türk kuvvetlerinin bir Kürt devletini önlemek için Irak’ın kuzeyine girmesi.
İkincisinin zararlı olmadığını, tam tersine mutlaka yapılması gerektiğini düşünenlere sormak lazım: ABD’nin iki dudağı arasındaki Kürt federe devletini Türk askeri ne yaparak önleyecek? Saldırıp, daha kurulurken yıkarak mı? Dahası, o bataklıktan nasıl ve ne zaman çıkılacak?
Vatan –yahut- Silistre’nin ilk temsilindeki heyecan, Namık Kemal’i sürgüne yollatmıştı. Bugün sürgün kalmadı, korkmayın, düşünce jimnastiği yapabilirsiniz: Kürt devleti kurulursa ne olur? İki şey olabilir: 1) Türkiye’ye saldırıp güneydoğuyu ilhak edebilir; 2) Türkiye’deki Kürt kökenliler ona meyledip oraya iltihak ederler.
3 milyonluk feodal Kürdistan 70 milyonluk kapitalist Türkiye’ye karşı biraz zayıf kalabileceğinden, isterseniz birinci olasılığı geçelim. İkinci olasılığa gelince, işte o kimi insanlarımızı ciddi biçimde korkutuyor. Ciddiyetine örnek olarak, internette de dolaşan ve KDP’nin genel merkezinde asılı olduğu söylenen “Birleşik Kürdistan” haritası gösteriliyor. Aslında, Mete Tunçay, Kahire paraleline kadar inen Misak-ı Milli haritası yayınlamıştı; o ne kadar realist idiyse bu da ancak o kadar realist ama, biz yine de ciddiye alarak tahlil yapalım.
Bizim Kürtlerimizin, Iraklı Kürtlerin federe devletine meyletmesi mümkündür tabii. Ama, 1) Kıbrıs Türkleri şu anda Türkiye’ye ne kadar meylediyorlarsa, o kadar mümkündür; 2) Bizim Kürtlerimiz, en kötü zamanlarında bile Irak’ın kuzeyine değil İstanbul’a göç etmişlerdir. Şimdi, AB adayı bağımsız Türkiye’yi bırakırlar ve yarısının dilini (Sorani) anlamadıkları, karalara hapsedilmiş, ABD kuklası olacağı kesin, aşiret kavgalarının ânında başlayacağı bir Kürt federe devletine meylederlerse, akıllarını peynir ekmekle yemişlerdir. İnsanları aptal saymak doğru değildir; yanlış tahlil yaptırır.
Diğer yandan, bizim Kürtlerimiz oraya meyletmezler ama, nasıl biz Kıbrıslı veya Batı Trakyalı Türklere dokunulsun istemezsek, onlar da Irak’ın kuzeyindeki soydaşlarına dokunulsun istemezler. Asker sokmak, Türkiye Kürtlerini yabancılaştırmaktır, onları PKK’nın kucağına tekrar atmaktır. Can çekişen PKK’ya bir Yaşam Öpücüğü vermektir. Vermek istiyorsanız, asker sokmayı savununuz.
Irak’ın kuzeyindeki Kürtlere gelince. Bu insanlar ABD’den en az üç kez kazık yemişlerdir. İlk defa, 1918’de Wilson İlkeleri oluşturulurken umut verilmişler ve yüzüstü bırakılmışlardır. İkincisi, İran ile Irak 1975’te Cezayir Protokolünü imzalayınca, daha önce İran Şahı aracılığıyla silah veren Kissinger onları sıkılmış limon gibi fırlatıp Saddam’ın önüne atmıştır. Üçüncüsü, Körfez Savaşının ardından Mart 1991’de ayaklandıklarında, Baba Bush “Bu, Irak’ın kendi iç sorunudur” diye onları Saddam’ın tanklarıyla başbaşa bırakmıştır. Şimdi, hiç kuşkunuz olmasın ki Oğul Bush, kuracak olduğu kukla Bağdat hükümetine sorun çıkarırlarsa, bu insanları bir dördüncü defa ortada bırakıp perişan edecektir. Ama yapabilecekleri bişey yoktur; en yakınları Türkiye kendilerine düşmandır, federe devletlerini önlemek için asker sokacaktır. Oysa, “Ağabey” gibi davransaydı, onlar da “ehlileşme”ye gönüllü olurlardı.
Bu nedenle, bu Kürtleri de Bush’un kucağına iyice atmak ve kendinize şimdiden iyice düşman etmek istiyorsanız, bölgeye asker sokmayı savununuz.
* * *
Peki, bu durumda ne yapalım, ya bizim Kürtler şey ederlerse, diyenler için söylüyorum: Irak Kürtleri meselesi bir dış politika sorunu değildir, bir iç politika sorunudur. Siz Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasından korkuyorsunuz, çünkü kendi Kürtlerinizden emin değilsiniz. Olsaydınız, bir değil on tane Kürt devleti umurunuzda olmazdı. Emin değilsiniz, çünkü onları gerek ekonomik gerekse demokratik bakımdan mutlu edemediğinizin farkındasınız. Oturun, onlara bir yandan iş-aş, bir yandan da demokrasi verin. Verin ki, Irak ile Türkiye arasındaki mevcut eşik derinleşsin; Türkiye Kürtlerinin asla atlamak istemeyeceği kadar uçurumlaşsın. Türkiye’nin tek garantisi budur.
Türkiye’nin reform yapması için, Irak’ta bir Kürt federe devletinin kurulup da korkutması mı gerekiyor? Anlıyorum; PKK ortalığı kana bularken demokrasi veremezdiniz. Kürt alt-kimliğini rahatça ifade ederek yaşam sürdürmelerine olanak tanıyacak bir kültürel haklar reformu aracılığıyla Kürtleri bu ülkenin “gönüllü vatandaş”ı yapamazdınız. Ama PKK kaç yıldır silindi gitti, yine yapmadınız. Hakkari’deki çocukları Tatilya’ya, Vanspor’u da birinci lige taşımak dışında. “Kültürel haklar verirsek arkasından bağımsız isterler” paranoyasını papağan gibi tekrarlamak dışında. Yaşar Kemal “Kültürel haklar vermezsen bağımsızlık istemezler mi?” diyerek bunun cevabını enfes biçimde verdi, anlamak isteyeniniz çıkmadı.
Şimdi de, kendi Kürtlerimiz dışında, bir de başkalarının Kürtlerine karışarak ülkemizi korumaya çalışıyorsunuz. Hadi bakalım, Allah selamet versin. Ne güçlü ülkeymiş bizimki; sizin gibi 1930 milliyetçilerine rağmen parçalanmıyor.