Baskın Oran

2 x 312 = Türkiye

Bugünlerde adalet mekanizmamızda 2 adet 312 söz konusu.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Milli Gazete yazarı Selahattin Aydar’ın şeriatı savunan yazısında TCK 312’ye göre suç olmadığına karar verdi. Aynı günlerde, Ankara Basın Savcısı Nadi Türkaslan bizim Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu’na 312’den soruşturma açtı (6 aydan 3 yıla kadar hapis).

Bu iki benzemez biraraya gelince, tipik bir Türkiye ediyor…

***

Türkiye’de farklılık arzeden insan ve gruplarla ilgili Yargıtay içtihadı, demokratik bir ülke için hiç iftihar edilesi olmadı bugüne kadar. 1971 ve 74’te gayrimüslim vakıfları hakkında verdiği kararlarda, İstanbul’daki Rum yurttaşlarımızı “yabancı” saymak gibi inanılmaz bir hukuk katliamı gerçekleştirdi ve daha fecisi, bu katliam ondan sonra bu alandaki bütün hukuksuzluklara emsal oldu. Üstelik, Ocak 2003’deki AB Uyum Paketi bu haksızlığı düzelttiği halde, 29.09.2004’te yine benzeri bir karar çıkartarak kafaları allak bullak etti.

Üstelik, bu demokratik kararı yazan üye, Cumhuriyet’e göre, bir ay önce “Kişinin dinsel inanç, düşünce ve kanaatini yaymasını cezalandıran TCK md.115 sadece misyonerlere yaramaktadır, ülke düzeni bozulmaktadır, madde değiştirilmelidir” demiş olan Yargıtay Başkan Vekili Osman Şirin.

Yine üstelik, şimdiki karar 14’e 13 gibi her an değişebilecek bir “çoğunluk”la alınmış bulunuyor.

Bütün bunlara rağmen ve 1930 modeli zihniyet ne derlerse desin, bu karar gerçek bir devrim. Çünkü suçun oluşması için “şiddet veya şiddete teşvik” arıyor. Bir ifade ne kadar sübjektif ve saldırgan ve şoke edici olursa olsun, ona tahammül edilmesi gerektiğini söylüyor. Bütün bunlar, zaten Yargıtay açıkça söylüyor da, düpedüz AİHM ölçütleri. Kalıcı olur mu bilmem ama, bugünleri görmek de varmış. Türkiye bunları bir kez duydu ya, bu işin arkası gelir.

***

Anımsayacaksınız, bizim Rapor çıktıktan sonra, İnsan Hakları Danışma Kurulundan bir GONGO savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Ciddiye almamıştık, çünkü alınacak türden değildi.

Geçenlerde bir celp geldi. Acayipti: 1) Suçlamanın ne olduğunu yazmıyordu; 2) Bir kopyası tarafıma verilmedi; 3) Hitap olarak “İHDK Eski Üyesi” yazıyordu.

Gittik, savcının odasına alındık, suçlamaların hiçbirinin geçerli olmadığını gerek doktrin gerek yasa maddesi belirterek açıkladık. Soruşturmanın içeriği hakkında bilgi vermek Basın Yasasına göre suç olduğu için oraya girmeyeceğim. Sadece, yukarıdaki usulsüzlüklerin beni nasıl rahatsız ettiğini aktaracağım.

Kibar bir kişi olan sayın savcıya sorduğumda, “Eski Üye” hitabının yanlış olarak yazılmış olabileceğini söyledi. Neyle suçlandığımın celpte belirtilmemiş olmasını da, “Kağıt açık olduğu için başkaları okuyabilirdi” diye izah etti. Oysa, Adliye binasında bir zarf bulunabilir ve bunun üzerine “Kişiye Özeldir” yazılabilirdi. Böylece, kendisine celp yollanan kişi, savcıyla konuşana kadar neyle suçlandığını bilmediği için yaşadığı gerginlikten kurtulabilirdi. Böylece, “aynı suça iki kez ceza verilmez” biçimindeki temel hukuk ilkesi gözetilmiş olurdu.

Ama, dediğim gibi, bir değil iki tane Türkiye var. Bu da size ikinci Türkiye’nin takdimi.

Öyle bir ülke ki Türkiye, İHDK üyesi bir Toplumsal Düşünce Derneği başkanı, üstelik avukat F.Bolayır kalkıyor, Rapor’u “Anayasanın, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan 3. maddesini değiştirmek istemek”le suçluyor. Oysa, Türkiye yasalarında böyle bir suç yok! O “teklif dahi edememe” yasağı yalnızca milletvekilleri için ve bunun da tek yaptırımı, TBMM başkanının o değişiklik önerisini gündeme koymayacak olması. Başka hiçbir cezai yaptırımı yok. Üstelik, ben akademisyen olarak bunu tartışmaya açtığımda bunun teknik bir adı bile var: Doktrinde tartışma.

Öyle bir ülke ki Türkiye, Anayasa Mahkemesi 41. kuruluş yıldönümünü kutlamak için 2003 yılında bir sempozyum düzenliyor, sizden de bildiri talep ediyor, gidip sunuyorsunuz, bu bildiriyi Mahkeme iki ay sonra yayınladığı Anayasa Yargısı adlı kitabının 61-92 sayfaları arasında tam metin halinde basıyor, arkasından “Sen Anayasa Mahkemesini nasıl eleştirirsin?” diye suçluyor birtakım insanlar! Mahkeme bildiriyi aynen basmakta sakınca görmüyor da, bunlar Mahkemeyi koruyuveriyor!

312 var, 312 var. İki tane Türkiye var.

Yalnız, şurası da bir gerçek ki, AB Uyum Paketleri ve yarattıkları atmosfer olmasaydı, ne birinci Türkiye olurdu, ne de ikincisi. Ortaçağ devam ederdi.

Bazılarını AB’ye saldırtan da bu zaten.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı