Baskın Oran

12 Eylül’de sen ne yaptın, cici amca?

Televizyona çıktık ya, size daha sonra anlatacağım, bu TV denilen olay inanılmaz bişey. Sanki, tanıdık tanımadık herkes, fikir yürütmek için senin çıkmanı bekliyormuş. Çok, ama çok ilginç tepkiler aldım. Ama, usta gazeteci Hasan Pulur üstadımızınki en ilginci.

Yazısını bitirişiyle de.

Şöyle bitiriyor: “Ve siz Baskın Oran, ‘Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları’nı yazarken, maşallah nasıl da bülbül gibi şakıyordunuz; o gece ise, Abdurrahman Dilipak’ın karşısında, dut yemiş bülbüle dönmüş, dilinizi yutmuş gibiydiniz. N’oldu size?”

Hah, herşeyi anladım da, işte burayı anlayamadım. Kenan Evren’i 12 Eylül’ün azgın döneminde tî’ye alan iki kitap yazmış olmanın, bu TV programıyla ne ilgisi var? “Bosna’daki Müslümanları düşünerek o gece sabaha kadar uyuyamadım” diyen Abdurrahman Dilipak’a   “Öyle mi muhterem? Ya Sivas’ta Madımak Oteli’nde Müslümanlar tarafından cayır cayır yakılarak katledilen Müslümanları düşünerek nasıl uyumuştunuz?” diye neden sormadığımı sorgulasa, yerin dibine gireceğim. Ama, üstadın bir bildiği var ki (veya, yok ki),  böyle anlaşılmaz (veya, pekalâ anlaşılır) bir iş yapıyor.

Üstad Hasan Pulur her yazısını güzel bir fıkrayla süsler. Bu işi çok  ustaca yapar.  Bendeniz de kendisinin aciz tilmizi olaraktan, arada ne ilgi olduğu konusunu bir fıkrayla süslemeyi deneyeyim:

Efendim, Moskova metrosunun üstün özellikleri malum. Soğuk Savaş’ın karanlık yıllarında Sovyet başkentini gezmeye giden bir Amerikan turist grubunun programına bermutad metroyu da koymuşlar. Resmî turist rehberi başlamış hararetle anlatmaya:

“Kentimizin metrosu dünyada bir numaradır. Gördüğünüz avizelerin yanı sıra, trenlerinin dakikliği de emsalsizdir. Örneğin, bu dünyanın hiçbir yerinde görülmez, bizim metro trenlerimiz  kırk dört saniyede bir gelir. Hiç şaşmaz!”

Amerikalı turistler etkilenmişler. Zaten metro, hele New York’dakine oranla, etkilenilmeyecek gibi değil. Ama içlerinden bir ukalâ  başlamış saat tutmaya.  Kırk dört saniye, bir dakika, iki dakika, üç dakika, tren mren yok!

Nihayet  sekiz dakikanın sonunda tren gelmiş. Ukalâ Amerikalı de hemen atlamış:

“N’aber! Hani kırk dört saniyede geliyordu? Tam  sekiz dakika oldu!”

Bozulan rehber çok sinirlenmiş:

“Ne yani? diye hırlamış, siz de zencileri öldürüyorsunuz!”

Eh, bilmem ilgiyi  kurabildiniz mi ama, sizin anlamanız önemli değil, Hasan Pulur üstadın anlaması önemli. Ama, benim içim rahat, çünkü dinleyen söyleyenden arif gerekmiş.

12 Eylül’ün o karanlık günlerinde özgürlük için çarşaf  çarşaf yazılar yazıp,  gazetesini kapattırmak pahasına, cuntayı fırtına görmüş yaprak gibi sallayan bir Hasan Pulur üstadımız var. Gözüpek, özgürlükçü ve antifaşist makaleleri Kenan Evren’in tepesindeki birkaç tüyü de sinirden keman yayı gibi  titreten bu kahraman  ve usta gazeteci arif olup anlamayacak da, ben fakir mi anlayacağım?

Zaten, böylesine bir özgürlük mücahidi yanında, 12 Eylül rezaletiyle mücadele babında, biri arkadaşım Fadıl Kocagöz’le olmak üzere Kenan Evren Paşamın cumhurbaşkanlığı sırasında hazırlayarak yazdığım sadece iki kitapçıktan başka bişey  üretememiş olmanın ezikliği içindeyim. Ne çare ki, herkes kendi yeteneği kadar yapabiliyor.

Ama, ben de, büyüdüğümde  gidereceğim bu eksiğimi. Faşist diktatörlüklere Hasan Pulur ustam gibi saldırıp saldırıp yıkacağım onları. Aman vermeyeceğim onlara. Bir de, faşizmle mücadelede yetersiz kalmış “cici beyler”  hakkında yazı yazıp onların da canına okuyacağım.

Söz veriyorum size, cici amca!

Yarın: Bu TV neymiş de bilememişik!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı