Baskın Oran

Yeni azınlık vakıfları yönetmeliği

Eski yönetmelik bir milli felaketti. Bu, zemzemle yıkanmış. Yapıp da bu memleketi saçma sapanlıklardan kurtaranların ellerine beyinlerine sağlık.

Fakat bunun da kimi maddeleri kesinlikle “Danıştaylık”. Nereleri ve daha önemlisi niçin böyle, anlatacağım. Ama önce, konuyu başından izlememiş olanlara bir “geçmiş bölümlerin özeti”ni verelim.

Artık öğrenmeyen kalmadı: 1970’lerden beri süren “1936 Beyannamesi” uygulaması, bırakın yeni mal edinebilmeyi, gayrimüslim vakıflarının ellerindeki tapulu malları bile gasp ediyordu. Nihayet, AB’ye uyum paketlerinden 03.08.2002 tarih ve 4771 sayılı yasanın 4. maddesi bunu önlemek için çıkartıldı. Bakanlar Kurulu (BK) izniyle mal edinme ve mallara tasarruf olanağı getirildi. Çok önemli bir aşama idi. Ama, Müslüman vakıfları bu işi BK değil Vakıflar Gn.Md. (VGM) izniyle yaptıkları için yasa Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve Lozan başta olmak üzere çok sayıda yasa ve antlaşmayı yine ihlal ediyordu.

Deveden büyük fil varmış. Biz yasa hatalı derken, VGM bu yasa için öyle bir “uygulama yönetmeliği” yaptı ki, yasayı unutturdu. Görenler parmak ısırdılar: Vay, dediler, bir kanun ancak böyle uygulatılmaz! Fazla uzatmıyorum, çünkü bu hikayeyi daha önce ayrıntısıyla yazdım (Agos, 11.10.2002).

AKP hükümeti gelince, 4771/4’ün 1. fıkrası değiştirildi ve BK izni yerine VGM izni getirilerek Müslüman vakıflarıyla eşitlik sağlandı. Yeni yönetmelik, yasanın bu yeni biçimini uygulamak için birkaç gün önce, 24.01.2003’te çıkartıldı. Konumuz o.

Önce, olumlu yönleri. Md.5: Eskiden “birden çok imzalı ekspertiz raporu” 6 adet kurumdan isteniyordu, artık bunlardan birinden almak yetiyor. Md.6: Sunulan belge ve bilgilerin eksik olması halinde geri gönderip tamamlanması isteniyor; bu eskiden yoktu. Ret halinde gerekçeli karar 2 ay içinde bildiriliyor ki, sürüncemede bırakmamak açısından çok önemli. Md.7: VGM iznini yalnızca “ayni haklara ilişkin tasarruflar” için isteyerek, kira kontratı ve dam aktarımı gibi durumlar için gerektirmiyor. Geçici Md.1: Eski yönetmelik, mala tasarrufu kanıtlamak için, 1890 doğumlu bir babanın çocuğu olan bendenizin bile telaffuzda zorlanacağı tam 15 adet tarihsel belge istiyordu; şimdi bunlardan biri ve eşdeğer bir başkası yetiyor. Burada da eksikleri tamamlama olanağı getiriliyor ve karar 2 ayda gerekçeli olarak bildiriliyor. Dahası, eski yönetmelikte insan haklarında karşılıklılık aramak gibi inanılmaz bir hatayı yansıtan md.9 artık yok.

Şimdi gelelim olumsuz (ve “Danıştaylık”) yönlerine:

Md.2: “Gayrimüslimler” teriminin şimdiye kadar yapıldığı gibi yalnızca üç büyük azınlık olarak anlaşılmasını önlemek için, Dışişleri’nin taslağında “Rum, Ermeni, Musevi, Süryani, Keldani, Bulgar, Maroni ve Gürcü cemaatlere ait” diye açıklık getirilmişti. VGM, herhalde “azınlık yaratmamak”(!) için, bunu reddetti. Sonunda, Yönetmeliğin arkasına bu vakıfların bir listesi eklendi. Tabii, daha şimdiden, biri Ermeni biri Musevi olmak üzere iki tane eksik bulunmuş vaziyette.

Md.4: VGM, koşulsuz olarak, vasiyet ve hibeye de karışıyor. İvazlı (vakfa bir yükümlülük getiren) vasiyet ve hibelerde tamam da, ivazsızlarda (yükümlülük getirmeyenlerde) olmaz. Çünkü Müslüman vakıfları VGM’den 1 yıllık toptan izin alıp bu süre içinde istedikleri kadar ivazsız vasiyet ve hibe kabul ederken, gayrimüslimler VGM’den her seferinde izin almak zorunda. Burada din ayrımcılığı var.

Bakın, böylece neler ihlal ediliyor: a) Anayasa md.2 (laiklik), md.10 (eşitlik), md.35 (mülkiyet hakları), md.90/5 (antlaşmaların yasa hükmünde olması); b) Lozan md.37 (38. ilâ 44. maddelerin değiştirilme yasağı), md.39/2 (din ayrımcılığı yasağı), md.40 (eşit haklar), md.42/3 (vakıflara her türlü kolaylık sağlanacağı); c) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md.14 (ayrımcılık yasağı).

Md.6: Burada durum daha da ciddi: Başvuruları değerlendirirken “Gerektiğinde ilgili Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü alınarak” diyor. Bu, resmen, gayrimüslimlerin “tehlikeli unsur” sayılması ve Dışişleri’nin, İçişleri’nin ve MİT’in devreye girmesi demek. Müslümanlar için böyle bir “görüş” aranmıyor. Üstelik, yukarıda Md.4 için sayılmış bütün ihlallerin yanı sıra, bir de yasaya aykırılık var; yasa böyle bişey istememiş. Bu madde tam Danıştaylık.

Geçici Md.1: Burada da aynen Md.6’daki inanılmaz durum var: Devlet kendi yurttaşını gayrimüslimdir diye tehlikeli sayıyor. Bu da Danıştay tarafından kesin iptal edilir.

* * *

Biz hiç, bişeyi tam doğru yapamayacak mıyız? Eski yönetmeliğin serapâ sakatlığı daha taptazeyken, niye bu da çolak doğdu?

Yerim azaldı. Kısaca söyleyeyim, zaten çok basit: Bu “İslamcı” hükümet, gayrimüslim yurttaşlarının eşit haklarını sağlamak için son derece iyi niyetle yaklaştı konuya. VGM’ye, Dışişleri’nin taslağı temelinde müzakere etmesini ve olumlu davranmasını söyledi. Nitekim, yukarıda saydığım olumlu yönler buradan doğdu.

Ama hani bizim aslan gibi bir Sevr Paranoyamız var ya, o yine nöbetteydi. Siz bu paranoyayı hafife alıyorsunuz, almayın, ağırdır o: 1950’lere varıncaya kadar gayrimüslim yurttaşları normal nüfus kütüğüne değil, “Ecanip (ecnebiler) Defteri”ne kaydettirmişti. 28 Aralık 1988’de çıkarttırdığı “Sabotajlara Karşı Koruma Yönetmeliği”nde aynen: “Memleket içindeki yerli yabancılar (Türk tabalı) ve yabancı ırktan olanlar” diyerek gayrimüslim yurttaşlarımızı da “sabotaj yapabilecek tehlikeliler kategorisi”ne katmıştı.

Şimdi de, yeni yönetmelikte elinden geleni yaptı. “Milletin bölünmez bütünlüğü”nü Anayasa’nın yanı sıra benim bildiğim en az altı tane yasayla koruyamadı, bir de milleti din esasına göre bölerek burada korumayı denedi şimdi de. Ama, artık eşitliği sağlamak için kesin bir siyasi irade var. Danıştay da var. Bu iş yakın zamanda tamamdır.

Tamam olup da Türkiye’nin parçalanıvermediğini görenler de belki tedavi olurlar bahaneyle; ve en büyük ulusal kazanç da o olur…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı