Baskın Oran

Somali harekatının muhasebesi

ABD önderliğinde yapılan uluslararası Somali operasyonu sona eriyor. ABD Mart ayında çekilecek. O çekildikten sonra kimse kalmaz. Türkiye de Şubat ayında çekilmeye hazırlanıyor. Mogadişu’ya gönderilen kuvvetlerin Türk komutanı Korgeneral Çevik Bir de görevini bir yabancı generale devretti. Operasyonun bir muhasebesini yapmanın zamanıdır.

1) Uluslararası Hukuk açısından:

Somali’ye birlik gönderme olayı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin TC tarihinde yurt dışına silahlı müdahale yaptığı durumların dördüncüsüdür. İlk olarak 1950-53 arasında Kuzey-Güney Kore savaşı bağlamında Kore’ye, ikinci olarak 1974’e “Kıbrıs Barış Harekâtı” bağlamında Kıbrıs’a, üçüncü olarak da 1980 ve 90’larda “Sıcak Takip” bağlamında K.Irak’a askeri müdahale yapılmıştı..

Kore’ye asker gönderme Haziran 1950 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararına, Kıbrıs çıkartması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasa düzenini” güvenceye almak için Londra’da Şubat 1959’da yapılan Garanti Antlaşması’na, K.Irak’a sıcak takipler ise Irak’la yapılmış ikili antlaşmalara dayanıyordu. Somali olgusu da, gene BM Güvenlik Konseyi kararına dayandı.

Özet olarak, uluslararası hukuk açısından, Türkiye’nin bu dışarıya asker göndermelerde bir açığı yoktur.

2) İç Hukuk açısından:

Kore’ye asker gönderme olayı, Menderes hükümetinin NATO’ya girebilmek  için TBMM’den izin almadan gerçekleştirdiği bir olaydır. Bunun dışında diğerleri iç hukuka uygundur.

3) Uluslararası Politika açısından:

Somali, Afrika’daki ülkelerin önemli bir bölümü gibi, özellikle iklim koşulları yüzünden açlık çekilen, ayrıca kabile kavgalarının doğurduğu siyasal kaostan kurtulamamış bir devlettir. Sırf başkent Mogadişu’daki iç çatışmalarda otuz bin kişinin öldüğünü ve dışarıdan yapılan besin yardımlarının ülkede türeyen çeteler tarafından açlara ulaşmadan yağmalanıp satıldığını söylemek, durumu  anımsamaya yeter.

İşte, ABD önderliğindeki BM Barış Gücü bu ortamda harekete geçti. Bildirilen amaç, ülkede asayişi sağlayarak besin yardımlarını açlara ulaştırabilmekti. Oysa, işin altında başka işler vardı:

Birincisi,  Bosna’daki katliamı Batı dünyası sadece seyretmekle yetinmişti. Bu yüzden de kendi kamuoyundan dahi büyük eleştiri alıyordu. Üstelik, Bosna’da müdahaleden kaçınma durumu, Kuveyt’e müdahalenin ardından da geldiği için, Batı ülkelerinin çıkarcılıkla suçlanması kolaylaşmıştı. Bu ülkeler, bu kötü imajı silebilmek açısından Somali’yi kolay bir operasyon olarak gördüler. Hatta, BM Genel Sekreteri Boutros Gali “Ne Bosna’sı? Asıl Somali’de ölüyor insanlar!” diyerek zeytinyağ gibi üste çıkmaya bile çalışmıştı.

İkincisi, SSCB’nin batmasından sonra kendini dünyada tek  sözü geçen ülke olarak görmek eğilimindeki ABD, Kuveyt operasyonuyla, deyim yerindeyse  bir “Müdahale Hukuku” geliştirmenin ilk adımını atmıştı.  Zaten kolay olan, üstelik Saddam’ın geri zekâlılıklarıyla daha da kolaylaşan bu birinci adımdan sonra şımaran ABD,  ikinci adımı, gene “kolaylığı” nedeniyle Somali’de atmak istedi. Üstelik, tüm dünyanın Somali’ye acıması, bu kolaylığı daha da artırıyordu.

Özet olarak Somali operasyonu, “insaniyet” adına atılan nutukların çok ötesinde, ABD tarafından, dünyanın tüm noktalarına müdahale edebilme sürecinin önemli bir kilometre taşı, bir “Müdahale Hukuku” oluşturucu  olarak düşünüldü ve uygulandı.  Ama başarısızlığı, ters yönde bir örnek oluşturdu.

Konuyu Türk dış politikası açısından ele  almayı yarına bırakıyorum.

 

Yarın: Türkiye, Somali’ye niye asker yolladı?

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı