Baskın Oran

Müslümanlaştırılmış Ermeniler: İnsancıllık ve ulusalcılık

Geçen haftaki yazıma, tanımadığım insanlardan çok sayıda olumlu, bir de olumsuz mesaj geldi. Hepsi de, gerçekten temsilî olmaları açısından önemli.

UDÎ YERVANT’IN ÇİLİNGİR SOFRASI…

 

Mesela, dünyanın taa öbür ucundan, gurbetteki bir tıp profesöründen heyecan:

 

Sevgili Baskın Hocam, bu sabah bölüme geldim, bilgisayarımı açtım, akşamdan kalan emailleri temizliyorum. Senin yazın da beklemekte (Mecburen “Lo”, artık yine “Zo” diyen yiğitler). Yazın pek güzeldi ama, ne zaman Udi Yervant’ın [verdiğin linkteki] YouTube’una tıkladım, her şey değişti. Daha fazla okumaya ‘gözüm kalmadı’; hâlâ iki gözüm iki çeşme ağlamaktayım. Eline sağlık mı desem, küfür mü etsem bilemedim. Hele bir de çilingir sofrasını görünce, eh Baskın Hoca bu da yapılır mı bu garibe dedim kendi kendime.

 

Neyse, eline, kalemine sağlık; söz verdiği gibi eğer Hacı Mehmet Amcanın elini öpme şansın olursa bir de benim için öp. Udi Yervant kardeşimin de gözlerinden öp benim için. Bana bir tüm gün borcun var, eğer [buralara] gelirsen, evim senin evin; rakı getirmeyi unutma. Sevgi ve saygıyla. 

HATAY’DAN GELEN “Bİ EL UZATIN” MESAJI…

İyi Günler Sayın Baskın Oran,

 

Söz konusu yazınızı okuduktan sonra içimde bir acı hissettim. Yazıyı bitirir bitirmez size yazmam gerektiğine karar verdim ve hemen bu satırları yazdım. Anadolu’ da bu bahsettiğiniz acıyı yaşayan ve “birer insanlık kahramanı” olarak adlandırılabilecekler keşke yalnızca “Müslümanlaştırılmış ve Kürtleştirilmiş Ermeniler” olsa… (…)

 

Hıristiyan bir mahallede dünyaya geldim. Ailemden öğrendiğim ilk kelimeler Arapça idi. Okula gidene kadar nadiren Türkçe kelimeler öğrendim. Bana göre Türk olmadığım barizdi ve anadilim Arapça olduğuna göre mutlaka Arap’tım.

 

Ancak zaman ilerleyip bazı şeylerin farkına varmaya başladığımda anladım ki ben Arap da değildim. Ciddi bir kafa karışıklığı yaşamaya başladım, çünkü kendimi tanımlayabileceğim bir kimliğim yoktu. Kaldı ki mahallemizde bulunan ve 700 yaşından büyük olduğu düşünülen kilisemizde bile 3 kere değişen tabelaya şahit oldum: “Arap Ortodoks”, “Türk Ortodoks”, “Rum Ortodoks”…

 

Arap veya Türk olmadığım kanısına vardıktan sonra tabelalara bakacak olursak “Rum” olmam muhtemeldi. Fakat hayatım boyunca kilisedeki ayinler sırasında duyulan tek tük kelimelerden (mesela Kyrie Eleison; “Rab Bize Merhamet Eyle” anlamına geliyormuş, sonradan öğrendim. Bu cümleyi yaşlılarımız gök gürlediğinde falan da söylerlerdi) başka Rumca kelime, cümle duymamıştım.(Halen de duymuş değilim.)

 

Mahallemizde Türk olduğuna inandırılmış olan da var, Arap, Rum, Süryani veya Ermeni olduğuna inanan da. Üstelik hepsinin kendince haklı gerekçeleri de mevcut. Kimisi dedelerinin Ermenice ve Türkçeden başka dil bilmemesine rağmen kendilerinin sadece Arapça konuşabilmekten şikayetçi; kimisi kilisede ayin sırasında Rumca kelimeler bulunduğuna göre Rum olduğumuz iddiasında. Bir başkası coğrafi, kültürel ve dilsel yakınlıktan dolayı (Arapça-Süryanice) Süryani olduğumuzu düşünmekte… Veya kolaycılığa kaçıp “Anadilimiz Arapça, o halde Arap’ız.” diyenler de. Üstünde birleştiğimiz tek konu Hıristiyan olduğumuz… 

 

Mahallemizin birden fazla etnik köken barındırdığı kanısındayım. Ancak ne var ki bu bir kanı olmaktan öteye gidemiyor. Çünkü bizimle alakalı bir tarihî kaynak var mı? Bir doküman var mı? Devlet bizimle ilgili kayıt tutmuş mu? Bunlardan biri var ise buna ulaşmamız mümkün mü? Ulaşabilirsek nasıl ulaşabiliriz? Bu soruların cevabını bilmiyorum ve bu konuyla ilgili cevaba ulaşabilmiş kimse ile karşılaşmadım.

 

Diyeceğim o ki; bize, mahallemize bu konuda yardımcı olmanız mümkün ise bu bizleri çok memnun eder ve bizi bu karmaşanın içinden çıkarır. Eğer bize köklerimizi bulma konusunda yol gösterirseniz hayatımız boyunca sizlere minnettar kalırız. Teşekkürler, iyi çalışmalar, iyi günler.

 

Kimlik karmaşası yaşayan birinin bu insancıllık timsali feryadına cevap verebilecek olan bana yazsın, kendisine ileteyim.

“ANADOLU ERMENİLERİ YAHUDİLERE SOYKIRIM YAPTI!”

Şimdi gelelim, ulusalcılık timsali mektuba. İtaliklerle aynen veriyorum, aralardaki normal puntolar benimdir:

Sayın Oran, Radikal’de yer alan yazınızı okudum. Olaya bakış tarzınız ilk bakışta insani gibi görünüyor. Ama derine inince son derece yüzeysel olduğunu anlayabiliyoruz.

Birincisi, o tarihlerde bu topraklarda yaşayan Ermenilerin bir kısmını devlet zorla Müslümanlaştırmadı. Bu bir devlet politikası değildi. Başka şansları yoktu demeyin, çünkü bunu yaparsanız hem Ermeni ve hem de Hıristiyan kalan Ermenileri yok saymış olursunuz…

Zorla Müslümanlaştırma devlet politikası değildi”. Doğru. Hatta devlet, Temmuz 1915’ten sonraki ihtidaları da yasakladı (çünkü bunlar Tehcir’den kurtulmak içindi). Ama iki şey yaptı: 1) Kaçırıp/nikahına alıp zorla din değiştirtmelere asla engel olmadı; 2) Katliamları durdurmamak suretiyle zorla Müslümanlaştırmayı teşvik etti.

Onlar Müslüman olduğunda da yine Ermeni idiler.  Siz onların en azından bir kısmının isteyerek din değiştirmiş olabileceğini niye hiç ihtimal olarak ele almıyorsunuz? Neden otomatik bir refleksle sanki zorlanmışlar gibi yorumluyorsunuz? Bana sorarsanız o dönem Ermenilerden bazıları Taşnak gibi yapılanmalardan bayağı rahatsızdı. Müslümanlığa geçişlerinde bu da etkili oldu. Bunu niye hiç irdelemezsiniz?   

Mektubun sahibi galiba şunu bilmiyor: Ortadoğu ve Balkanlarda din ve hatta mezhep, kimliğin en önemli hatta tek unsurudur. Kimse, hele de kitleler, durup dururken din değiştirmez. Taşnaklardan rahatsız olanlar ise, esas olarak zengin İstanbul Ermenileriydi çünkü rahatları bozulmuştu.

İkincisi, o tarihlerde pek çok Ermeni Taşnak ve Hınçak çetelerine katıldı. Yaptıkları sadece Müslüman ve hiç bahsi geçmese de Yahudi katliamıydı. Hatta Yahudi katliamı değildi, Yahudi soykırımıydı. Siz niye bu konuya hiç değinmezsiniz?

Çetelerin oluşması, Osmanlı’nın 1870’lerden itibaren uluslararası belgelerle taahhüt ettiği reformlardan (mesela, 1878 Berlin Md. 61) hiçbirini yapmaması ve katliamları bile durdurmaması üzerinedir. Üstelik bunların mensupları da bir avuçtur. Kanlı eylemleri de 1915’in intikamı olarak 1918’den sonradır. “Yahudi soykırımı” yapmış olmaya gelince, doğrusu hayatımda hiç bu kadar “orijinal” bilgi duymadım! Ama azıcık tarih ve fail kayması olmuş galiba?   

Üçüncüsü, 19. Yüzyılın başından itibaren Girit, Mora, Sırbistan, Kafkasya vs gibi bölgelerde Müslümanların neler yaşadığına niye hiç değinmezsiniz?

Yani, Ermenilerin (ve Süryanilerin) İmparatorluğun doğu ucunda kıyıma uğratılması, İmparatorluğun batı ucunda öldürülen Müslümanlarla ilgili!

Dördüncüsü, 100 yıl önce değil 90’larda Karabağ’da bir kısmı katledildikten sonra sürülen 1 milyon Azeri’nin kahramanlığından niye bahsetmezsiniz? 1.Dünya Savaşı’nda Ermenistan’da yaşayan Müslümanları UFO’lar mı alıp götürdü? Hocalı soykırımı ile ilgili neden tek kelimeniz yazılarınızda yer almaz?

Yani, 1992’de Hocalı’da 613 tane Azeri’nin Ermenistan tarafından öldürüldüğünden bahsedersek,  devletimizin kendi Ermeni vatandaşlarından yaklaşık 1.000.000 tanesini 1915’te imha edişini hafifletmiş olacağız!

Ve bitiriyor:

Beşincisi, bu konuda Türkler lehine madem bir şey yazamıyorsunuz. Bari Ermeniler tarafından Doğu Anadolu’da soykırıma uğrayan Yahudiler hakkında iki çift laf etseniz. Kimbilir o Yahudiler sizin tabirinizle “ne kahramanlıklar” yaşadı.

Evet bu dramı da yazabilirsiniz. Ama sadece kendi hoşunuza giden dramları yazarsanız, okuyucular da, ki biri benim, sizi riyakarlıkla itham eder. Saygılar.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı