Baskın Oran

İki cenaze, bir düğün…

Aslı böyle değil tabii. Bizim ailenin spor ve sinema yetkilisi Feyhan’a sordum, filmin doğru adı “Dört Nikah, Bir Cenaze” imiş. Ama başlığı böyle atmak işime geldi.  Çünkü son zamanlarda gazetelerde 2 cenaze, 1 de düğün okudum.

Cenazelerden birincisi, Sezer’le ilgili. Daha doğrusu, Sezer gibi hukuka elifi elifine bağlı bir cumhurbaşkanının içine itildiği durumla. Okumamış olanlar için, 25.11.2000 tarihli Cumhuriyet’ten özetliyorum:

Sezer, anımsayacağınız gibi, kamu bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili Kanun Kuvvetindeki Kararname’yi (KKK) imzalamayı reddetmişti. Gerekçesi, KKK içindeki vergi düzenlemelerinin ancak yasayla yapılabileceği yolundaki anayasal hükümdü. Bu nedenle de, hükümetin, hakaret sınırlarını epey zorlayan eleştirilerine uğramıştı. Çünkü Dünya Bankası, kredi vermeyi, kamu bankalarının özelleştirilmesi için yapılacak düzenlemeye bağlamıştı ve Sezer böylece bu krediyi önlemiş oluyordu.

Ne kadar sinirlenirse sinirlensin, hükümet, başka çaresi olmadığı için söz konusu vergi hükümlerini KKK’dan çıkartarak, kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunu bir yasayla tekrar cumhurbaşkanının imzasına sundu.

Ama bu sefer de, KKK’ya daha önce olmayan bir şey eklemişti: Ziraat, Halk ve Emlak bankaları, özelleştirme işleminin devam edeceği 3 ilâ 4,5 yıllık süre içinde Yüksek Denetleme Kurulu ve TBMM’nin denetimi dışına çıkarılacaktı.

Oysa, anılan süre içinde bunların sermayelerinin yarısından fazlası kamu mülkiyetinde kalacaktı ve doğal olarak, bu pay yüzde 50’nin altına düşene kadar denetim hakkının kamuda bulunması gerekiyordu.

Sezer, açıkça Anayasaya aykırı olan bu durum yüzünden yasayı yine geri gönderecekken, imzalayıverdi. Bunu, resmî açıklamaya göre, “Ülkemizin ekonomik gereklerini göz önünde bulundurarak” yapmıştı…

* * *

Gelelim, ikinci cenazeye. Barçın Yinanç imzalı haberi 23.11.2000 tarihli Milliyet’ten aktarıyorum. “Ankara’dan karşı atak – Dışişleri, Ermeni iddialarını etkisizleştirmek için eylem planı hazırlıyor”

Planın üç ayağı var. Birincisi, “Tarihi tarihçilere bırakalım” tezi uygulanacak ve soykırım savları gündemden düşürülecek. İkincisi, Ermenistan’la ilişkiler normalleştirilecek ve Ermenistan halkı vizenin kaldırılması ve sınır kapılarının açılmasıyla kazanılacak.

Diyeceksiniz ki, bunlarda ne var. Hele ikinci ayak son derece olumlu; ben dahil kaç kişinin söyleye söyleye dilinde tüy bittiği en akılcı bir husus.

Üzücü olan, eylem planının üçüncü ayağı: “Türkiye’deki Ermeni azınlığın sorunlarının giderilmesi”.

Acaba hangi sorundan söz ediliyor? Herhalde bu cemaatteki doğum oranının düşüklüğünden değil. Bu cemaatin Türkiye’yi zor durumda bırakacak bir sorunu var da, o mu giderilecek? Peki, böyle bir sorun varsa, şimdi mi düzeltilir? Dışarıda başımız belaya girdiği zaman mı düşünülür reformlar? Böyle bir şey yapılırsa, Türkiye’nin aşağılanmış olacağı hiç mi akla gelmez? Ben olsam, ulusal onuruna önem veren bir hükümet olarak, dışarıdan böyle bir baskı geldiği zaman asla düzeltmezdim.

Böyle bir baskı gelmeden düzeltirdim[1].

* * *

———————–

(1) Ermeni toplumunun başında, Türkiye için yüz kızartıcı bir sorun gerçekten de var. Bu Türk vatandaşları, ellerindeki vakıf mallarını birbiri ardına yitiriyorlar. Çünkü Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) bunlara bedelsiz olarak el koyuyor. Şu gerekçeyle:

“Sizin bu vakıflarınızın vakıfnamesi yok; ben 1936 yılında sizden aldığım vakıf mal beyannamesini vakıfname sayıyorum; bu vakıfnamede de bu vakıfların mal edinebileceklerine ilişkin bir hüküm yok; demek ki sizin 1936’dan bu yana mal edinmemiş olmanız gerekirdi; onun için bu tarihten bu yana sizin bu vakıfların herhangi bir biçimde edindikleri mallara el koyuyorum”.

Peki, bu vakıfların vakıfnamesi niye yok? Çünkü Osmanlı’da Gayrimüslim vakıfları vakıfnameyle değil, Padişah fermanıyla kurulurdu da ondan. Ama bu konuyu ayrı bir yazıda ele alırız. Sadece, bu acınası  durum bu kadarıyla bilinsin, kol kırılıp yen içinde kalmasın. Çünkü kalırsa, yarın öbür gün AB Bilmemnesi karar çıkartacak: “Türkiye bu konuda baskı yapmaktadır. Bu baskı sona erene kadar adaylığı unutun!” Yine alabildiğine aşağılanmış olacağız. İşte bunun için kol kırılıp yen içinde kalmasın. Bıktık kimi Türklerin yüzünden Türkiye’nin aşağılanmasından. İkrah getirdik artık.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı