Baskın Oran

Bizde ve Amerika’da “Andımız”

Daha önce de, 1942 Varlık Vergisi’nin gayrimüslimleri değil Müslümanları vurduğunu ilan edebilen Cahit Kayra’yı desteklemiş bir Mülkiyeli abim (bkz. R-2, 27.03.2011), geçen hafta sonundaki köşe yazısında, ABD’de her yerde okunan bir ‘Andımız’dan bahsetti. Dedi ki, böyle metinler ABD’de bile var, biz niye yasaklıyoruz. Oysa, tam bir kel alaka.

ABD metni yemin değil

ABD’deki metin, iç savaş yaralarına kabuk bağlatmakla uğraşıldığı bir sırada, F. Bellamy adlı bir sosyalist rahip tarafından yazılıyor (1892): “Bayrağıma ve onun temsil ettiği, herkese özgürlük ve adalet sağlayan bölünmez ulus biçimindeki Cumhuriyet’e sadakat [allegiance] sözü veririm [I pledge]”.

Bizzat ifade ettiği üzere, Bellamy, öğrencilerin “yemin” (I swear) terimini kullanmasını istemiyor. Kadınlara ve Siyahlara eşitlik vermeyeceğini bildiği eğitim bürokrasisini aşamayacağını düşünerek, “eşitlik” ve “kardeşlik” yerine kimsenin itiraz edemeyeceği “özgürlük” ve “adalet”te karar kılıyor. Popüler bir çocuk dergisinde yayınlanan metin hemen resmî okullarda uygulanıyor ve derginin pazarlamacısı J. Upham’in milliyetçilik aşılamak gerekçesiyle okullara bayrak ve dergi satmak için açtığı kampanyanın ardından 1942’de Kongre tarafından da resmen kabul ediliyor.

İki değişikliğe uğruyor. 1942’de “bayrağım” yerine “ABD bayrağı” geliyor çünkü okullarda çok sayıda yabancı kökenli çocuk var. 1954’te de Başkan Eisenhower “Tanrı’nın huzurunda” diye ekletiyor çünkü kendisi bir yıl önce Presbiteryen mezhebine geçmiştir ve Soğuk Savaş’ın orta yerinde komünist devlet ateizmine vurmak lazımdır.

Tabii, ABD gibi ifade özgürlüğü ve dinsel farklılık üzerine bina edilmiş, “Devlet hiçbir dini esas almayacak veya engellemeyecektir” ilkesini kutsal sayan bir devlette bu büyük tepki çekiyor. Parmak kadar çocuklar ne söylediklerini bilemez, tek fikir de bizim kuruluş felsefemize aykırıdır, deniyor. Ateistlerden tutun,  Tanrı’dan başkasına bağlılığı reddeden Yehova Şahitleri’ne kadar dava açan açana. Sonunda ne oluyor, 2006’da metni okumak istemediği için öğretmeni tarafından vatansever olmamakla suçlanan bir öğrenciye okul 32.500 dolar tazminat ödüyor. 2009’da, 13 yaşındaki öğrencisine baskı yapan öğretmene özür diletiliyor. 2010’da İstinaf Mahkemesi karar veriyor: Metnin Tanrı’ya atıf yapması, karşı çıkan öğrencilerin haklarını ihlal etmez çünkü öğrenci bu metni “okumaya zorunlu değildir”.

Bizdekinin ortamını bilelim

Ama, bizde zorunlu. Feyhan’ın annesinin babası Reşit Galip Bey’in 1933’te kızlarına 23 Nisan için yazdığı, sonra resmileştirilen metni okumak, gayrimüslimler dahil, tüm öğrencilere zorunlu: “Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” 12 Mart cuntası 1972’de “budunum”u “milletim” yapıyor, “and içerim”i de ekleyerek yemin haline getiriyor. 28 Şubat cuntası da 1997’de ‘katkı’sını ihmal etmiyor. Ama metnin özü değişmiyor: Birey’in “Türk varlığı” içinde eriyip gitmesi.

Tamam da, her şey kendi ortamında incelenir. Genel olarak, tüm Avrupa’nın yarı-faşist veya faşist yönetimlerle donandığı 1930’lar ortamı. Özel olarak, Reşit Galip’in 1893’te Rodos’ta doğduğu ortam. Girit fokurduyor. Orada ortaokulu bitirdiği yıl, Yunanistan bu adayı ilhak ediyor (1908). 4 yıl sonra Rodos’a İtalyan işgali gelecek (1912). Kardeşiyle bir sandala biniyor, kendini karşı kıyıdaki Marmaris’e atıyor. Yani, Yunan’ın “efendi” olduğu yerden, kendi türünü “efendi” yapabileceği Anadolu’ya. Dönemin Rumeli göçmenlerinin öyküsü ve ülküsü.

Normal, ilginç, anormal

Bunlar “normal” de, Ant’ın özünü teşkil eden “Sen-ben yok, Biz varız” felsefesinin İmparatorluğun taa öteki ucundan, Çermikli Zaza Tevfik Bey’in 1876 Diyarbakır doğumlu, sonradan Gökalp takma adıyla yazacak oğlu Ziya’dan geliyor oluşu “ilginç”. Eğer “anormal”i soruyorsanız, onu da verelim: Böylesi bir ortamda yazılıp cunta tarafından yemine dönüştürülen metnin sabi sübyana sabahları çığlık çığlığa bağırtılmasının kaldırılması üzerine 21. Yüzyılda kopartılan ulusalcı şamata.

Mülkiyeli abim, “Bu ant, Cumhuriyet’i ayakta tutma çabalarının bir parçasıdır”, diyor. Sakın tam tersi olmasın? Bu yemini Türklük’ten dışladığın gayrimüslimlere ve baskı yapıp Kürtlük bilinci kazandırttığın Kürtlere metazori bağırtıyorsun, sonra da bu insanların Türk olmalarını, entegre olmalarını bekliyorsun. Bir de, hiç düşünmüyorsun, mesela B. Trakya’daki Türklere her sabah “Yunan’ım, doğruyum, çalışkanım. Varlığım Yunan varlığına armağan olsun!” diye bağırtılsa nasıl kudururuz sinirden.

Mülkiyeli abim, “Bizim cumhuriyetimiz, dağılmış bir toplumu toparlama, ulus-devlet kurma hareketidir”, diyor. Ulus-devlet’in, hakim etnik grubun kimliğinden başkasını yasaklayan devlet türü olduğunu bir profesör bilmez mi? Üstelik, Ant için, “emperyalist güçlerin ülkeyi parçalamasını önleyecek şuura sahip olmalarını sağlamak için yazılmıştır” diyor. Acaba, hakim etnik grubun dayatmaları yüzünden içten bölünen ülkeleri emperyalizm daha mı zor geçiriyor ele?

Ama en fazla ıskaladığı olay şu: Amerika’daki çocuk, soyla-ırkla değil, üzerinde yaşanan toprakla tanımlanan ve her göçmeni kucaklayan “Amerikalı” kavramını temsil eden bayrağa ‘sadakat ilan’ ediyor. Türkiye’deki çocuk ise, hakim etnik grup olan ve gayrimüslimlerle Kürtleri alabildiğine dışlayan “Türk” kavramına ‘ant içiyor’. Düpedüz  bir etnik üstünlük iddiası. Sapına kadar bölücü. Şimdi fark edebiliyor musunuz, “Türkiyeli” kavramının hikmetini?

 

Not-1: Gazetecilerin sürekli telefonlarına Feyhan’ın verdiği çok kısa cevap: “O günler için gerekli olmuş olabilir. Bugün için anakroniktir. Çok önceden kaldırılmalıydı.

Not-2: Erdoğan’ın “Sözümona bilim insanı” demesi de, en azından, son derece ayıp. Dr. R. Galip bilim adamı falan değildi. Siyasete geçmeden önce, gönüllü gittiği Kütahya Tavşanlı’da mütevazı bir toplum hekimiydi. “Köylücülük” yapacağım derken, ihtisas bile yapamamıştı. Sakın Erdoğan bu ayıbı, R. Galip “Türkçe ezanın mimarlarından” olduğu için, yani dincilik uğruna yapmış olmasın? Ama sakın unutmasın, etme-bulma dünyasıdır: Bundan bir süre sonra 2013’ün koşullarını bilmeden yazacak olanlar, kendisini hakkettiğinden bile berbat anabilirler.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı