Van savcısı, iddianamesinde kanıtlanmamış ve kanıtlanması zor şeyler söyledi. Tamam. Ama bu memleketin “herkese lazım” hukuk devleti olması açısından asıl önemli şey bambaşka:
Madem bir iddianamede hukuksal değil siyasal iddialar ileri sürülünce, görev kötüye kullanılınca, ihmal edilince Adalet Bakanlığı derhal iki müfettiş gönderiyor, derhal suç duyuruları yapılıyor, neden aynı durumlarda örneğin bizim Azınlık Raporu davasında böyle şeylerin binde biri olmuyor?
Bendeniz, “karşı-iddianame”min sonunda, iddianameyi hazırlayan savcılık makamı hakkında tam 12 adet suç duyurusunda bulundum. Bunlar devedişi gibiydi ve arasında şunlar da vardı: Bölücülük, anayasayı ihlal, Atatürk’e hakaret, devletin yargı organlarını aşağılama, yargılamanın ciddiyetine gölge düşürme, vazifeyi ihmal, vazifeyi suiistimal.
TBMM Şemdinli Komisyonu için “Bana göre Meclis’te böyle bir komisyonun kurulması hataydı” (Radikal, 8.3.06) diyen Adalet Bakanı bizim davada böylesi bir iddianameye müfettiş yollamadı. Neden? Suç duyurularımı teftiş için yeteri derecede vahim bulmadığı için mi, yoksa ben Kara Kuvvetleri Komutanı (KKK) olmadığım için mi?
Neden ana muhalefet partisi genel başkanı Deniz Baykal, “Orduya karşı darbeyi ilan edip önledik” (Radikal, 10.3.06) dedi de, şimdiye kadar görülmüş en “kemiksiz-kılçıksız” ifade özgürlüğü olayı olan Azınlık Raporu davası hakkında tek kelime etmedi? Üstelik, biz bu Rapor’u İHDK Yönetmeliğinin 5. maddesinin amir hükmüne göre görevimiz icabı yazmışken? Doçenti olduğu Siyaset Sosyolojisi disiplini ifade özgürlüğüne karşı olduğu için mi, yoksa ben KKK olmadığım için mi?
Arabada bombalarla, “sakıncalı kişiler” listesiyle ve bombalanan yerin krokisiyle yakalanan (Milliyet, 23.11.06, 29.11.06; Radikal 14.12.06) Astsubay’ın “Göreve kaval alıp mı gitseydik!” biçimindeki demecini “Astsubay Cezaevinden Seslendi” sürmanşetiyle veren Hürriyet gazetesi (17.3.06) neden günlerdir Şemdinli’yi temize çıkarmak için kampanya sürdürüyor da, bizim dava ve savunmalarımız hakkında tek satır yazmıyor? Bu savunmalar Ali Kaya’nın demecinden daha silik diye mi, yoksa ben veya Prof. Kaboğlu KKK değil diye mi?
Aynı gazete, Hakkari Belediye Başkanı Metin Tekçe’nin TBMM Şemdinli Komisyonunda “Türklüğümle gurur duymam. Türk değil, Türkiyeliyim” dediğini (16.3.06) neden çarşaf gibi yayınlıyor? Üstelik aynı sözler 28.11.2005 tarihli Radikal’deki Neşe Düzel röportajında kelimesi kelimesine söylenmişken? Tam üç aylık haber bayat sayılmıyor mu? Üstelik Tekçe “Türkiyeliliğimle gurur duyuyorum” diye eklemişken? Acaba bir Kürt’ün Türklükle gurur duyması kanunen mecburi ve pek doğal olduğundan mı? Yoksa, Tekçe, İstanbul Üniversitesi sempozyumunda “Tehcir mecburiydi” diyebilen (Radikal, 18.3.06) Keğam Karabetyan kadar “makbul vatandaş” sayılmadığından mı?
Vaktiyle, böyle ifadeleri verenlerin adını Sema Pişkinsüt asla açıklamazdı; neden bu Komisyon insanları ifşa edip hedef gösteriyor? Bundan sonra hangi akılsız gidip samimi ifade verir bu komisyonlarda? Vermesinler diye mi yoksa?
Her şeyi bırakın. Diyarbakır’da Öcalan’ı destekler slogan attığı ve emniyet kuvvetlerine taş fırlattığı suçlamasıyla yargılanan Osman Uzan hakkında dava açan Savcı Muammer Özcan, iddianamesinde Kürtlere “Sözde Halk” dediği zaman (Milliyet, 16.3.06), başta Adalet Bakanlığı olmak üzere neden hiçbir resmî makam kalkıp da tek kelime etmedi? Türkiye’de en aşağı 15 milyon insanın mensup olduğu objektif kimliğe saldırıda bulunmak bölücülük olmadığı için mi, yoksa geçen Nevroz’da Mersin’de 12-13 yaşlar civarında beş tane veledin Türk bayrağını çiğnediği haberleri üzerine yayınlanan Genelkurmay bildirisi “Sözde Vatandaş” diyerek bu türden iddianamelere bir yıl öncesinden icazet verdiği için mi? Başkanı Org. Özkök “Aykırı fikir vatan hainliği değil” diye enfes bir ders vermiş olan Genelkurmay, neden bu türden işlevi dışına çıkan iddianamelere sinirleniyor o zaman?
Yüz binlerce Anadolu insanının 1915’te telef edilmesinin bir numaralı sorumlusu olan Talat Paşa’yı Berlin’de âlâ-yı vâlâyla anışımız, “Soykırımı cezalandırmak hiçbir zaman suç sayılmaz” buyuran Ermenilerin Talat Paşa’nın katili için Erivan’da anıt açmalarından (Milliyet, 17.3.06) daha mı mantıklı?
***
Çok iyi düşünmemiz lazım; işler kötüye gidiyor. Evet, gerek Türkiye aşağılanıyor, gerekse Türkiye’nin yargı organları ve ordusu gibi kimi temel/vazgeçilmez kurumları. Ama aşağılayanlar, acaba aşağıladığı söylenenler mi, yoksa tamamen başkaları mı? Örneğin kimi komutanları böyle hukuk-üstü tutmak TSK’ya yararlı mı, çok zararlı mı; iyi karar vermemiz gerek. Bu memleket ve bu kurumlar çok lazım bize. Ama, “yedeğinin bulunup bulunmaması”ndan çok, böyle aşağılanmamış olmaları önemli.