Baskın Oran

Türkiye büyük burjuvazisi: Tarihî misyon, nihayet !

Çok az konuşan yaşlı babam Hüseyin Ekrem Bey’in hayatboyu kendiliğinden dökülen bikaç cümlesinden biri, 27 Mayıs hareketinin hemen öncesinde söylediğidir. O tarihte yalnızca 15 yaşındayım ama, öğrenci olayları abimle ablamın yanısıra beni de müthiş umutlandırıyor. Sağ eliyle bir tabancanın tetiğini çekme hareketleri yaparak aynen şöyle demişti:

“Evlâdım, bu var ya bu, bu oynamadan hiçbişey olmaz!” (Bu arada, sırf lâfın devamını da yazmak için söylüyorum, o A.Menderes düşmanı adam, 27 Mayıs sabahı da şöyle diyecekti: “Ben ne demiştim? Dediğim çıktı. Ama, iyi bişey oldu sanmayın! Şimdi bu askerler gitmek bilmezler. Adnan’ı arayabiliriz”).

Türkiye’nin rezil bir ülkeden yaşanabilir bir ülkeye dönüşmesi için Türkiye küçük burjuvazisinin okumuş kanadından (yani aydınlardan) çok insan, çok kurum, çok şey yaptı. Canı dahil, neyi var nesi yoksa gerçekten feda etti, etmeye de devam ediyor.

Ama, büyük burjuvazi bugüne kadar hiçbişey yapmadı. Sadece kesesini doldurmaya baktı. Tersine, zayıflıktan gelen bir korkuyla, ırkçılarla ve dincilerle birleşerek aydınların ezilmesine katkıda bulundu. 12 Eylül olunca, bir Halit Narin Efendi’nin, “Şimdi gülme sırası bizde” deyişini unutacak değiliz.

Ama bugün, Türkiye büyük burjuvazisini temsilen TÜSİAD, nihayet, “Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi”yle ilk kez bu ülkeyi yaşanabilir hale getirmeye yönelik muazzam tarihî bir çıkış yapıyor.

Muazzam tarihî, çünkü Hüseyin Ekrem Bey’in yukarıdaki sözündeki “tetik” gibi, hele de işçi sınıfının canına okumuş küreselleşme döneminde kapitalist bir ülkede “büyük burjuvazi” harekete geçmeden köktenci dönüşüm olamazdı. Bu, şimdiden ister farkına varın ister varmayın, Türkiye’de demokrasi ve sivilleşmesinde bir  MİLÂD’dır.

Aslında, TÜSİAD paketinin demokratikleşme ve sivilleştirme (yani ülkeyi hem askerîlikten, hem de dinîlikten arındırma) kavramlarıyla özetlenebilecek olan girişimi, Avrupa büyük burjuvazisinin fî tarihinde yapıp bitirdiği bir işti. O burjuvazi, bunu milliyetçilik için yapmıştı. Yani, iktidarın temelini nihayet Tanrı kavramından kurtararak artık millet kavramına dayandırmak, uygarlığın özünü de nihayet iman kavramından kurtararak artık akıl kavramına yaslamak için.

Şimdi, beyler, burada üç tane kocaman soru var.

Birincisi: Bizim büyük burjuvazi bunu niçin yapıyor?

Tabii ki idealizmden, yurt sevgisinden değil. Menfaati artık öyle gerektirdiği için yapıyor. Zaten, girişimin sağlamlığı da buradan geliyor. İkisi iç, biri dış 3 nedenle yapıyor:

1) Eskiden, 1950’den ve özellikle 1965’ten beri milletvekillerini büyük burjuvazi yönlendirirdi. Şimdi Mafya’nın borusu ötüyor. Alarm çanları.

2) Devlet, yatırıma gidecek milyarlarca doları güneydoğudaki kirli savaşa savuruyor ve bunun sonu yok.

3) Büyük burjuvazi istemeseydi, AB’yle gümrük birliği olamazdı. Demek ki büyük burjuvazimizin tek seçeneği, dünyaya açılmak. Ama bu iş Türkiye’nin bu rezil siyasal yapısıyla olacak iş değil. İnsan hakları ve özellikle Kürt sorunu nedeniyle bu kadar aşağılanan, ayakların baş olduğu bir Türkiye’nin burjuvazisinin dünya piyasasında kabul görmesi mümkün değil. Yine alarm çanları.

Aslında, bu gelişim “geliyorum” diyordu. İki açıdan:

1) Kişisel girişimler haber vermişti. C. Boyner, S. Sabancı, B. Tibuk örnekleri boşuna değildi.

2)  Türkiye’nin üçte birinde artık ticaret yapamamanın acısıyla kuyruğu sıkışmış Anadolu burjuvazisi Doğu Ergil’e meşhur TOBB raporunu ısmarlamıştı.

Ben şahsen TÜSİAD’ın da kervana katılmasını bekliyordum, ama bu kadar çabuk ve özellikle de bu kadar köktenci olmasını beklemeye cesaret edemiyordum.

Bu durumda, ikinci büyük soru: Niçin şimdi?

Çünkü konjonktür pek uygun. Demokratikleşmeyi ve sivilleşmeyi engelleyen iki büyük mihrakın, ırkçı çetenin ve dincilerin prestiji, Susurluk ve Fadime olayları sonucu yerlerde sürünüyor. Bir tek ordunun prestiji yerinde ki, “Paket”e en büyük itirazların MGK meselesinden gelmesinin sebebi de bu. Ordunun prestijinin de sarsılması için, ya ikinci bir 12 Eylül faşizmi gerekiyor, yada bir Yunanistan yenilgisi.

İkisi de arzu edilmeyeceği ve beklenmeyeceği için, harekete geçmenin tam sırasıydı. Üstelik, şimdi Alman yargıcın Saygıdeğer Bayan Çiller için söyledikleri de patlamış durumda. TÜSİAD şimdi “Biz, ulusal imajımız bu hallere gelmesin diye bunu yaptık” demek hakkına sahip ve de yemin etse başı ağrımaz.

Gelelim, üçüncü büyük soruya: TÜSİAD ne kadar kararlı?

Umarım (ve sanırım), çok. Gerçi bu iş bitmedi, daha yeni başlıyor, TÜSİAD içinden ve dışından özellikle orduya yağ çeken epey bozuk sesler çıkacak, ama olay başladı bir kere. Benim umudum şuradan kaynaklanıyor:

Bu sonuçta başkan Halis Komili’nin demokrasiye ve bilime önem veren kişiliğinin rolü var. Ama kişisel eğilimler yetmez. Türkiye büyük burjuvazisinin büyük çıkarı var bu işte. Türkiye’nin şansı da burada. Ülkenin çıkarı, ülkenin en etkili toplumsal sınıfınkiyle çakıştı bu sefer. Gericiler koalisyonu bozuldu. Fazla şer’den hayır doğdu.

Anadolu’nun köylü burjuvazisiyle, İstanbul’un büyük burjuvazisi arasındaki fark da kendini belli etmiş oldu. Yalım Erez, hazırlattığı Doğu Raporu’nun tepkiye yolaçması üzerine epey bir süre ortalıktan arazi olur ve şimdi TÜSİAD raporuna da “Entellerle Boğaz yalılarında viski içenler hazırlattı” diye çemkirirken, TÜSİAD raporunu bizzat başkan Komili götürüp verdi, yeni başkan Muharrem Kayhan da “Desteklemek ne kelime, altında imzamız var” dedi.

Sonuç: Tekrar ediyorum, hemen netice vermesi işin doğasına aykırı olur ama, bu paket Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve sivilleşmesinde bir MİLAT’tır. Kim yaparsa yapsın,  kutlu olsun !

Önceki Yazı
Sonraki Yazı