Baskın Oran

Yazısız

29 Ocak 1997 Çarşamba

Saat 16.30. Benim uzun boylu komşu şimdi Ankara’dan Meclis’ten telefon etti. Şeamet kuşu mudur nedir, haberi kötü. Bu Oral Çelik denilen hayta, o Susurluk Komisyonu denen aptal yerde ifade vermiş. Bizim zamanımızda bunlara vatan millet adına verdiğimiz vazifeyi herkesin önünde patır patır anlatmış.

Ben zamanında dememiş miydim! Böyle başıbozuk heriflerle iş görürsen böyle olur işte! Artık gazeteciler doluşurlar, ağzımı arar dururlar. Netekim içlerinde yırtıkları var, direkt olarak bile sorup tencereyi kirletirler.

Şimdi, benim hatıraların zinhar yayınlanmaması gereken kısımlarını tavanarasına saklamıştım, aslında bunları hemen imha etmek lazım ya kıyamıyorum, ama Allah gecinden versin bana hak vâki olmadan bir gün önce şöminede mutlaka yakmaya kararlıyım, işte hatıraların o kısmını gidip indirdim. Böyle mahrem devlet işlerini hizmetçiye de buyuramazsın, inip çıkarken kafamı vurdum, fena halde şişti, ekmek çiğneyip koydum. Allah belâsını versin bütün bu başıbozukların! Bak o zaman ne yazmışım:

25 Mart 1981  Salı

Saat 18.10:  Çok heyecanlıyım. MİT Müsteşarım ile Özel Harp Dairesi Başkanımı şimdi gönderdim. Bu ASALA hainleri bizim diplomatları durmadan vurup duruyorlar ya, o meseleyi konuşmak için çağırmıştım. Hem bu heriflerin masum insanlarımızı öldürüp öldürüp ceza görmemeleri kanıma dokunuyor, hem bu gidişle Türkiye’de hariciyeye girmek isteyecek adam kalmayacak, hem de bu alçaklar yurt dışındaki askerî ataşelerimizi de öldürmeye başlayacaklar bu gidişle.

Toplantıyı açarak kendi düşündüğüm zecrî tedbiri açıkladım: ASALA katillerine hitaben bir Konsey bildirisi yayınlayacağız. Gelin, yolunuz yol değildir, devletimizin adil ve müşfik kollarına teslim olun, yoksa idam edilmek üzere Türkiye’ye iadenizi talep ederiz ha, diyeceğiz.

Ama efendim, bu adamlar daha yakalanmadı ki iade edilsinler deyince çok sinirlendim ve “Öyleyse biz yakalayalım da Avrupalılara teslim edelim, utansınlar” dedim.

“Biz de zaten ona benzer bir formülle gelmiştik efendim” dediler. Nedir, dedim. Şöyle konuştular:

“Sayın Devlet Başkanım, bu Avrupalılar bizim gibi müttefiklerine anlayışlı değildir; idam edileceği kesin olan adamları biz her zaman İran’a gönderiyoruz ama, bunlar bize göndermez ki…”

Burada sözlerini kesip girdim. “O halde mesele basittir. İdam edeceğimizi Avrupalılara söylemeyiz, olur biter. Sonra da gelince asarız. Asmayıp da besleyecek değiliz ya! Bakara Suresinde bile idam var” dedim.

“Efendim, onlar bu suçun cezasının Türkiye’de idam olduğunu bilir, vermezler. Onun için, biz bu katillerin cezasını kendimiz vereceğiz, onları orada vurduracağız” dediler.

Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim. Bir anda sevindim ve sordum:

“Bu iş için kimi seçtiniz? Ben tanıyor muyum? Subay mıdır astsubay mı?” dedim.

“Sivil seçtik efendim” cevabını alınca sersemledim. Koskoca ordumuzun içinde bu şerefli görevi yapacak asker yok mu yani? Şöyle izah ettiler:

“Sayın Devlet Başkanım, elimizde bu tip işler için  kalifiye resmî elemanımız yok. Buna karşılık, çok kalifiye Ülkücülerimiz var”.

Bunlar suçlu olduklarından şu anda yurtdışına kaçmışlar. Kaçmalarını biz kolaylaştırmışız. Ayrıca, bu iş karşılığında bunların kimi arkadaşlarının cezaevinden kaçmasına göz yumacakmışız.

Tam, bunların kaçmasını niye kolaylaştırdık, arkadaşlarının kaçmasına nasıl göz yumacağız, bunları soracakken,  “Ayrıca ellerine de 10.000 dolar para vereceğiz.” diye ekleyince çileden çıktım, bunları sormayı unuttum, şöyle bağırdım:

“Para mara verdirmem. Ne parasıymış? Devlete hizmet ediyorlar, daha ne isterler? Ayrıca, bu herifler suçluymuş!”

Şöyle cevap verdiler: “Efendim, asıl önemli olan husus da burası ya. Biz bu türden adamları bundan sonra da Özel Harp Dairesi emrinde her zaman kullanacağız. Bir taşla bikaç kuş. Beraat etme garantisi verdik mi, Türkiye’ye de kuzu kuzu dönerler, adam da vururlar, gizli operasyonlarımızı sorgulayacak anamuhalefet partisi genel başkanlarına bile istediğimiz çamuru atarlar. Siz yeter ki bize yetki verin” dediler.

“ASALA’yı bitirecekseniz, sivil kullanmanıza razıyım. Mademki Özel Harp ileride de kullanacak, beraat ettirilmelerine de peki. Ama bu para benim ileride alacağım emekli ikramiyemden fazla. Hem genelkurmay başkanı, hem devlet başkanı, hem de MGK başkanı olan bir adamdan nasıl daha fazla para alırlar!” dedim.

“Efendim, bu adamlar Hilton otelinin metrdoteli gibi bordroya imza atmıyor ki. Kim bilecek?” diye  cevap verdiler. Biraz rahatladım.

Ama, yine de bu işi resmî bir kişiye emredip yaptırsaydık daha iyiydi diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

30 Ocak 1997 Perşembe

O zamandan bilmişim ben bu başıbozuklarla iş yapılmayacağını ama, ASALA’yı bitirme telâşı içinde beni ikna ettiler. Üstelik, ASALA canilerini kendi yaptıkları aptallık bitirdi, yani gidip Orly’yi uçurarak Fransızları kızdırmaları. Biz de 10.000 doları bu haytalara boşuboşuna kaptırmış olduk. Neyse. Hiç olmazsa bizimkilerin bir tahmini doğru çıktı. Herif bunca münasebetsizlik arasında bile gereken yere gereken çamuru atarak devleti korumayı becerdi.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı