Baskın Oran

Bu kadın aklanmalıdır!

Bu sabah gazeteleri okuyoruz, eşim Feyhan düşündükçe anlamlı bulduğum bir laf etti:

“Şu kadının aklanma davaları bir an önce bitse de, Türkiye rahatlasa”.

Ben de biliyorum, hayatta hiçbir şeyin tek nedene dayanmadığını. Ama, bugün Türkiye’deki bütün rezalet “bu kadın”ın malını-mülkünü yargı konusu yaptırmamak için verdiği mücadelede gelip düğümleniyor.

Bugün Refah’ın hilâfeti geri getirmeye giriştiğini düşünün, kıyametin koparılmayacağını bilse bu kadın onu da destekleyecek. Sırf, malı-mülkü araştırma konusu yapılmasın diye.

Bu yüzden, eğer bu rejimin gücü bu kadının malını mülkünü bağımsız yargı önüne çıkarmaya yetmeyecekse, bu kadının bütün malı-mülkü ve ne kadar kuşkulu davası varsa tümü bir seferde aklanmalıdır.

Tabii, kendisini vargücüyle destekleyen siyaset takımının da ne kadar malı-mülkü ve kuşkulu davası varsa, onlarla birlikte.

Daha da önemlisi, kocasınınkilerle birlikte.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek çıkarları için.

“Refah’ın iktidarı asla kaba kuvvetle engellenmemelidir. Hem oyunun kurallarına uymaz, hem de Refah korkunç güçlenir. Bırakın iktidara gelsinler, bir yandan yıpransınlar, bir yandan da ehlileşsinler. Rejime entegre olsunlar. Dinci kadrolaşma pahasına olsa bile”. Yırtına yırtına böyle diyenlerden biri de bendim.

Bugün de aynen diyorum. Ama, itiraf ediyorum, “bu kadın” faktörünü hesap etmemişim.

Bu kadın ve malı-mülkü sayesinde Refah öyle bir balık yakaladı ki, o kadar olur. Oturup özene bezene kendisi imal etseydi, ancak bu kadar müsait olurdu. Hiç hayır demiyor. Zaten ağzı da benziyor, erbabı bilir, Never Says No!

Bu kadının kendisi başbakan yardımcısı, içişleri bakanı yaptığı polis müdürleri ile milletvekili yaptığı aşiret reisleri de başrolde olduğu için, tarihinin fırsatı Susurluk’u kullanamıyor bu memleket.

Refahçılar bu kadın sayesinde azabildikleri için, Sincan’da adı-fiziği-beyni tam uyumlu belediye başkanları gündem saptırıp Susurluk’u unutturabiliyor.

Sonra, daha da vahimi, böyle gerizekâlılıklar Sincan sokaklarında sabahın köründe palet gıcırtıları içinde General Patton filmleri oynatılarak önlenmeye çalışılıyor.

Bu kadının milletvekili yaptığı emekli genelkurmay başkanları da bu sayede televizyona çıkıyor, “O kadar sinirlendim ki, Sincan’a gitmek istedim” diyorlar. Paşamız, bir gazeteci devletin polisleri tarafından işkenceyle öldürünce (ve davası çadır tiyatrosu dolaştırır gibi il il dolaştırılınca) hiç sinirlenmiyor da, bir Neanderthal kalkıp bir gazeteciyi tokatlayınca çok sinirleniyor.

Bakın, daha ne sonuçlar çıkıyor. Bazıları, Cezayir’de dinci FİS’in nasıl devleştiğini hiç hesap etmeden, böyle filmlere alkış tutuyor. Cezayir’deki oyunun ilk perdesinde iktidar, solculara karşı dincileri güçlendirmişti. (Bu perde önce 1965’den sonraki Demirel iktidarı, sonra da 12 Eylül darbecileri tarafından başarıyla tamamlandı). Cezayir’deki ikinci perdede, devlet eliyle güçlenmiş dincilerin seçimle iktidara gelmesi Ordu tarafından engellenince, FİS halkın gözünde devleşmişti.

Adı-fiziği-beyni tam uyumlu bir belediye başkanına karşı tam 20 tank ile 15 zırhlı taşıyıcı ve askerî cip yollanırken bunlar hiç mi akla gelmiyor?

Solcular ezilince Filistin devrimini savunmak dincilere kaldı desem, anlamazsınız ki Türkiye’nin durumunu. Ancak Sincan’da yeni belediye seçimini yapıp da sonuçları alınca anlarsınız siz.

Onun için, aklayın bu kadını. Kocasını da aklayın mutlaka. Destekçilerini de aklayın. Bir defada ve geri dönüşü olmayan biçimde, 12 Eylül kanunları gibi değiştirilmesi teklif edilemeyecek tek maddelik bir yasayla aklayın gitsin. Yanında da mecburî bir Amerika bileti verin, tek gidiş. Sizin elinizden memleketin selâmeti için başka bişey gelmez çünkü.

Aklayın da artık bitsin. Başımızın gözümüzün sadakası olsun. Ama kurtulalım. İşimize bakalım.

İşimiz var.

Düzeltme: Geçen haftaki yazının başlığı “Yazısız” olacaktı. Düzeltir, özür dileriz.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı