Baskın Oran

Baba’ya minnet…

Seni tanıyalı, hesaba vurdum, 36 yıl olmuş Baba.

Mülkiye’ye 1964’te yeni başlamıştım. Ekim ayı olmalı. Komşumuz Hukuk Fakültesinde bir açıkoturumda seni ilk defa gördüm. Adalet Partisi genel başkan adayı olarak ilk kez üniversite öğrencisinin önüne çıkıyordun. İzmir’den yeni gelmiş sığırcık yavrusuydum; Sadettin Bilgiç’ten daha medeni gözüktüğün için seni yeğlemiştik. (Aynen, bir zamanlar Köksal Toptan’a göre daha medeni gözüktüğü için Tansu Çiller’i yeğlediğimiz gibi).

Uzatmayayım, devran döndü, iki 12 felaketini yaşamak zorunda kaldık, “Morrison Süleyman” dediğimiz sen de bizimle yaşadın diye sana da sempati duyduk; ama asıl önemlisi, “Ben değiştim” dediğin zaman çok sevindik.

İnanmaya çok ihtiyacımız vardı…

* * *

Her ülke hakkettiği gibi yönetilirmiş; dert değil. Ama bilmem Türkiye bu son olayları da hakketti mi.

Koltuğa yapışmak insanî bir zaaf; hepimizde olabilir. Bana koyan, eski düşmanın yeni ortağın Ecevit’in ağzından formüle ettiğin gerekçe oldu: “Ben gidersem istikrar kalmaz”.

Koskoca Atatürk’ün II. Dünya Savaşına beş kala gidişiyle bile istikrarın bozulmadığı bir ülkede bunu sen söylememeliydin. Hangi istikrar, Baba?

1) Siyasal istikrar diyorsan, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine sebep olarak ordu müdahalesinin kurumlaşmasına yol açtın. Şimdi de, pratikte kayd-ı hayat şartıyla cumhurbaşkanı olayım diye, zor kurulmuş bir hükümeti ne yapacağını bilmez hallere soktun. (Ama, elleme, Ecevit’e fazlasıyla “meheldir”).

2) Ekonomik istikrar diyorsan, “70 sente muhtacız” sözünü sen başbakanken etmedin mi? Geçenlerde büyük medyanın hiç arlanmadan attığı “6,4 geriledik; aman istikrar bozulmasın” manşeti, senin cumhurbaşkanı olduğun son yedi yıla (1993-99) ait değil mi? Aynı dönemde, bu ülke bütçesinin % 42’si ve vergilerinin % 80’i devlet borcu faizlerine ayrılmadı mı?

3) Ahlaki istikrar diyorsan, Yahya’nın hayalî ihracatın mucidi olması belki seni ilgilendirmezdi ama, bu konuyu yazacak kadar yerim yok burada, mesela İlksen skandalinde “Verdimse ben verdim, ne olmuş!” diyen sen değil misin? (Bu söze sessiz kalan Türkiye’ye de “meheldir”, o da ayrı mesele).

4) Milli istikrar diyorsan, kaç gündür “Kafkas ve Orta Asya cumhurbaşkanları Demirel’in devamını istiyorlar” diye yayınlatılan haberler “iç işlerimize müdahale” değil mi? Müdahale sayılması için  “Demirel’i istemiyorlar” diye mi çıkması gerekiyordu?

5) Sosyal istikrar diyorsan, senin yedi yıllık döneminde en fakir yüzde yirminin ulusal gelirdeki payı % 5,2’den 4,8’e düşerken, en zengin yüzde yirminin payı % 49’9’dan % 54,9’a artmadı mı?

6) Etnik istikrar diyorsan, Doğu ve Güneydoğunun ulusal gelirdeki payı 13,9’dan 10,1’e düşerken, Marmara ve Ege’nin payı % 44,9’dan % 52,5’e çıkmadı mı?

7) Hukuksal istikrar diyorsan, işte bana asıl bu koydu.

Şu zavallı memleket zaten hukukun üstünlüğünü kurmak için dört dönüyor, “Kendim için bişey istiyorsam nâmerdim” diye diye, kendin için Anayasa değişsin istedin. Üstelik, bir yandan İslamcı partiye, bir yandan tüm milletvekillerine “malum” teklifleri yaparak.

54 yaşındayım, 1890 doğumlu ve eski milletvekili bir pederin evladıyım; ayrıca biraz okumuşluğum da var, şunu rahatça söyleyebilirim: Türk siyasal hayatında çok “olay” gördüm ve okudum ama, hiçbiri bu kadar kör parmağım gözüne olmamıştı. Hele, Anayasanın 102. maddesinde sözü edilen “gizli oy” yorumu inanılmazdı.

Üstelik, bütün bu hile-i şer’iyyelerin sonuçta Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini bile göze aldın. Mümtaz hoca yazdı: Anayasa Mahkemesinin 7 Haziran 1971 günkü Resmi Gazete’de yayımlanan kararı şöyle: ‘‘Bir yasa teklifinin kabulü için Anayasa’da özel bir yetersayının öngörülmesi hallerinde, teklifin kabulü işlemini oluşturan ve sonunda yasa niteliği kazandırmada vazgeçilmez bir unsur olan her oylamada söz konusu özel yetersayının aranmasının zorunlu olduğu üzerinde en küçük bir kuşkuya bile düşmek yersizdir.’’

Galiba, bütün bunlar bir tek hatandan ileri geliyordu: Meclis’in Demirellerle dolup taştığını ihmal ettin…

* * *

Ama Baba, üzülme. Giderayak bu memlekete büyük bir hizmette bulunmuş olman bütün bunları unutturacaktır:

Aynen 1972’de Orgeneral Faruk Gürler’in seçilememesinin üzerine, bir de senin seçilememen bu ülkede tehditle cumhurbaşkanı seçtirme olayının ilke haline gelmesini artık engelledi.

Sağol Baba. Vatan netçe itibariyle sana minnettardır…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı