Baskın Oran

Tanklar ve paralar

4 milyara (dikkat, bu yazıdaki bütün paralar dolar cinsindendir) 145 saldırı helikopteri, 7 milyara da 1000 tank alınacağı, ayrıca sırada 7 Awacs, 30 insansız uçak, 6 karakol uçağı (ve bir de uçak gemisi) bulunduğu haberleri ortalığı karıştırdı.

Normalde, Milli Savunma bütçesi Meclis’ten “Ordu’ya selam, bütçeye devam” diye hep görüşmesiz geçmiştir. Ama basın ilk defa fena takınca, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, 15 yıl önce kurulduğundan beri ilk defa bu hafta bir “aydınlatma” brifingi yapmak ihtiyacını duydu.

* * *

Türkiye 90’larda büyük hız verdiği bu “silahlanma ve askerî modernizasyon” projesini 80’lerde başlattı. Çünkü bir yandan PKK’yla mücadele, bir yandan Yunanistan’la silah yarışı vardı. Dört bir yanımızdaki komşularla da çekişiyorduk.

Askerler, 25 yıl içinde bu işe tam 150 milyar yatırmayı planladılar. Projelerin büyük kısmı Türkiye’de gerçekleşecekti. Böylece bir yandan teknoloji transferi yapılıp savunma sanayii olabildiğince millileştirilirken, bir yandan da paralar kısmen içeride kalacaktı.

99’da tamamlanan 8 milyarlık F-16 projesi bunlardan ilki oldu.  Arkasından, Ağustos 97’de (yukarıdaki) 7 milyarlık 1000 tank ihalesi açıldı. Helikopter projesi 87’de başlatıldı ve acil ihtiyaç nedeniyle önce doğrudan ithal yapıldı, sonra da (yine yukarıdaki) 145 saldırı helikopterini ortak üretmek için 97’de ihaleye gidildi. 650 helikopterle Türkiye bu alanda dünyanın en büyük güçlerinden biri olacaktı.

Gelecek yıl çıkaracağım Türk Dış Politikası kitabında Mülkiye’den İlhan Uzgel’in verdiği bu bilgiler gösteriyor ki, şu anda ciddi tepki doğuran bu harcamalar yeni bir olay değil. 10 yılı aşkın zamandır sürüyor.

Üstelik, bu harcamalar Türkiye’ye dış dünyada önemli avantajlar da sağladı. Bir kere, yabancı silah firmalarının kendi hükümetleri üzerindeki etkisi sonucu, insan hakları (İH) baskılarında ciddi azalma görüldü. İkincisi, müşteri kızıştırmak mümkün oldu ve rekabet çoğalınca hem  satmayı reddeden satmaya, hem de fiyat kırmaya başladı. Üçüncüsü, silah firmaları Türk mallarını kendi ülkelerinde pazarlamada yardımcı olacaklardı.

Yapılan “aydınlanma” brifinginde, bir de, bu silahları almanın stratejik nedeni anlatıldı: Türkiye’nin komşularından Suriye, Irak, İran ulusal gelirlerinin %6-7’sini, Ermenistan %9’unu, Yunanistan %4,7’sini savunmaya ayırırken bu oran Türkiye’de %4’tü ve bunun 3’ü içeride kalıyordu. Yunanistan km kare başına 43 dolar harcarken, Türkiye 10 dolar harcıyordu.

* * *

Peki, madalyonun öbür yüzü de var mı, bir bakalım.

1) Bu projeler başladığında PKK fena vuruyordu. Şimdi askerî olarak bitti. Savaşın gerektirdiği yıllık 10 milyar harcama kalacak mı?

2) SSCB dağılınca ortak sınır kalmadı. Suriye ABD’nin kucağına oturunca büyük kozu Apo’yu bile verdi. Bulgaristan en iyi dostumuz. Elektriksiz Ermenistan tüm gelirini savunmaya harcasa ne fark eder? İran canının derdinde. Irak mâfiş. Yunanistan’a gelince, şimdi o da karşı silahlanmaya başladı; F-15 ve Awacs alıyor. Acaba brifingde verilen km kare/yüzde bilgileri bu durumda ne kadar anlamlı?

3) Silah alımları dış ilişkilerde avantaj sağlamaya yönelik olacaksa, teknikten çok siyasal olmak zorunda. Bu durumda hem firması ihale alamayan taraf hangisiyse onunla ilişkiler bozulacak (ör. Fransa helikopter ihalesini kaybedince Chirac gelmeyi erteledi), hem de etkisiz (ör. Rus-İsrail yapımı) veya denenmemiş (ör. daha prototipi bile yapılmamış AH-1 W Super Cobra) silah alma tehlikesi doğacak,

4) İhaleyi alan ülke İH baskısından vazgeçiyorsa, alamayan da tersini yapabilir. Yani, bir dahaki sefere yaptırmama karşılığında ihale alabilmek için, bir Soykırım Anıtı izni veriverir.

5) Dahası, İH baskılarını böyle “rüşvet” vererek önlemek ne derece çıkarımıza? Bizi gevşetip demokratikleşmeyi ertelemez mi?

6) Tanker uçaklar ve uçak gemisi sadece Bosna gibi çok uzak yerleri vurmak içindir. Senin vurman ABD’nin çıkarına değilse, bunları zaten kullanamazsın. ABD’nin çıkarınaysa, zaten tanker uçaklarını veya uçak gemisini kendisi tahsis eder.

* * *

Aslında, askerî güç sahibi olmak dış politikada büyük avantaj sağlar. Bu doğru.

Ama herkesin silahsızlandığı bir ortamda, özellikle de bütçesinin %42’si, vergilerinin de %80’i faize giden, ayrıca yeniden deprem bekleyen bir ülkeyi güçlendirir mi, yoksa daha mı zayıflatır, çok kuşkuluyum.

Zaten galiba bu yüzdendir ki, askerler her zamanki tepkilerinin binde birini göstermediler.

Zaten galiba bu yüzdendir ki, Türkiye’de sivil toplumun güçlenmesinin yanı sıra, büyük burjuvazi kıt kaynakların böyle harcanmasına karşı olduğu için de tepki bu sefer bu kadar ciddi geldi.

* * *

Aslında ben bugün çok daha önemli bir konuyu yazacaktım. Cumhurbaşkanımız Demirel, Allah muhafaza başımızdan eksilirse istikrarımız ne hale gelir, onu anlatacaktım. 12 Martta ve 12 Eylülde Baba başımızda bulunsaydı o darbeler nasıl asla olmazdı, onu arz edecektim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı