Baskın Oran

Korku üretim kılavuzu

1930 modeli Kemalizm için üretilen korku masallarını yıllardır yazıyorum (ör. bkz. Radikal İki, 23.09.07). Bugün sıra, bunların en itici olanında: AB’den para yeme iftirası. Ne verimli Özür Kampanyası imiş, ne biçim yaraları dürtmüşüz yarabbi.

Esas patlak verişi, 07 Ocak tarihli Vatan’da Can Ataklı’nın “Bu Paralar Ne İçin Alındı?” yazısı vesilesiyle  (bkz.). Şöyle başlıyor: “İmzacıların en başındaki isimlerden biri olan Ahmet İnsel (Helsinki Yurttaşlar Derneği) AB’den 107.414 euro almış. Bu para karşılığı ne yaptığını, Türkiye için hangi iyi hizmetlere soyunduğunu merak ediyorum.”

Olay şu: HYD, AB’ye iki proje sunmuş. “Dil Hakları” araştırması için 47.414 Avro, “Yargıyı Güçlendirme” için 60.000 Avro fon almış (bkz.). “Gazeteci” bu numarayı, yani bir parantez sayesinde bu yekûnu dernek üyeleri sanki teker teker cebe atmış gibi göstermeyi, dört kişiye daha uyguluyor: Şerafettin Elçi, Halil Berktay, Murat Belge, Adalet Ağaoğlu. Ortak özellikleri, HYD kurucusu ve Özür Kampanyası imzacısı oluşları.

Buluşunu çok beğenmiş olsa gerek, “gazeteci” aynı yöntemi Prof. Atilla Yayla, Prof. İbrahim Kaboğlu, Etyen Mahcupyan, Ertuğrul Kürkçü’ye de aynen uygulamış. 449.620 Avro aldığını bildirdiği birincinin yanına parantez açıp “(Liberal Düşünce Derneği)”, 193.548 Avroluk ikincinin yanına “(Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)”, 1.032.921’lik üçüncünün yanına “(TESEV)”, 806.760’lık dördüncünün yanına “(İPS İletişim Vakfı)” yazarak işi halletmiş.

Ne yazsındı? “TESEV şu kadar AB fonu aldı, E. Mahçupyan da orada çalışıyor” dese ulusalcılar korkup tahrik olmaz ki. Tabii, bu arada ÇYDD Gn. Bşk. Prof. Türkan Saylan’dan gelen bir mektubu da yemek zorunda kalıyor. Mazlumder’in genel başkanı yeni değiştiği için ona iftira atamamış, ama ikamesi hazır: “AKP’nin yan örgütü olarak çalışan” diyor.

Araştırmaya gerek yok

“Gazeteci” bütün bu insanların ortak özelliğini savunmasında şöyle açıklıyor: “Hem AKP politikalarına kayıtsız şartsız destek vermeleri, hem de Türkiye’yi sıkıntıya sokacak tüm eylem ve girişimlerin en başında yer almaları”.

Pes. Utanmayı terk bu kadar olur. Kaboğlu Başbakanlık İHDK’nin başkanlığından AKP’ye ters gidiyor diye atıldı yahu. Elçi başka bir partinin genel başkanı. Mazlumdercilere gelince, “gazeteci”nin kendi gazetesinden bir manşet: “Mazlumder Üyeleri AKP Binasını İşgal Etti” (Vatan, 17.01.09).

Şimdi anladınız mı “gazeteci” deyince niye tırnak içine almışım hep? Basında bir muhabir haberde geçen kişinin görüşünü almadan yazı yazsa feci zılgıt yer, ikincisinde de kapıya yollanır. Bu zat hem “1976 yılından beri gazeteciyim” diyor, hem de kimseye danışmadan iftira atıvermesini A. İnsel’e şöyle savunuyor:

“İnternette dolaşan ne idüğü belirsiz dediğiniz liste bir kitaptan alınma. Bu kitabın yazarı aynı konuda çeşitli kereler TV programlarına da katılmış ve iddialarını daha geniş olarak aktarmıştır. Araştırma yapmam bu anlamda çok da gerekli değildi. Ayrıca bu yazıyı yazmadan önce listeden söz etmiş ama kimsenin adını vermemiştim”.

Tercümesi: 1) Bütün bunlar bir kitapta var, internette de dolaşıyor, bu durumda ayrıca araştıracak değildim herhalde; 2) Ad vermeden yayınladım. Bana yazıp kendilerini savunmayanları şimdi suçlu sayar ve teşhir ederim.

Kendisi hakkında mide bulandırıcı haberler uçuşan bir şahsın başkalarına iftira atarken iki kere düşünmesi gerekirdi. Bunlardan sadece ikisini vereyim: Vatan’daki 17.12.08 tarihli “Ergenekon Çıkmazı” yazısı meşhur Veli Küçük’e sanki bir vefa borcu ödüyor gibi. Çünkü “gazeteci” vaktiyle Business Channel’dan atıldığında V. Küçük’ün araya girdiği bildiriliyor (bkz.). “Para”yla ilgili bilgiler de eksik değil: Saygı Öztürk’ün yazdığına göre “gazeteci” Yurtbank’ın eski sahibi Ali Balkaner’den on bin dolar aldığını önce reddediyor, sonra: “Düşününce hatırladım. Aldım ama o zamanki bir hayır işinde kullandım” diyor (Sabah, 17.05.2001).

Ortak terminoloji: Orospu ve fahişe

Şıracının şahidi bozacı olurmuş. Gazeteci bu “bilgi”leri Yılmaz Dikbaş diye birinin “Gaflet, Dalalet, Hıyanet” adlı kitabından almış. Dikbaş’ın sitesine baktım, nasıl bir “yazar” olduğunu tek bir cümlesi anlatmaya yetiyor: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bayrak yapacak, Cumhuriyet Devrimlerini yaşatacak bir darbe istiyorum” (www.kalinka.com.tr). Bizim kampanyanın başlamasından beş gün sonra, 20.12.09’da internete salıverdiği iletide de, bütün bu isimleri ve paraları sıraladıktan sonra şunu demiş:

“Paris’in Pigal’inde, Londra’nın Soho’sunda ve Amsterdam’ın Kırmızı Fenerli sokağında, iletişim kurmak için yabancı dil bilmeye gerek yoktur. İngilizce bir tek deyim bilin, yeter. “How much?” Yani: “Kaç para?” Gerisi kendiliğinden gelir. Türkiye’de Cumhuriyeti yıkmak isteyenlerle, Kemalizm karşıtlarıyla, ABD uşaklarıyla, AB Mandacılarıyla ve şimdilerde ortaya fırlayan Özür Dileyenlerle uzun uzun tartışmaya hiç gerek yoktur. Kısaca sorun: ABD’den, Soros’tan ya da AB’den kaç para? Gerisi kendiliğinden anlaşılır.” Tercüme lazım mı? Fon tahsis edilirken eliyle mum tutmuş ki, “Alanlar orospudur” diyor.

Devam. Bu how much’cıdan 48 saat sonra bu sefer sahneye bir “bilim insanı” çıkıyor: Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu. Dikbaş’ın yazısını kopyala-yapıştır’la internete salarken diyor ki:

“Bunları yazarken aklıma Amerikalı bir yazarın sözleri geldi. Bu yazar arkadaşları ile sohbet ederken bir gün şunları söylüyor: ‘Arkadaşlar ne inkar edelim, hepimiz birer zihinsel fahişeyiz.’  Çünkü bu yazarlar, medyada para karşılığı doğruları yanlış, yanlışları doğru olarak ifade etmişlerdir.”  “Gazeteci”, “yazar” ve “bilim insanı” arasındaki benzerlik cidden çarpıcı.

Ulusalcı müminler görsün artık: Gıdaları böyle “bilimsel” mutfaklarda hazırlanıyor. Onlar da iman arayışı içinde üşüşüp mutlu mutlu yiyor. Afiyet olsun. Ama ne yediklerini bilsinler diye söylüyorum:

Bunları yazanlar ya AB’nin fevkalade titiz proje verme ve denetleme usullerini hiç duymamışlar veya bilmezden gelmek zorundalar. Bunlar Soğuk Savaş bitince “Moskova’dan para mı geldi?”yi böyle adapte eder oldular. Sloganları: “Bir davayı savunmak için para yemek gerekir”. Bunlara göre, Türkiye’nin en az 46 yıldır girmek için çırpındığı (ve proje almadan sürekli proje fonu katkısı ödeyegeldiği) AB’den fon almak suç/ayıp/ihanet.

İyi de, o zaman Türkiye’de ne kadar kamu kurumu varsa hain demektir. İnanmazsanız açıp bakın: bkz.

Haset etme ne olur, çalış senin de olur

“Gazeteci” bütün hayatı boyunca Atatürk ilkelerini savunduğunu söyledikten sonra diyor ki: “Ama bunca mücadeleye rağmen hiçbir kimse ya da kuruluş AB fonlarından yararlanarak bir proje içinde olmamı önermedi bana”. Ve ilave ediyor: “Bunu bir aşağılık duygusu ya da itilmiş duygusu içinde söylemiyorum”.

Bence “gazeteci” moralini bozmamalı. T.C. Genelkurmay bile AB’ye fon için 5 kere başvurdu. Bunlardan biri doğrudan kabul edildi, biri ertelendi, üçü reddedildi.

Ama, 2007-2010 döneminde AB’den en fazla payı,  Mart 2008’deki muhtırasında “ABD ve AB’nin kendi amaçlarına uygun olarak yönlendirdiği sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri hakkında bilgi” sunmuş olan T.C. Genelkurmay aldı. Öyle ki, “Mehmetçik Projesi”ne  AB’den 12,7 milyon Avro hibe sağladı (proje no. TR 070102; Radikal, 09.04.08. Proje metni).

Onun için, Yâ Nasip demek lazım.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı