Baskın Oran

Nanik…

BERLİN – Arasıra yurtdışına gitmek kadar, Türkiye’yi iyi anlamaya yardım eden hiç bişey yok. Bu sefer de aynen öyle oldu.

Berlin’deki sosyal demokrat öğrencilerin 1977’de kurduğu Berlin Türk Bilim ve Teknoloji Merkezi’nin (BTBTM) Türkiye’den uzman ve akademisyenler davet ederek her yıl düzenlediği sempozyumlardan birindeyiz. Bu sefer “Türkiye’de Kimlik Sorunu” tartışılıyor. Benimle birlikte Fuat Bozkurt, Doğu Ergil, Murat Belge. Bir de, Paris’ten buraya iki yıllığına araştırma yapmaya gelmiş, Kürt hareketi konusundaki o bilimsel ve objektif araştırmaların sahibi Hamit Bozarslan.

BTBTM’li çocukların buradaki etkinliklerini, bizleri nasıl paralanarak ağırladıklarını ayrıca anlatacağım. Bugün okuyacaklarınız “yediğimiz içtiğimiz” üzerine değil, gözümü (ve ufkumu) alabildiğine açan bir konu üzerine olacak: PKK’deki önemli değişme.

Anlatıyorlar:

“Eskiden burada PKK’lileri çok fazla eleştirdin miydi, formül basitti: Ayağına iki tane sıkarlar, sinirlendiklerini böylece kestirmeden ifade ediverirlerdi. Şimdi ise ne söylersen söyle, dinliyorlar, ‘Tamam kardaş, şöyle buyur da tartışalım’ diyorlar. Oturup saatlerce tartışıyorlar. Üstelik, artık giyimleri kuşamları da bambaşka. Takım elbiseli, kravatlı, ayakkabıları her daim cilalı, düzgün konuşan, konusuna hakim bir PKK ‘kadro’su çıktı ortaya. Yuppie’lerden farksız. Uluslararası konferanstan uluslararası konferansa koşup duruyorlar. Strasburg’da onlar, Brüksel’de onlar; gidip Kürt konusunu anlatmadıkları tek bir uluslararası forum yok.”

Bunları dinlerken, Ankara’nın nelerle meşgul olduğu geçiyor kafamdan hızla:

“Bugün CHP’den iki milletvekili daha istifa etti”.

“Türkeş’in oğlu, gelinleri, manevi kızı da aday”.

“12 tane PKK’li ölü olarak ele geçirildi”.

“Alman yetkililerin Apo’yla resmî görüşmeler yapması üzerine Ankara’daki büyükelçilik müsteşarı dün Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto notası verildi”.

Soruyorum, soruyorum, anlatıyorlar:

“Kendileriyle masaya oturmamak hususunda Türkiye’nin direneceğini biliyorlar. Bu yüzden durmadan yeni dernekler, örgütler kuruyorlar. Bunların PKK’yle organik bağı yok. Ayrı, medenî tipte örgütler. Bir gün ‘muhatap’ alınmaları çok daha mümkün türden”.

Bu arada aynen Türkiye’de olduğu gibi, Almanya’da da PKK dışında hiçbir Kürt örgütünün tabanının kalmadığını ayrıca ilave etmeme gerek var mı? PKK dışındaki en önemli örgüt olan Kemal Burkaycı KOMKAR’ın da altını oymuş durumda PKK. Başka kimseciklerin de esamisi okunmuyor.

Ankara, 12 Eylül faşizmiyle birlikte tüm, ama tüm Kürt örgütlerini yasakladı. Böylece, yeraltına inerek silaha sarılan tek Kürt örgütü olan PKK’ye Kürt hareketinin tekelini hediye ediverdi. Arkasından, TBMM’deki DEP milletvekillerini “enselerinden” tutup dışarıya, onun arkasından da “içeriye” attı. Böylece, sonu olmayan bir “askerî çözüm”ün ardından sonunda aranması kaçınılmaz olacak bir görüşme ortamını da silip atmış oldu.

Aynı zamanda, “Sizin derdiniz PKK değil, Kürtler’!” diyen Avrupalıları da kesinlikle haklı çıkartarak…

Şimdi PKK, haber vereyim, Almanya’da yasaklandıktan sonra yeniden doğuyor. Son on gün içinde Alman yetkilileri ve gizli örgütleri Apo’yla görüştüler ve bunu resmen açıkladılar. Örgütün faaliyetleri şu anda “resmen” durdurulmuş ama, binaları Ankara’nın bütün ısrarlarına rağmen ardına kadar açık. Berlin’deki binanın dört katının dördü de faaliyet halinde. En üstte dernek, orta katlarda bürolar, alt katta da kantin cıvıl cıvıl.

Böyle bir ortamda:

1)  Bir yandan Apo’nun artık Avrupa’da “eylem” yapmama sözü vermesiyle,

2) Diğer yandan Ankara’nın, Avrupalıların burnuna 8. madde makyajı”yla resmen nanik yapmaya devam etmesiyle birlikte, işlerin nereye doğru gitmeye başladığı galiba belli oldu.

Bunu görememek için ancak Ankara’daki “büyüklerimiz” olmak  gerektiğini düşünüyorum. Ne buyurursunuz?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı