Baskın Oran

Diyanet’i “düzeltirsek” bu iş hallolur mu?

Bugün Şefik’in (Kahramankaptan) Abant’daki devremülk evine gittik. Zevkli bir gün geçirdik.

Yorucu bir öğretim yılından sonra bir günlüğüne dağa gidilince ne yapılır? Biz yürüyüş yaptık, enfes bir geç öğle yemeği yedik, içtik ve … Diyanet İşleri Başkanlığını konuştuk!

Bir yandan samimî bir Müslüman, diğer yandan aydın kafalı bir Atatürkçü olan profesör arkadaşım çok özetle şöyle dedi:

“Diyanet, laik devletin organı gibi hareket etmiyor. Bu yüzden tarikatlar ortalığa egemen oluyor. Diyanet düzeltilse, bu da düzelmez mi?”

Bu “teşhis” ve umut ikilisi, içinde bulunduğumuz durumdan ürken aydınlarımızın çoğunda var. Ordu’nun 10 Haziran’da verdiği “İrticaî Faaliyetler” brifinginde de aynı ikili aynen mevcut:

“Diyanet İşleri teşkilâtı umursamaz, bilgisiz, hantal, dağınık bir kurum. Lâik devletin din teşkilâtı gibi çalışmadı. Bunun sonucu tarikatlar ve Millî Görüş ortaya çıktı, Diyanet’in boşluğunu doldurdu”.

Bu iyiniyetli görüş fevkâlade yanlış. En azından Ordu’nun gözü açılsın diye bikaç sebep sıralayayım:

1) Diyanet, devletin “göreli özerkliği”nin olduğu sürece, laik devletin din’i denetleyen organı gibi çalıştı. Genel oy’un geldiği 1950’den sonra ise Türkiye’deki tarikatların organı gibi.

Bu da kaçınılmazdı. Çünkü başarısız bir devlet vardı, çünkü konu din idi, artık ortada oy veren ve bunun önemini kavramış olan bir dinsel cemaat vardı ve oy sayesinde örgütü ve devleti önce etkilemeye, sonunda da denetlemeye başladı.

Artık devlet, Diyanet eliyle topluma müdahale etmeye çalıştıkça, kolu kopuyor.

2) Bu Diyanet, Türkiye’nin dörtte birini de dışlıyor. Alevileri katiyyen temsil etmiyor. Bu, bir bölücülüktür.

3) Türkiye’de her 6 (altı) saatte bir cami açılıyor. Yani merdivenaltına, çatıkatına, yeraltına çoğu kaçak yılda 1500 tane.

Diyanet önce bunların inşaatına para döküyor, sonra imam ve müezzinlerini atıyor, sonra da bunlara maaş bağlıyor. Diyanet, benim vergilerimle, tarikatlar için çalışan 92.700 (doksanikibinyediyüz) din görevlisini besliyor. Bütçesi, örneğin 1990’da Dışişleri Bakanlığı bütçesinin 1,5 katı, İçişleri’ninkinin 2  katıydı. Şimdi düşünün.

Evet, Diyanet’in çalışması ne sonuç doğuruyor diyorsunuz? Dincileri denetliyor mu, yoksa besliyor mu?

4) “Diyanet madem maaş ödüyor, denetlesin!”. Bu tam bir ham hayal. Elini vermiş, kolunu kaptırmış Diyanet’in sözü tek bir imama bile geçemez.

Bet sesli müezzinlerin ortalığı günde 5 kez birbirine katan bilmem kaç desibellik makamdışı çığlıkları konusunda “Hoparlörleri azcık kısın” demek cesaretini gösteremedi de, utangaç bir “Ezan aşağıdan değil, şerefeye çıkarak okunacak” diye genelge çıkardı, bakın bakalım Türkiye’de müezzin efendinin ezanı şerefeye çıkarak okumak zahmetine katlandığı tek bir cami var mı.

“Mevcut camiler yeterlidir, artık cami yapımını durdurun” diye 6 ay önce ilân etti, bakın bakalım  tek bir dinleyen var mı.

5) Ama bu âciz Diyanet, “cemaat”in istediği “fetva”ları vermek sözkonusu olmaya görsün, Osmanlı’nın Şeyhülislamlık makamından farksız bir gericilik cevvaliyeti göstermekte yekta:

Faizi haram ilan eden, sonra da “Kâr payı veren bankalara para yatırmakta bir sakınca yoktur” diyen Diyanet mi laik devletin organı? Yoksa, “Kabuklu deniz hayvanı yemek mekruhtur” diye ilan eden fetvasını mı örnek isterdiniz?

Siz kendinizi aldatmaktan hâlâ usanmıyor musunuz? Daha sayayım mı?

Peki, ne yapılmalı?

1) Önce, Diyanet’in “Lâik devletin din’i denetleyen organı” olabileceğinden umudu kesmek gerek. Böyle bir organ olamaz.

2) Mevcut din görevlilerinin kazanılmış sosyal haklarına zarar vermeden, devletin din’i beslemesini derhal sona erdirmek, yani Diyanet’in maaş ödemesini derhal durdurmak gerek.

İsteyen cemaat, usulüne uygun inşaat izni alacağı caminin imamının maaşını kendi cebinden versin, bakalım devlet kesesinden cami yaptırma ve maaş verme döneminde olduğu gibi cami açılacak mı.

Hemen paniğe kapılmayın (dikkat: “Panik olmayın” yanlıştır!). Devlet, maaşını vermediğini de isterse pek güzel denetler. Dincileri destekleyen trilyonluk imam maaşlarından yapılacak tasarrufu, etkili bir denetim mekanizması kurmakta kullansın.

Hem, iş adamlarının maaşını devlet vermiyor ama, her türlü hesaplarını elifi elifine denetleyebiliyor. Camileri ve imamları mı denetleyemeyecek?

Korkmayın. Bu devlet isterse denetimin daniskasını yapar, bu konuda tecrübesi sonsuzdur. Bu devlet yatak odamızı bile denetliyor; sözleşme imzalayarak ve ekstra para vererek aldığımız kablolu TV’deki yabancı kanalları gece 02’den sonra açık film oynatıyor diye kapatıyor.

ELLERİNE SAĞLIK:

Önder Aytaç, Medya’nın Gözüyle Çeteler ve Susurluk (kendi yayını), Erendiz Atasü, Taş Üstüne Gül Oyması (Bilgi Y.), Fatma Murat, Hiç Değilse Ölüm Var (Bilgi Y.), Talât Halman, İki’ler (Bilgi Y.), Şerafettin Turan, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları (Bilgi Y.)

Önceki Yazı
Sonraki Yazı