Baskın Oran

Zararın neresinden dönülse…

Devletin en azından bir kanadının, doğu ve güneydoğudaki halkın artan baskı sonucu dağa çıkmasını ve PKK’ye katılmasını teşvik etme, böylece de güvenlik güçlerinin “düşmanını tanımlayabilmesini sağlama”  politikası karşısında, gene bu güç odağının ortadan kaldırmayı amaçladığı yasal Kürt örgütleri ne yapıyor? PKK bu konuda ne düşünüyor?

PKK içinde yer alan ve lider kadroları etkileyen sertlik yanlılarına göre, DEP Meclis’te kalarak belayı davet ediyor. ERNK Avrupa Temsilcisi Kani Yılmaz DEP’in “Ankara’dan çekilmesini” istedi. Özgür Gündem’de üst düzey bir PKK komutanı tarafından yazıldığı sanılan bir makalede “Halka dönmeleri ve halkla birlikte olmaları gerekir. Halk tarafından korunacaklardır” dendi. PKK’nin hiç olmazsa bir kanadı DEP’i silahlı mücadeleye katılmaya zorluyor. Bu arada, DEP’te yasallığı savunan ekip, hızla dayanaklarını yitiriyor. Bu dayanak bölgedeki halk ve bu halk açıkça PKK taraftarı. Yani, DEP hızla Meclis dışına giden yola giriyor.

Şu anda durum nedir?

Görülmesi gereken bir gerçek varsa, o da şu: Gerilim yalnız bu bölgede değil, bütün Türkiye’de tırmanıyor. Türk tarafında kitlelerin attığı sloganlar artık PKK’yi değil, tüm Kürtleri hedefliyor. Bu ırkçı eğilim, daha çok şehit olan Türk asker ve güvenlik görevlilerinden kaynaklanmakta. Kürt tarafında ise durum farklı değil. PKK askeri konseyinin lideri Cemil Bayık geçenlerde “Kitlesel tabanlarımız gittikçe daha ırkçı bir hale geliyor; asıl bundan korkuyorum. Onların içinde de Türklerden nefret edenler olduğunu kabul etmek zorundayım”. PKK içindeki bu ırkçı eğilim ise, hapishanelerde yıllarca işkence edilenler ve çok genç kadrolar arasında yandaş buluyor.

Bu gidişin sonu nedir?

Taraflar, kitlelerin ardısıra sürüklenmeye başladılar. Türk işadamları Kürt işçilerin işine son verip daha pahalı olan Türk işçi çalıştırmaya başladılar. Pek çok tatil yöresinde genç gruplar caddelerde devriye gezip, gelen geçenin Kürt olup olmadığını denetliyor. Ankara’da  polis, Necatibey Caddesini tutup, girmek isteyenlerin doğum yerine bakıyor. Devlet Türk ve Sünnileri sistematik olarak silahlandırıyor. Kürt hareketi içinde de kitlesel taban sertleşiyor, onun doğrultusunda hareket etmeye çalıştığı anlaşılan PKK de kutuplaşmayı destekliyor. Belki de PKK, böyle bir kutuplaşmanın uzun vadede işine yarayacağının farkında. [Türk ordusunun ezdiği Şeyh Sait İsyanının, bugünkü Kürt milliyetçiliğini güçlendirdiği gibi.]

“Türkiye dağlarda kalıcı kimyasal silah kullanacak mı? Muhtemelen hayır … Ama yakın bir gelecekte kitlesel bir askeri operasyon kaçınılmaz görünüyor. Çünkü geçen yıla bakıldığında, bu yıl verilen sözlerin yerine getirilemeyeceği ortada. Ve PKK gelecek baharda da yaşıyor olacak. O zamana kadar, plan büyük bir olasılıkla “bir düşman yaratma” temelinde kurulabilir. Asıl tehlike burada yatıyor. Bilinmeyen, bu tür senaryoların ardındaki gerçek güç.”

İmset’in uzun ve önemli yazısı bu satırlarla bitiyor.

Daha önce de söylediğim gibi,  bu gözlemler her aklı başında gazete okuru tarafından yapılabilir. Ama, Kürt sorunu konusunda çok iyi bilgi sahibi olmasıyla tanınan bu gazetecinin sözünü ettiği senaryo doğrusu çok çarpıcı. İşin kötüsü, çok da mantıklı. Çünkü, gerçekten, bölgede devletin yapmakta durmadan ısrar ettiği “hatalar”ı   böyle bir korkunç senaryo dışında izah etmek olanaksız.

Peki, bütün devlet yöneticileri bu korkunç senaryoculara mı dahil? Bu mümkün değil. Ya peki? Bir tek olasılık akla geliyor: 26 Eylül’de yayınladığım “Kürt kökenli bir gencin mektubu”nda yazılan bir gerçeği bu yöneticilerin bir türlü öğrenmemesi: Bölge halkı PKK’yi destekliyor. Devletin her politikası, bölge halkının PKK’ye her an biraz daha kaymasına yol açıyor. Bölge halkı   “iki arada bir derede” olmaktan çıktı artık.

Devlet, zararın neresinden dönse kârdır. Doksan dokuzuncu defa söylemek bizden. Anlamamak da büyüklerimizden.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı