Baskın Oran

Yılbaşı başlar, İslamcılar azar !

“Bugün pazar, gâvurlar azar”.

Yazının başlığı, gayrı Müslimlerin pazarları kiliseye gitmek için harekete geldiğini anlatan bu matrak sözden aklıma geldi.

Yılbaşı oldu mu, kimi İslamcılar (Müslümanlar diye anlamayınız) azıyor. Bunların söyledikleri iki noktada özetlenebilir:

1) Yılbaşının temeli Hıristiyanlığa dayanır.

2) Bu, millî ve manevî değerlerden sapmadır.

Bu ikisinin ardından da tabii şu geliyor: Biz İsa’nın doğumuna dayanan Miladî yılı bırakıp, İslam tarihinde Hazreti Muhammed’in  Mekke’den Medine’ye hicretine dayanan Hicrî yılı alalım!

 Şimdi bunları sırayla inceleyelim.

1) Herşeyden önce, yılbaşını 1 Ocakta  kutlamanın temeli Hıristiyanlığa dayanmıyor.

a- Bilinen ilk yılbaşı kutlamaları çok çeşitliydi. Babilliler mart ortasında, Asurlular eylül ortasında, Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler 21 Eylülde, Yunanlılar 21 Aralıkta, Romalılar 1 Martta, Bizanslılar 1 Eylülde kutlardı.

Ortaçağda Kilise, bu “putperest” tarihlerin yerine çeşitli dinsel günleri kutladı: İsa’nın sünnet günü, doğum tarihi (25 Aralık, Noel), İsa’nın Meryem’e müjdelendiği gün (25 Mart), İsa’nın diriliş günü (Paskalya).

Sonradan Papa XIII. Gregorius, Julius Caesar’ın İÖ 46’da yaptığı “Jülyen takvim”i 1582’de “Gregoryen takvim” adıyla geliştirirken, Roma’nın İÖ 153’te  1 Martın yerine yılbaşı olarak kabul ettiği 1 Ocağı yılbaşı olarak belirleyecektir.

(Bir küçücük anı: “Herbişeyibilen” Kenan Evren Efendi 31 Aralık 1986 günü şöyle demişlerdi: “Jülyen ve Gregoryen adlı iki zat iki ayrı takvim yapmışlar.”).

b- İsa’nın doğum günü Ermeniler hariç tüm Hıristiyan kiliselerine göre 25 Aralıkta olduğundan, yılbaşının bu açıdan da Hıristiyanlıkla ilgisi yok. Kilise bu çok eski geleneği kendine uyduramayınca, kendisi ona uymuş. Gregorius iki tatili birleştirivermiş (çok da akıllılık etmiş).

(Yeri gelmişken söyleyeyim, İsa “sıfır” yılında doğmamıştır. Yapılan en güvenilir tahmine göre İÖ 6 yılında doğmuştur. Çünkü Luka İncilinde verilen doğum tarihi, İmparator Augustus’un İÖ 6’da Yahuda’da yaptırdığı ilk sayıma denk düşüyor. Peki, adamın doğduğu yıl bilinmiyorsa, doğduğu gün nasıl biliniyor? Bilindiği falan yok. İS 4. yüzyılda Kilise’nin belirlediği 25 Aralık, Roma dininin güneş şenliği günü. Kilise yine geleneksel inançlara yamanarak kuvvet aramış).

2) Yılbaşı kutlamalarının millî ve manevî değerlerden sapmayla ilgisi yok.

a-  Müslüman Hicrî takvimde yılbaşı, 1 Muharremdir.

Bir kere, Muharrem adı Araplara Cahiliye devrinden kalma. Bu dönemin birinci ayının tam adı Safer ül muharrem. Yani, Kutsal Safer. Safer’i zamanla unutulmuş, muharrem’i kalmış. Yani, Hıristiyanlığın yaptığı akıllılığı Müslümanlık da yapmış ve putperestlikten kalma eski geleneklere kendini uyduruvermiş.

İkincisi, bu ayın Muharrem (anlamı: “kutsal”) diye anılmasının nedeni, tamamı Yahudi olan peygamber için önemli olayların geçtiği ay olması: Musa’nın Firavun’un zulmünden kurtulması, İdris’in göğe çıkması, Nuh’un tufanının dinmesi, İbrahim’in ateşten kurtulması.

Denecek ki, bu peygamberler Kur’an’da da geçer. Geçecek tabii. Kur’an sünnet olmayı, şarap içmemeyi, domuz yememeyi nereden aldıysa, onları da oradan alacak.

b- İkincisi, Muharrem’deki yılbaşı kutlamaları Osmanlı’nın önemli bir geleneğiydi. Yüksek memurlar padişaha tebrik ziyaretinde bulunurlar, o da ziyaretçilere “muharremiye” adı altında para ve armağanlar verirdi. Şairler aynı adla kasideler yazarlar, bahşiş alırlardı. Halk arasında da yeni yılın ilk günü ele geçen paranın bereket getireceğine inanılır, akraba ve dostlardan alınan paralar ganimet sayılırdı.

c- Osmanlı takviminin Hicrî olduğu da yanlıştır. Osmanlı bu takvimi yalnızca I. Mahmut dönemine kadar kullanmış ve sonra terketmiştir.

  1. Mahmut 1678’de maliye alanında Jülyen takvimi (Osmanlı’daki adı: “Rumî takvim”) kabul etti. 1839’dan sonra da tüm resmî ve malî işlemler, yılbaşını tıpkı Romalılar gibi (Rumî!) 1 Mart kabul eden bu takvime bağlandı.

Jülyen takvim uygulaması, yerini 1 Mart 1917’de “Takvim-i Garbî” diye anılan ve 1 Ocağı yılbaşı alan  Gregoryen takvime terketti.

Bu takvimin TC’deki adı “Miladî takvim” olacak, 1926 yılında 1 Ocak yasalaşacaktır. (1 Mart, 1983 yılına kadar malî yılbaşı olmaya devam etti, bu tarihte malî yılbaşı da 1 Ocağa çekildi). 1 Ocak, 1935 yılında da resmî tatilleşecektir.

Şimdi, Osmanlı’nın 17. yüzyılda kabul ettiği Jülyen takvimin (Rumî) düzeltilmesiyle yapılan ve yine Osmanlı’nın 19. yüzyılda kabul ettiği Gregoryen (Miladî) takvimin yılbaşı ilan ettiği 1 Ocak yeterince “millî ve manevî” değilse, pes!  Bugün hangi gecekonduda 31 Aralık gecesi özel yemek yenip tombala oynanmıyor?

Miladî’yi bırakıp Hicrî’yi almayı öneren İslamcılarımız için, 1994’te yazdığım yazıda şöyle demişim:

“Bu gidiş, İslamcılar başta olmak üzere, hiç kimse için iyi bir gidiş değildir, biline”.

Bu türden uyarılar işe yaramamış ki, RP macerasını yaşadılar. Aslında bu yazıyı her yılbaşında yeniden yayımlasam fena olmayacak. Belki bundan sonra anlayışları açılır.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı