Baskın Oran

Türkiye kendini zehirliyor…

Bir süredir bu ülke çok tehlikeli gidiyor. Şimdi de sonun başlangıcı gözüktü. Mersin’deki son bayrak kriziyle çok vahim günlere itiliyoruz.

Bir süredir, AB kaynaklı yukarıdan demokratikleştirmeye muazzam bir “milliyetçi” reaksiyon başladı. Bugüne kadar bu reaksiyon, kimi mektep-medrese görmüşlerin ülkedeki gayrimüslimlere küfretmeleri ve “milliyetçi” refleksleriyle sınırlı kalmıştı. Ör. 17. yüzyılda Müslüman olmuşlar “Sabetaycı” diye aşağılandı. Ör. Pterocephalus Kurdicus veya Phlomis Armeniaca gibi uluslararası bitki ve hayvan adları Arenaria Yunusemreii ve Gypsophila Osmangaziensis gibi “milliyetçi” gülünçlüklere dönüştürülmek istendi (Birgün, 07.03.05).

Ardından, bu gidişe devlet düzeyinde katkılar başladı. Ör. Çevre ve Orman Bakanı O.Pepe, bu son söylediğim acayipliği “Kimse bize kuzu postunda kurdu yutturamaz. Yutmayız. Bilimsellik kılıfı altında bölücülük yapılıyor” diye destekledi (Hürriyet, 07.03.05). Ör. İstanbul 1. Ordu Komutanlığı, birdenbire, 85 yıl önce 6 erimizin İngilizler tarafından öldürülmüş olduğunu keşfetti ve artık tören düzenlenmesine karar verdi (Milliyet, 18.03.05). Ör. Tunceli valiliği “Newroz” kelimesinin Anayasa md.3’e aykırı olduğunu keşfetti (Radikal, 20.03.05).

Ardından, bu havadan etkilenme sırası yüksek mahkemelere geldi. Ör. TCK 312’ya getirilen ifade özgürlüğünü koruma fıkrasını bir ay önce uygulayarak bir gazeteciyi aklayan Yargıtay, bir ay sonra aynı nitelikte bir gazete yazısında suç buldu ve böylece 163’ü geri getirmiş oldu. Ör. Anayasa Mahkemesi, hiçbir somut Anayasa maddesine dayanamadan, yabancılara toprak satma yasasını Anayasa’ya aykırı ilan etti (Radikal, 15.03.05).

Üniversite bunun dışında kalamazdı tabii. Üstelik bir de dört sokak çocuğu (fotoları için: Radikal s.1, Milliyet s.16, 23.03.05) Mersin’deki mitingde Türk bayrağını yakmak istemişti. Üniversite içi sorunların dile getirildiği Ankara Üniversitesi eposta listesinde birdenbire milliyetçi mektuplar uçuşmaya başladı. Yazanların uzmanlık alanları ilginçti. Dişçilik’ten iki, Ziraat’ten bir prof Norveç büyükelçisi istenmez kişi ilan edilsin istedi. Sağlık Eğitim’den bir prof gazetelerdeki Genelkurmay bildirisini listeye gönderdi. Dişçilik’ten bir prof “Devlete sadık olmanın milliyetçilikle ne ilgisi var anlamıyorum” diye yazınca, Kimya’dan bir prof ona: “Türk milliyetçisi olmakla gurur duymamız lazım” diye tepki gösterdi. Eposta adresi yine Ziraat’i gösteren bir hanım, PKK bayraklı bir PKK mezarlığının Diyarbakır’da bulunduğunu keşfedip “Diyarbakır Belediyesine yazıklar olsun” diye yazdı; oysa bu mezarlığın K.Irak’ta bulunduğu, aynı listede daha önce belirtilmişti.

***

Şimdi, bu reaksiyon halk düzeyine de yayılmak isteniyor. “Herkes evine ve işyerine Türk bayrağı assın!” kampanyası başlatılıyor. Asmayan, hain olacak. Milliyetçilik tohumları çiçek vermeye başladı.

Kürt milliyetçileri farkında değil veya olmak istemiyor. “Biz de kurucu unsuruz, biz de asli unsuruz, Kürtçe ikinci resmî dil olmalıdır” diye ortaya çıkıyor. Kürtlere bunca etmiş olan Öcalan, şimdi de “3 hukuklu, devletsiz konfederasyon” diyerek Uluslararası Anayasa Hukukuna emsali görülmemiş bir katkı yapıyor. Kürt milliyetçileri, ırkçılığa doludizgin koşan Türk milliyetçiliğinin ağzına biberonla süt veriyorlar.

Türk milliyetçileri farkında değil veya olmak istemiyor. Lozan’ın 39/4 maddesi Cumhuriyet’in kuruluşundan beri ihlal ediliyor. Bayrak olayı üzerine Genelkurmay’dan yayınlanan bildiride bir devletin ağzına bile alamayacağı bir terim kullanılıyor: “Sözde vatandaş”. Yani askerî devlet, vatandaşı vatandaşlıktan atıyor. Mersin sokaklarında “Alpaslan Türkeş’in Askerleriyiz”, “Ya Sev, Ya Terk Et” sloganlarıyla bir liseye saldırılıyor. Bir simitçi “Pis Kürt” diye dövülüyor. Hatta, haber doğruysa, Tokat’ta bir lise müdürü bayrak töreninde öğrencilere kin ve nefretlerini göstermelerini söylüyor ve bütün gün okulda mehter marşı çaldırtıyor (Birgün, 23.03.05). Türk milliyetçileri, Kürt milliyetçiliğinin ağzına biberonla süt veriyor.

İki süt de zehirli. Türkiye kendini milliyetçilikle zehirliyor. Ama AKP iktidarına inme indiği bir ortamda, iki taraf da milliyetçiliğiyle hâlâ övünüyor…

Not: Sonradan aklıma bişey geldi: Ya o bayrağı o dört çocuğa “karanlık güçler” yaktırmak istediyse? Olmaz demeyin. 6-7 Eylül 1955 olaylarına yol açan Selanik’teki bombayı kim attırmıştı, hatırlıyor musunuz? Ya 24 Aralık 1978 Maraş’ı? Ya 05 Temmuz 1980 Çorum’u?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı