Baskın Oran

“Türk vatandaşı Rumlar! Yunan vatandaşı Türklerin samimi sempatilerini kabul ediniz!”

İstanbul’lu Rum yurttaşların Fener’de Patrikhane’nin yakınından ev almaları olayıyla ilgili haberi incelemeye devam ediyorum:

4) Gelelim, Patrikhane’nin bir tür “Vatikan Devleti” haline getirilmesi konusuna. Yahu, ne Vatikan’ı? Acaba biz oturup da normal aritmetik hesap yapıyor muyuz? Patrikhane papazları yalnızca TC yurttaşları arasından seçildiğine göre, yapılan hesaplara göre 20-25 yıl sonra bu Patrikhane papaz bulamadığından kapanacak.

İstanbul’da Rum kalmayıp da kapanınca, Batı Trakya’daki 110.000 Müslüman-Türk’ün Lozan ve başka antlaşmalarca sağlanmış haklarını korumaya “uluslararası hukuk”  feryatlarımız yeter mi sanıyorsunuz? Şimdi bile yetmiyor. Bu 110.000 insan, ey bu konuda cayır cayır manşet atan Müslüman gazeteci kardeşlerim, “vatan için” eyleme geçen  yönetici kardeşlerim, bu 110.000 insan sizin için bu kadar mı ucuzdur?

Birkaç yıl önce İskeçe’de 90’ını geçkinken vefat eden, benim de orada 1985’te tanışıp  elini öptüğüm, İttihat ve Terakki’nin Edirne’deki özel okulunda yetiştirilmiş, 1932-64 yılları arası Batı Trakya’da ünlü Trakya gazetesini çıkarmış olan muhterem Osman Nuri (Fettahoğlu) bey, bakın o nefret edilesi 6-7 Eylül olayları hakkında 12 Eylül 1955 günü gazetesinde ne yazmıştı:

“Türk vatandaşı Rumlar! Yunan vatandaşı Türklerin samimi sempatilerini kabul ediniz!”

Anladınız mı sevgili gazetecilerimiz ve sevgili yöneticilerimiz? Bu evleri devletimiz satın alsa ve Patrikhane’nin papazlarına tahsis etse, Türk-Yunan azınlık konularını (hiç sahte tevazuya yerim yoktur) çok iyi bilen birisi olarak tamamen anlardım. Ama, “Vatikan yapılacak” diye Rumların  ev satın almalarının soruşturma konusu yapılmasını  hiç mi hiç anlayamıyorum. Kötü bir şaka gibi geliyor.

Türkiyemiz bu kadar mı yıkılıverecek durumda?  Yoksa ulusal paranoyaya mı girdik? Yunanistan’a mı özeniyoruz bu paranoya konusunda?

5) Batı Trakyalılar konusuna bir daha değinmek istiyorum.

Genel olarak Kıbrıs olayı, özel olarak da, İstanbul’da çalışan Yunan pasaportluların 1964 yılında Kıbrıs’daki katliamlara üzerine Türkiye’den  çıkarılmaları, onlarla kız alıp vermiş olan İstanbul Rum yurttaşlarımızın da bu tarihten sonra çekip gitmelerine yol açtı. Batı Trakyalıların ıstıraplarının yoğunlaşması işte bundan sonradır.

Bugün, birçok baskının yanı sıra, Batı Trakya bölgesinde  Müslüman-Türk azınlığın taşınmaz mal satın alması, 1938’de çıkarılmış 1366 sayılı yasayla fiilen engellenmekte . Bu yasak, uluslararası planda Türkiye’nin en kolay hedefi, Yunanistan’ın da en zayıf noktasıdır. Yunanistan’ın Mayıs 1989’da  AT’den fena bir şamar yemesi sonucunu da yaratmıştır. Hatta Mitsotakis, bu  yasağı   fiilen gevşetmeye başlamıştı. Şimdi Yunanistan, bizim diplomatlara karşı verecek cevap bulacak. Üstelik, Rumların mülk edinme  hakkı Lozan Barış Antlaşması’nın 38-1, 39-1,2 ve 3 ve 40. maddeleriyle garanti altına alınmış, 37. maddeyle de bu hükümlere aykırı hiçbir resmî işlem yapılamayacağı belirtilmiş durumda.

6) Özel mülkiyetin temel olduğu, anayasa ve yasalarla korunduğu, hatta “kutsal” sayıldığı bir ülkede, bırakın Lozan’la getirilmiş azınlık haklarını, ev satın almak isteyenlerin fiilen caydırılması nasıl düşünülebilir? İnsan hakları karnesi fena halde kırık olan Türkiye, böyle bir soruşturma uluslararası örgütlere taşındığında, ne durumda kalır? “Türkiye’de Müslüman olmayanların ev alması yasak mı?” dediklerinde, ne diyecek diplomatlarımız? Niçin yabancıların  ağzına kemik veriliyor?

 

Yarın: Bölücülük nedir?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı