Baskın Oran

Bölücülük nedir?

Dünden devam ediyorum:

Şu günlerde bölücülük, Türkiye’nin gündeminde bir numaralı yere oturmuş durumda. Lafını duyunca tüylerimiz ürperiyor. Kolay değil, bu vatan kolayına kurulmadı. Bölünmenin adı bile kötü. Ya, birbirinden kız alıp vermiş milyonlarca aile?

Ama, bölücülük deyince, (çoğunluğunun ayrılmacı olup olmadığı çok ama çok kuşkulu olan) kimi Kürt milliyetçileri akla gelmemeli yalnızca. Devlet, kimi insanları bölücülükle, kimi insanları da bölücülere arka çıkmakla itham eder, mahkemelerde süründürürken, kimi devlet kurumlarının rahatça bölücülük sonucu doğuracak davranışlarını da engellemelidir. Yoksa, başkalarını bölücülükle suçlaması tuhaf olacaktır.

Ermeni okullarında Ermenice’yi  Lozan’a rağmen yasaklayan ve devlete sadık Ermeni kökenli yurttaşlarımızı bu ülkeden soğutacak  denli yaralayan MEB Talim ve Terbiye Kurulu üyeleri hakkında bölücülükten soruşturma açılmasını işte bu yüzden şart görüyorum.

Rum kökenli yurttaşlarımızın Fener’de Patrikhane civarından ev satın almalarını (listenin hâl-i pür melâlini daha önceki yazılarımda sundum) soruşturma konusu yapan kamu makamlarımız da, devletimizin dış itibarını tehlikeye sokmanın ve zedelemenin yanı sıra, bu milletin birlik ve beraberliğine büyük darbe indirmişlerdir.

Madem ki “Türk Milleti” dediğimiz bu millet çok değişik etnik, dinsel vs. kökenli yurttaşlardan oluşmaktadır, bunlar arasından bir tek bireyin bile kökeni yüzünden ayrıma tabi tutularak milletten ve devletten soğutulması bölücülüktür ki, Rumların ev alması konusunun soruşturmaya uğratılması Türkiye’deki bütün Hıristiyan yurttaşları tedirgin edecek bir davranıştır ve onları devlet ve milletten soğutacak bir davranıştır.  Yani bölücülüktür.

Pazar günü bu yazı dizisine başlarken, “Deveye boynun eğri demişler, hangi yanım doğru ki, demiş” lafıyla,  “Bana öyle bir  bişey  yap ki, özrü kabahatinden büyük olsun” fıkrasından söz etmiştim. Konumuzun buraya kadar olan kısmında anlattığım “eğrilikler”, niye deve öyküsüyle başladığımı sanırım anlatıyor.

11 Aralık tarihli Milliyet’teki haber, “Altı Papazın İfadesi Alındı” başlığını taşıyor. Çarşamba Polis Karakolu görevlileri, Patrikhane’de görevli altı metropoliti konuyla ilgili olarak sorguya çekmişler. Ama, her yurttaşı karakola götürürken, papazları Fatih Milli Eğitim Müdürlüğü’nde sorgulamışlar. Gerekçesi de, papazlara saygı değil, “olayla ilgili uluslararası bir skandala yol açmamak kaygısı”.

Padişahın biri, değişik şeylere çok meraklıymış. Bir gün dalkavuğunu çağırtmış, “Bana öyle bişey yapasın ki,” demiş, “özrün kabahatinden büyük olsun!”

Dalkavuk da bir gün loşça bir koridorda padişaha, sözüm meclisten dışarı, arkadan parmak atmış. Padişah şöyle bir zıplayıp da kendine geldikte dalkavuğun boğazına yapışmış: “Bre nabekâr, ne yaptın?” Dalkavuk zorla mırıldanmış: “Aman padişahım, beni affet, seni hanım sultan sandım!”

Bu fıkrayı niye anlattım? Ben tarihi fıkraları severim de ondan. Olur olmaz yerlerde anlatırım işte.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı