Baskın Oran

Tencere dibin kara…

Geçen ayın 24’ünde Mete Tunçay (Mülkiye’nin genç yaşta emekli sevgili hocası “Ayı Mete”) Tarih Vakfı’nın Ankara’daki şubesinde bir konferans verdi. Arkasından şarap ikram edilirken, çoktandır rastlamadığım Herkül Millas’la çene yapmak fırsatını  buldum.

(Herkül’ü tanır mısınız? Tanımıyorsanız, sizin büyük eksikliğinizdir. Herkül, Ankara doğumlu bir İstanbullu Rum kardeşimdir. Eski TİP’lidir.  Atletizm Milli Takımımızda koşmuş, kısa mesafe rekorları kırmış bir petrol mühendisidir. Kendisine Yunanistan’da “Türk Tohumu”, Türkiye’de “Gâvur” diyenlerle uğraşmak zorunda kalan bir siyaset bilimcisidir.

Herkül’ün hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de bir “sapına kadar” azınlık mensubu olmasının nedeni yalnızca orada “İstanbullu”, burada da “Rum” sayılması değildir.  Yalnızca, dürüst bir solcu olması da değildir. Bunun asıl nedeni, Türk-Yunan ilişkileri gibi zor ve tatsız bir konuda eşine  pek ender rastlanan  nesnellikte biri olması ve Türklerin yaptığı hataları Türklere, Yunanlıların yaptığı hataları Yunanlılara, prasa bıyıklı yüzünün güleç ifadesini  bozmadan, ama dobra dobra söylemesidir.  İşi bu kadar zor olan birine, ben hayatımda kaç tane rastladım, bilemiyorum.

Herkül, birkaç yıl önce Tencere Dibin Kara başlıklı bir kitap yayımladı. Buradaki makalelerden birini, benim Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu adlı kitabımın giriş bölümüne ayırdı. Ben kendimi ülkesinin sorunlarına  nesnel bakabilen bir adam saydığım halde, onun eleştirisi sayesinde bir de gördüm ki,  milliyetçi yaklaşımdan kaynaklanan bitakım hatalar yapmışım. İkinci baskıda düzeltme olanağını  bu eleştiri sayesinde buldum. Zaten, fiilen tanışmamız da bunun üzerine oldu.

Bu  İstanbul çocuğunun evi,  İstanbullu Rumların neredeyse tümü gibi, artık Atina’dadır,  çoluğu çocuğu oradadır. Ama Herkül kaçar kaçar, geri gelir. Şimdi de DTCF’nin Modern Yunanca kürsüsünde ders veriyor. Mülkiye’de de siyaset bilimi doktorası yapıyor).

Dönelim, Ayı Mete abemin konferansı sonrası  şarap içerkenki hoşbeşimize.

Herkül,   eşinin Ankara’ya kendisini görmeye geldiğini,  ama geçen hafta döndüğünü söyledi. Bizim eve yemeğe getirip tanıştırmadığı için epey kızıp söylendikten sonra, sordum:

– Neler diyor?  Yunanistan   ne alemdeymiş?

Herkül bir anlattı, benim ağzım açık kaldı. Bütün Yunanistan, “öldürülen Yunan balıkçısı”ndan, İstanbul’da “yakılan okul”dan, Türk jetlerinin Yunan hava sahasını artık bir de “füzeli” olarak ihlâl ettiğinden söz ediyormuş ve kamuoyu Türklere karşı öfke doluymuş. “Türkiye son aylarda niye böyle provokasyon yapıyor?” diye soruyormuş herkes.

– Peki yahu, 200 milyon drahmi toplanarak PKK lehine açılan kampanyalar, İskeçe’de Türk mezarlığının kırılıp dökülmesi, Pangalos’un (dışişleri bakan yd.) “Türkler kanlı ayaklarıyla Avrupa’nın halısına basmasınlar” sözleri, Yunanistan’ın Bosna’da Sırp vahşetini desteklemesi, Türk birliğinin  barış gücüne katılmasını engelleme çabaları, bütün bunlardan söz etmiyorlar mıymış? diye sordum.

– “Bak burada  neler  konuşuluyor”, diyerek ben de sıraladım bunları, ama hiçbirini okumamış ve duymamış Atina’da.  O da çok şaşırdı duyunca, diye cevap verdi Herkül.

Biraz daha konuşup da örnekleri artırınca, bir de baktık ki Türkiye’nin  ayıbı olan olaylar Türkiye basınında, Yunanistan’ınkiler de Yunan basınında yankı bulmuyor. Türkiye’de kilise taşlanınca bizim basında tıss yok, Yunanistan’da cami kundaklanınca orada tıss yok.

Geçen gün aşırı sağcı Stohos gazetesi Yunanistan’daki Türk diplomatlarını casus ilan ederek tümünün ev adreslerini ve otomobil plaka numaralarını “Vurun bunları!” dercesine liste halinde yayınladı. Bildiğim kadarıyla hiçbir Yunan gazetesi kalkıp da bu adiliği kınamadı. Diğer yandan, Cumhuriyet’in AFP-Atina kaynaklı bir çeviri haberinden öğreniyoruz ki, Ankara’daki Yunan diplomatları da “Türk İntikam Tugayı (TİT) – Çaka Bey” imzalı tehdit mektupları alıyorlarmış. Hatta, içlerinden bazıları, kimliği belirsiz saldırganlar tarafından yaralanmış. Ankara’dayız, ruhumuz duymuyor!

İstisnalar yok mu? Tabii ki var. Kural varsa, istisna da olacak. Ama, bir zamanlar bir Sholyastis dergisi vardı, Batı Trakya’daki rezaletleri yazardı, artık çıkmıyor. Kapandı. Türkiye’de gayrı müslimlere yapılan haksızlıklar birer milyon satan büyük basını ilgilendirmiyor. Bu gibi “keyfe keder” haberlerle, kendi yağında kavrulmaya çalışan bir Aydınlık ilgileniyor. Gurur duyuyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı