AT’nin düzenlediği Gazeteciler Konferansının ilk gecesi Büyükelçi Michael Lake yemek verdi. Ben, açık büfe deyince, çok da kalabalık var, ayakta elde yenecek diye düşündüm. İçeriye salona baktım, masalar hazırlanmış. Bu tür yemekte ayakta ıstırap çekmek yoktur ama, herkesin yeri önceden tabağın önüne yazıldığı için, tanıdık veya en azından hoşsohbet kişilerin yanına düşmezsen, oturarak ıstırap çekmek mümkündür. Bu sırada oradan geçmekte olan, AT’nin basın danışmanı Sümbül Hanım “Evet, ama free sitting yaptık” dedi. Free sitting, yani herkesin istediğiyle oturması. Demek böyle deniyormuş. Öğrenmenin sonu yok.
Sözü sohbeti çekilir, çekilir değil sevilir, ahbaplarla oturduk. Eh, biraz Mülkiye masası oldu galiba. Sağımda Sina Akşin mîrim, solumda basında özdenetim gibi bugünlerde herkese lâzım bir konuyu “Oyunun Kuralı” adıyla yayınlamış Zeynep Alemdar, onun yanında televizyondan Mustafa Gerçeker, şimdilerde İletişim Fakültesi adını almış bizim Basın-Yayın’dan Korkmaz Alemdar çelebimiz, onun yanında Raşit Gürdilek babamız, Almanya’dan tatile gelmiş İclâl kızımız, ve de, ınnınınnıııın, Mülkiye’de benden bir yıl sonra mezun Cengiz Çandar bile var.
Böyle basın ve yayın ağırlıklı masada, tabii, söz televizyona döküldü. Yalnız, daha önce bir “Dur kariim! (okuyucum)” deyip şu ifrat-tefrit işini konuşalım, çünkü okullarda Almanca, İngilizce, Fransızca, ve daha bilmemnece okutulduğu halde Osmanlıca okutulmadığı için otuz yaşın altındakiler bilmeyebilir. Aslında, ben de biraz biliyorsam, beni 56 yaşında doğurtan babamın sayesindedir. Efendim, “ifrat” fazla ileriye, fazla aşırıya gitme demek olup, “tefrit” de bunun tam tersidir.
Televizyondan söz edilirken, Zeynep bişeyden şikâyet etti. Ben çok az seyrederim, dikkatimi çekmemiş. TRT-1’in 20.00’deki ana haber bültenine reklam alınmaya başlanmış! Spikerin arkasında, ekranın sağ üst köşesinde koskoca bir Vakıfbank! Yahu, Vakıfbank’ta bir yolsuzluk savı olsa, şimdi TRT-1 bu haberi yayınlarken ekranın sağında bankanın reklamı duracak mı? Yoksa haber hiç mi yayınlanmayacak? Hava raporunda reklam tamam; ama devletin “resmî” haberlerinde reklam hiç de tamam değil. Ama, karakolun adının Sabancı Karakolu konduğu bir ülkede bu da olur, o da başka konu.
Televizyonda ifratla tefrit deyince, erotik filmler akla gelmesin de ne gelsin?
Daha önce de kaç kez yazdım; bu Yaşar Topçu denilen kişi birara hasbelkader Ulaştırma Bakanı olunca, milletin o kadar para yatırarak ve de o zamanlar büyük torpillerle iki yılda bağlatabildiği, yalnızca yabancı kanalları veren kablolu televizyonun SAT-1 kanalını, geceyarısı saat 24.00’ten sonra kesmeye başladı idi. Neymiş, yüzde 99’u Müslüman olan (bu deyime de bitiyorum!) bir memlekette Ramazan’da insanlar rahatsız oluyorlarmış. Müslüman kardeşim gecenin essalâtında sahura kalkıyor (Allah kabul etsin), havagazının düğmesi yerine yanlışlıkla televizyonun düğmesini açıyor, İngilizceyle Fransızcayı sular seller gibi bildiği ve CNN’i izlemeden uykuya varamadığı için evine de daha önceden kablolu televizyon da getirtmiştir, karşısına şu tesadüfe bak ki SAT-1 çıkmıyor mu! Gitti, aptes!
İşin tuhaf tarafı, bu kanal kesme soytarılığı Ramazan’dan sonra da, yıllar boyu devam etti ve kimsenin (benim gibi çıkıntılar dışında) sesi çıkmadı idi. Hatta, Show TV’nin “Gece Keyfi” bile kesilmeye başlandı.
Anatomi dersi gibi olanlar zevk vermez ama, ben güzel bir erotik filmi doğrusu çok severim. (Aslında “kafaca ve vücutça sağlam” her insan, tekrar ediyorum, her erkek değil, her insan sever de, açıkça söylemeyebilir, hele hele, açıkca herkes yazmayabilir. Benim ipim uzundur; söylerim ve yazarım. Fark budur). Ne diyorduk, severim. Ama, ip istemenin bile adabı varmış. Böyle filmler, çoluk çocuk yattıktan, el ayak çekildikten sonra konur uygar ülkelerde. Örneğin, hadi kimseyi kırmamak için “muhafazakârlar” demekle yetineyim, bugün iyi günüm, muhafazakârların carcar etmelerine yol açan RTL ve SAT-1’de bu tür programlar geceyarısından sonradır. Çünkü, sübyanların “Baba, bu kadınla erkek ne yapıyo? Niye tepişiyo?” diye sorması hiç de matrak değildir.
Ya bizde? Yaşar Topçu efendinin kestirdiği (“tefrit”) programlara rahmet okutacak türden filmler, artık erotik merotik değil, resmen soft-pornolar akşam yemeği saatinde oynuyor.(Soft-porno’da tarafeyn cıbıldak, , muamele ayan-beyan, ama “duhul” gözükmüyor ve de kadının herbişeyi tamam olduğu halde erkeğin maslahatı gösterilmiyor. İki yüzlülüğe bak!) Örnekse, geçen pazar İnterstar’daki Gece Sineması “Zandalee”, ki Allah Allah bir soft-pornoydu, saat tam 20.40’da başladı. Benim gibi adam buna itiraz ediyorsa, “ifrat” buluyorsa, bu işin iki kere düşünülmesinde yarar vardır. Basında özdenetim ha!